Asla Masal Anlatmaz: Altı Film ile “İtalyan Yeni Gerçekçiliği”

Sokakları, gerçek yaşamları, toplumu, üzüntüleri, hayata tutunmayı, yaşamın ta kendisini anlattılar. Ancak hiçbir zaman Masal Anlatmadılar... Altı filmle İtalyan Yeni Gerçekçiliği... İzleme listesi ile birlikte sinemaseverler için İzmir.Art'ta.

Yağmur Karadaş 9 Haziran 2023

Asla Masal Anlatmaz: Altı Film ile “İtalyan Yeni Gerçekçiliği”

           

                                                                                                                                                                                                  “Sinemanın asıl işlevi masal anlatmak değildir.”   

                                                                                                                                Cesare Zavattin

 

Sinema, tıpkı diğer sanat dalları gibi, yaşanan dönemin siyasi, sosyal, ekonomik koşullarından etkilenir, farklı tepkiler gösterir. Yaşanan siyasi, sosyal, ekonomik buhranlar, sosyal ve siyasal çekişmeler aynı zamanda bir tepki olarak yeni sanat akımlarının ortaya çıkmasında büyük rol oynar. 

İtalya’da faşizmin tasfiyesi ve 2. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle özellikle aydınların ülkenin mevcut sinema anlayışına karşı olumsuz tavrı yeni bir sinema akımını müjdeliyordu. Zira 1922 yılında İtalya’da Benito Mussolini liderliğinde iktidara gelen faşist hükümet, sinemaya yasakçı bir zihniyetle yaklaşmış; daha çok iktidarı ideolojik olarak güçlendirip destekleyecek tarihi filmler ile ilgilenmişti (1). 1. Dünya Savaşı’nda önce bir altın çağ yaşamış İtalyan film endüstrisi,  Beyaz Telefon (Telefoni Bianchi) olarak adlandırılan müzikal ve komedi ekseninde çekilen Hollywood filmlerine öykünen filmler üzerine odaklanmıştı. Böylece savaş sonrası çekilen filmlerde “Beyaz Telefon” filmlerinin yapaylığından çok gerçekleri sunan bir tutum sergilenmiş, toplumsal meseleler işlenmiştir. Yeni gerçekçilik filmleri salon filmlerinin aksine, savaş sonrası halkın çektiği sıkıntıları, işsizlik, umutsuzluk, yoksulluk gibi insanların günlük problemlerini ele almaktadır. Hümanist bakış açısı ön planda olan akım, insanların duygularına yoğunlaşmaktadır. İtalya’nın gerçek sorunlarını filmlerde yansıtan yeni gerçekçilik akımı yönetmenleri, kamerayı sokağa çıkarıp yapay dekorlardan kurtulmuştur. Akım, savaştan sonra harap olan şehir sokaklarında film çekimlerini gerçekleştirmiş, filmlerde yapay ışık yerine gün ışığı kullanılmıştır. Düşük bütçeyle çekilen bu filmlerde aynı zamanda yönetmenler, profesyonel oyuncularla değil yarı profesyonel veya amatör oyuncularla çalışmıştır. Filmler sessiz çekilmiş, sonradan dublaj yapılmış ve mutlu son arayışı terk edilmiştir. Filmlerde yer alan karakterlerden asıl beklenen şey ise rol yapmaları yerine kendilerini oynamalarıdır. 

Bir başlangıç, Roberto Gastone Zeffiro Rossellini (1906-1977)

Yeni Gerçekçilik akımı denildiğinde hemen akla gelen ilk yönetmenler Roberto Rossellini, Luchino Visconti ve Vittorio De Sica’dır. Ancak  Roberto Rossellini dendiğinde kuşkusuz İtalyan Yeni Gerçekçiliği için özel bir ismi akıllara gelecektir. Zira, Roberto Rossellini‘nin “Roma, Açık Şehir” (1945) filmi, İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımının ilk örneği kabul edilir. Sinemacı bir aileden gelen ve küçük yaşlardan itibaren sinemayla kuvvetli bağları bulunan Rossellini’ni İtalyan sinemasına ciddi izler bırakmıştır. 3 Haziran 1977'de Roma'da geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yuman ve akımın kurucularından biri olarak kabul edilen ünlü yönetmen, savaşın özellikle çocuklar olmak üzere insanlar üzerindeki etkilerini filmlerinde sıklıkla işlemiştir. 

