Ayasofya’nın Ressamı İzmir’de
Çok özel bir ressam, çok özel bir sanatçı : Şevket Dağ... 1944 yılında hayata veda eden ülkemiz resminin bu önemli ismi, “Zaman ve Mekânın Büyüsünde Bir Ressam: Şevket Dağ” sergisiyle İzmirliler ile buluşuyor. Sanatçıya ait çeşitli kurum ve özel koleksiyonlardan bir araya getirilen altmış eser ile kendisine ait eskiz defterleri, paleti, şövalesi, boya kutusu, fotoğrafları gibi kişisel eşyalarının yanında birçok yazışması sergi kapsamında sanatseverlerle buluşuyor. Bu özel serginin proje direktörlüğünü yapan Fahri Özdemir ile Şevket Dağ’ı, eserlerini ve sergiyi konuştuk.
Ayasofya’nın Ressamı İzmir’de
Çok özel bir ressam, çok özel bir sanatçı: Şevket Dağ... 1944 yılında hayata veda eden ülkemiz resminin bu önemli ismi, “Zaman ve Mekânın Büyüsünde Bir Ressam: Şevket Dağ” sergisiyle İzmirliler ile buluşuyor. Sanatçıya ait çeşitli kurum ve özel koleksiyonlardan bir araya getirilen, aralarında sanatçının başyapıtı “Ayasofya İçi”nin de bulunduğu altmış eser ile kendisine ait eskiz defterleri, paleti, şövalesi, boya kutusu, fotoğrafları gibi kişisel eşyalarının yanında birçok yazışması sergi kapsamında sanatseverlerle… Bu özel serginin proje direktörlüğünü yapan Fahri Özdemir ile Şevket Dağ’ı, eserlerini ve sergiyi konuştuk. Sergi, 21 Nisan 2023 tarihine kadar Folkart Gallery’de
Koleksiyon: Camcı Sion Aillesi Koleksiyonu

“Ölümün Ardından İlk Özel Sergi”
İzmir.Art: Şevket Dağ’ın ölümünün ardından ilk kez, sadece kendisine özel bir sergi hazırlandı. Şu ana kadar Şevket Dağ ile ilgili niçin bir sergi yapılmamış, siz niçin ve nasıl karar verdiniz?
Fahri Özdemir: Şevket Dağ, özel bir ressam. Güzel sanatlar akademisinin ilk öğrencilerinden; Osman Hamdi'nin öğrencisi ve ilk mezunlarından hatta birincilikle bitiren bir kişi. Birçok insanı da etkilemiş, hiç yurt dışına gitmese de birçok yurt dışındaki sergilere katılmış, ödül almış bir ressam. Atatürk'ün döneminde milletvekilliği yapmış bir ressam, hayatını tümüyle resme adamış bir kişi.
Şevket Dağ, yaşarken pek çok karma sergiye katılmış ancak hayatında ilk ve tek kişisel sergisini, 1902 yılında bir muhallebici dükkânında açmış. Yaşamını yitirdiği 1944’e kadar Türkiye'deki en önemli sergilerin de direktörü olmuş. Fakat ne yazık ki Şevket Dağ'la ilgili bugüne kadar beş sayfalık bir broşür dahi yapılmamış. Sergiye özel dört yüz sayfalık çok kapsamlı bir Türkçe, İngilizce albüm hazırlandı. Bundan dolayı böyle bir sergiyi hazırlamak hem Türk resim sanatı için hem de bizim için çok heyecan verici bir oldu.