 

6 Filmle İtalyan Yeni Gerçekçiliği

 

Tutku - Ossessione  (1943)

1943 yapımı İtalyan antoloji filminin yönetmenliğini Luchino Visconti yapmıştır. Film iki bölümden oluşmaktadır. İki farklı hikâyenin işlendiği filmde tutku teması sıkça işlenmiştir. İlk bölüm, “İnsan Sevgisi” adını taşır ve Jean Cocteau’nun aynı adlı oyununa dayanır. Anna Magnini’nin canlandırdığı kadın karakterin telefonda bir erkek sesiyle yaptığı son konuşma seyirciye aktarılır. Bu yoğun ama kısa hikâyede aşkın, kaybetmenin ve umutsuzluğun çeşitli yönlerini görmemiz mümkündür. İkinci bölüm ise “İyilik” başlıklıdır. Giovanni Verga’nın hikâyesine dayanan bölümde, İtalya’da bir köyde, saf ve dinsel inançlara sahip bir kadının hikâyesi anlatılmıştır. Kadın, bir seyyar satıcı tarafından tecavüze uğrar ve ardından hamile kalır. İnsanların bu hamileliği mucize olarak görmeye başlamasının ardından dini ve toplumsal meseleler, inanç ve gerçeklik arasındaki çatışma bölüm içerisinde sorgulanmıştır. Tutku, insan duygularının karmaşıklığını ve tutkunun insanları nasıl etkilediğini inceler. İki bölüm arasında farklı bir yaklaşım ve ton olsa da, her ikisi de aşkın, acının ve insan doğasının derinliklerine iner. Visconti'nin yönetmenlik tarzı, karakterlerin iç dünyasını ve duygusal deneyimlerini göstermeye odaklanmıştır.

Roma, Açık Şehir – Roma, Città Aperta  (1945)

Yeni gerçekçilik akımının en önemli filmleri arasında yer alan,  yönetmenliğini Roberto Rossellini'nin yaptığı Roma, Açık Şehir, Roma halkının faşizme karşı direnişini ele alır. Filmde Katolikler ve komünistlerin Nazi işgaline karşı birleştikleri trajik bir olay canlandırılmaktadır. Filmde, Nazilere karşı çıkan bir direniş hareket lideri olan Manfredi’nin yakalanma süreci anlatılmaktadır. Francesco ve evlenmek üzere olduğu Pina ile rahip Don Petro Pellegrini, Manfredi’ye Roma’dan ayrılabilmesi için yardım eden karakterlerdir. Fakat kaçış yolunda Manfredi ve rahip Pellegrini yakalanır. Film, Manfredi’nin rahibin gözleri önünde işkence görüp öldürülmesi ve ardından Pellegrini’nin kurşuna dizilmesiyle son bulur.

Rossellini'nin savaş üçlemesinin ilki olan filmde, birkaç oyuncu haricinde geri kalan oyuncular amatördür. Filmin çekimi başladığında, Roma şehrindeki işgal devam etmektedir. Tarihi bir belgesel niteliğinde olan filmin arka planında Roma’nın hasarlı sokakları yer almaktadır. Savaştan iki ay sonra çekilen filmin çekimleri devam ederken, işgal tam olarak bitmemiştir. Bu sebeple bazı çekimler sessiz ve kamera gizlenerek yapılmıştır.

Roma’nın savaş sonrası yıkıntılarına sahnelerde yer veren yönetmen, böylelikle filmdeki gerçeklik etkisini arttırmıştır. Yönetmen filmde, bir kahraman yaratmayı değil direnişe destek veren halka odaklanmayı tercih etmiştir. Olabildiğince sade bir anlatım kullanılmış ve sesler teknik yetersizlik yüzünden çekim esnasında filme alınamadığı için sonradan dublajla kurgulanmıştır.

Bisiklet Hırsızları - Ladri di biciclette (1948)

Yönetmenliğini Vittorio De Sica’nın yapmış olduğu film, yoksul bir adamın, işi için gerekli olan bisikletinin çalınması ve oğluyla birlikte bisikleti aramasını anlatmaktadır. Antonio uzun zaman sonra bir iş bulabilmiştir fakat iş, bisikleti olan birine verilecektir. Antonio’nun karısı evdeki çarşafları satar ve bir bisiklet alırlar. İlk iş gününde bisikleti çalınan Antonio, oğlu Bruno ile beraber bütün gün İtalya sokaklarında bisikletini aramaya koyulur.

Bir başkaldırı öyküsü olan Bisiklet Hırsızları, Ricci Antonio karakteriyle ümidi temsil etmektedir. Filmdeki iki ana karakter olan Antonio (Lamberto Maggiorani) ve oğlu Bruno (Enzo Staiola) profesyonel değil amatör oyunculardır. Filmde birçok amatör oyuncu daha olmasının sebebi ise yeni Gerçekçilik akımı ilkelerince “hepsi halktan, hepsi bizdendir” mesajını vermektir. Filmde sınıf ayrımı, eski günlerin geride kaldığı ve insanların yoklukla sınanması gibi konular işlenmiştir.

Senaryosu Cesare Zavattini’ye ait olan filmde, süslü sözlerden uzak durulmuş, günlük bir dil kullanılmıştır. Ana karakterlerin iç dünyasına daha yakından bakmamızı sağlayan çekimler, sık kullanılan müziklerle desteklenmiştir. Sıradan hayatlara ilişkin bir kesit olan filmde yönetmen, savaşın yıkıma uğratmış olduğu insanların ruhunu betimlemeye çalışmıştır. Hollywood yapımı filmlere zıtlık oluşturan filmde, pahalı hazırlanmış setler, karmaşık senaryolar ve popüler oyunculara yer verilmemiştir. Film tüm gerçekçiliği ile Roma’nın tozlu sokaklarında çekilmiştir.

Umberto D. (1952)

Akımın önemli temsilcilerinden olan Vittorio De Sica filmi olan Umberto D. köpeğinden başka hiçbir varlığı olmayan yaşlı bir adamın yaşamına değiniyor. Roma’da yaşam mücadelesi veren emekli memur Umberto, bize sokakta görebileceğimiz herhangi biri kadar yakındır. Filmde, hiçbir abartıya yer verilmemiş aksine insan olmanın ve bir günün basitliği gözler önüne serilmiştir. Film endüstrisinde alışılagelmişin dışına çıkılmış; mükemmel hayatların portresini çizmektense, hayatta var olana odaklanılmıştır. Film, hepimizden bir parça taşıyor ve film gücünü tam da olarak buradan alıyor. Filmde, izleyiciye filmi izletebilecek hiçbir aksiyon yoktur. Karmaşık diyaloglar, uzun bakışmalar, yürek hoplatan aksiyonlar yerini çok sıradan olana ve basitliğe bırakmıştır. Yaşlı Umberto’nun yalnızlığı ve geçim sıkıntısı ardından gelen bunalım... Realizm tam da burada başlıyor. Çaresizliği ve parasızlığı sonuna kadar hissettiğimiz bu filmde Umberto için bir çözüm yolu arıyoruz. Biz de onunla oradan oraya sürükleniyor ve çözüm yolu bulamadığımız takdirde en az Umberto kadar hayal kırıklığına uğruyoruz.

Sonsuz Sokaklar - La Strada (1954)

İtalyan Yeni Gerçekçiliği denildiğinde akla gelen yönetmenlerden bir diğeri ise Federico Fellini’dir. Fellini’nin 60’lı yılların öncesi filmlerinden en bilinen ve büyük filmi Sonsuz Sokaklar - La Strada  dır. La Strada, En İyi Yabancı Film ve Gümüş Aslan ödüllerine layık görülmüştür. Film, çoğu eleştirmen tarafından İtalyan Yeni Gerçekçiliği Akımı’na dâhil edilip edilmeme konusunda tartışmalara neden olmuştur. Filmin yönetmeni Federico Fellini, aynı zamanda Tullio Pinelli ve Ennio Flaiano ile birlikte filmin senaryosunu da yazmıştır. 

Film, tek başına gezginci bir panayırcı olan Zampano’nun küçük sokak arası gösterileri ile başlar. Zampano, yanında çalıştırmak için çok fakir bir kadının kızı olan Gelsomina’yı satın alır. Küçük sirk gösterilerinde Zampano’ya yardım edecek olan Gelsomina, kısa sürede küçük roller yapmayı, dans etmeyi ve davul çalmayı öğrenir. Ne yazık ki altın kalpli ve gamsız olan Gelsomina, zalim ustası Zampano’nun aşağılamalarına inanılmaz bir iyimserlik gösterir. Nefret ve sevgi arasında gidip gelen bu ilişki esnasında yardımcı bir rol olan Soytarı karakteri devreye giriyor. Bu duruma üzülen Soytarı, Gelsomina ile hayat konusundaki deneyimlerini paylaşıyor. Gelsomina, başlarda Soytarı’yı bir kurtarıcı olarak görmüş olsa da yol ayrımı vakti geldiğinde tercihini ustası Zampano’dan yana kullanır.

Yönetmen Fellini, filmde doğduğu kasaba olan Rimini’nin kimsesiz deniz kıyısı görüntüsüne göndermeler yapar. Gelsomina’nın şehir merkezinde izlediği bir gösteride bazı anlarda hasta bir çocuk, boş kırlar görülür. Hayattan olan bu anlarda Fellini sinemasındaki mistik ögelere rastlıyoruz. 

Mamma Roma (1962)

Pier Paolo Pasolini tarafından yazılan ve yönetilen İtalyan yapımı film, 1962 yılında çekilmiştir. Başrolde Anna Magnini’nin yer aldığı yapımda, Roma’nın banliyösünde yaşayan fahişe ve eski bir genelev çalışanı olan Mamma Roma’nın hikâyesi anlatılmaktadır. Toplum baskısıyla karşı karşıya kalan Mamma Roma, oğlu Ettore ile daha iyi bir yaşam kurmaya çalışmaktadır. Film’in ana temaları arasında aile, geçmişle hesaplaşma, sınıf farkları ve toplumun ahlaki değerleri bulunmaktadır. Mamma Roma'nın karakteri, umut, fedakârlık ve geçmişin getirdiği yükler arasında gidip gelen karmaşık duyguları yansıtmaktadır. 

Mamma Roma karakteri, Pasolini'nin İtalyan toplumuna ve sınıfsal yapıya eleştirel bir yaklaşımını yansıtmaktadır. Filmde, yoksul sınıftan gelen bir kadının sınıfsal sınırlamalarla mücadelesini anlatarak sosyal adaletsizlik konusu ele alınmıştır. Pasolini, karakterlerin iç dünyalarını ve çevrelerindeki zorlukları göstererek, insanların toplumdaki yerlerini ve hayatta nasıl mücadele ettiklerini anlamamıza yardımcı olur.

Bitirirken

Mussolini döneminde yaşadığı faşizm yıkıntılarının onarılması ve siyasal yaşamın düzene girmesi ile birlikte sinema da değişim geçirmeye başlamıştır. Sinemanın günlük hayatın tüm yönlerini yansıtması sayesinde “görülmeyen gerçekleri” beyazperdeye yansıtan Yeni Gerçekçilik Akımı, 1950 sonrasında etkisini yitirmeye başlamıştır.  İtalya’da yaşam şartlarının ve ekonominin düzelmesi akımın bitmesinin nedenleri arasında gösterilmektedir. Akımın bitiş filmi olarak, senaryosunu Cesare Zavvatti’nin yazdığı ve yönetmenliğini Vittorio De Sica’nın yapmış olduğu 1952 yapımı Umberto D. filmi gösterilir. Yeni gerçekçilik akımı, 1944 ile 1952 yılları arasında etkili olacak ve eleştirelliğiyle gerçeği olduğu gibi yansıtmasıyla İtalya’da ve birçok ülkede özel bir yer edinecektir. Kendisinden sonra çıkan akımlara büyük etkisi olan Yeni Gerçekçilik, özellikle Fransa’da ortaya çıkan Yeni Dalga akımını fazlasıyla etkilemiştir.

Dipnot

(1) COŞKUN, Esen E. Dünya Sinemasında Akımlar, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2017, s.171

KAYNAKÇA

Cook, P. (2009). “İtalya ve Yeni Gerçekçilik” İstanbul: İlem.

Coşkun, E. E. (2017) Dünya Sinemasında Akımlar, Phoenix Yayınevi, Ankara.

Çoban, O. (2009). “İtalyan Sinemasının Tarihe Bakışı” İstanbul: Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi.

Güntek, H. (2019). “Ladri Di Biciclette / Bisiklet Hırsızları (1948) Film Çözümlemesi” İstanbul.

Kalkan, K. (2019). “İtalyan Yeni Gerçekçiliği” Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü.

Karakaş, A. (2017). “Yeni Gerçekçilik Akımı Sonrası İtalyan Sineması” İzmir: DEÜ GSF.

Önbayrak, N. “Sanatta Gerçeklik İçerisinde İtalyan Yeni Gerçekçiliği” İstanbul: BAU İletişim Fakültesi.

Salman, E. (2017). “Roma Açık Şehir ’den Kusursuz Çember’e İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı Etkisi” İstanbul: Sinemada Akımlar Yüksek Lisans Final Projesi.

 

 

 

Fotoğraflar
Videolar
Yazar Profili
Yağmur Karadaş
Yağmur Karadaş

1 İçerik

İzmir Doğumludur. 2020 yılında Celal Bayar Üniversitesi Sanat Tarihi Anabilim Dalında Lisans eğitimine başlamış okulda bulunduğu süreç içerisinde Sanat Tarihi Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmıştır. Yatay geçiş yapmış olduğu Ege Üniversitesinde Lisans eğitimine devam etmektedir. Bütünsel olarak Sanat Tarihi Alanında gelişim sağlayan, tasarım ve site yazarlığı bilgisine sahiptir. Freelance olarak Sosyal Medya Yönetimi ve İçerik Tasarımı yapmaya devam etmektedir. 2022 yılında kurulan Ulusal Sanat Tarihi Öğrencileri ve Mezunları Birliği (USTÖM) Tasarım ve Medya Takım Lideri olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Yazar Profil Sayfası