İzmir.Art: Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz, sergide izleyicileri neler bekliyor?
Fahri Özdemir: Biz çalışacağımız ressamın önce envanterini çıkarırız; kaç eseri var, bu eserler kimlerde, hangi kurum ya da kuruluşta bulunmaktadır? Sadece tablo olarak değil. Belge, görsel, aklınıza ne geliyorsa onunla ilgili çıkartılmış yazılar varsa tabii ki bunları çıkartırız. Bunlarla bir yol haritası belirleriz. Burada bir ciddi bir ekip vardır. O ekip bütün çalışmalarını yapar. Herkes bütün çalışmaları getirip sonra bir toplantıda masaya yatırırız. Belirlediğimiz serginin küratörü de o toplantıda olur; çünkü yönlendirici artık o küratördür. Bizler kenara çekiliriz. Ulaştığımız kaynakların adreslerini tespit etmeye çalışırız, gideriz kendileriyle görüşürüz. Yapacağımız çalışmaları anlatırız kendilerine. Ondan sonra bu çıkarılan envanterden artık görsel dönüşüm başlar. Eserlerin, objelerin, belgelerin, fotoğraf çekimleri yapılır; ondan sonra insanlardan bu eserleri tek tek toplamaya başlarız. Ondan sonra burada sergilenir. Şevket Dağ sergisi için de bu süreci işlettik. Yaklaşık üç buçuk yıl hazırlık süreci sürdü.
Sergide, 1910-1944 arasında yapmış olduğu resimler yer alıyor. Dağ’ın iç mekân resimlerinin yanı sıra kente dair çalışmalarını da içeriyor. İstanbul’un günlük yaşamını, mimarisini de görüyoruz. Sergide Şevket Dağ’ın İzmir'de yaptığı bir tane de Alsancak tablosu var. Bu tip sergilerdeki önemsediğim olay tablo yapıldıktan günümüze kadar nereden nereye geldiğini görmek açısından önemli kılavuzlardır. Tarihi yapıların nasıl harap edildiği, değer bilmeyişimiz, tarihi yok edişimiz, insan ilişkilerini yok edişimiz, doğayı yok edişimiz... Bu, bir süreci anlatır; o yüzden çok önemserim bu tip sergileri. Sergide sadece Şevket Dağ’ın tabloları yok. Kendisine ait özel eşyalar; paleti, boya kutusu, yazışmalar, eskiz defterleri, fotoğrafları, katıldığı sergilerin broşürleri de var. Aralarında Ziraat Bankası, İş Bankası, Halk Bankası, Yapı Kredi Bankası gibi kurumların da olduğu yaklaşık kırk farklı koleksiyon ile işbirliği yaptık. Sergide, Dağ’ın başyapıtı olarak kabul edilen “Ayasofya İçi” adlı çalışması da var; hiç sergilenmemişti. Onu da buraya getirip sergiledik.
“İç Mekan Resimlerinde Onu Aşmış Bir Ressam Henüz Yok”
İzmir.Art: Ülkenin resim ve sanat tarihi açısından bakıldığında bir ressam olarak Şevket Dağ ve resminin önemi nedir, neyi temsil eder? Dağ'ı çağdaşlarından ne ayırır?
Fahri Özdemir: Şevket Dağ, 1883 yılında kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin resim bölümünde öğrenciyken derslerine giren Osman Hamdi Bey ve Alexandre Vallaury ’den eğitim alır ve çok başarılı bir öğrencidir. Dağ, Türk resmi dediğiniz zaman ilk on kişinin içindedir. Milletvekili Şevket Dağ değil, ressam Şevket Dağ olarak kendini hep lanse etmiştir. Türk resmindeki enteriyör/iç mekân onun üzerine ressam yoktur. Bazı mimarlık bölümlerinde hocanın yaptığı resimler kaynak olarak gösterilir. İç mekân resimlerinde onu aşmış bir ressam henüz yok. Sergimizde de iç mekânla ilgili oldukça fazla örnek de mevcut. Gerçi sergimizde hocanın her dönemine ait eserler var. Ayrıca resim sanatını olanaksızlıklarla bir yere getirebilmişler. Bu insanlar düşünsenize yani o zaman bez bile yok. Eskiz defterlerini okuduğunuzda, incelediğinizde nasıl olanaksızlıklar içinde resim yapmaya çalıştığını görürsünüz. Yurt dışında eğitim almamış, buradaki akademiden mezunlar ama kendi kendilerini de yetiştirmişlerdir. Türk resmindeki yerine bakıldığında Şevket Dağ bu açıdan, kendini geliştiren, yetiştiren, resimleriyle zirveye ulaşmış, kilometre taşlarından bir tanesidir.
İzmir.Art: Şevket Dağ, aynı zamanda bir eğitmen, bir öğretmen. Kendisi, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ve Cumhuriyet sonrası Türk Ressamlar Cemiyeti'nde önemli görevler alıyor. Yaşadığı toplumda resmin bir değer kazanması için emek verdiğini görüyoruz. Siz Dağ’ın bu yönü hakkında neler söylersiniz?
Fahri Özdemir: Şevket Dağ bir öğretmen... Tevfik Fikret'in isteğiyle 1909’da Galatasaray Lisesi'nde öğretmenliğe başlıyor. Gittiği her kurumda resim atölyesi kuruyor, öğrencilerine doğa temalı resimler yapmayı öğretiyor. Bu derslerinde birçok ünlü ressamı da yetiştirmiştir. Malik Aksel ve Fikret Mualla'nın da hocasıdır. Resmi ciddiye aldırmıştır ve bu yüzden Atatürk, çok sevmiştir kendisini. Milletvekilliği boyunca resimle, resim sanatının sorunlarıyla ilgilenmiştir.

“Oğluna Emanet Ettiği Resimler Elden Çıkarılmış”
İzmir.Art: Şevket Dağ’ın eserlerinden önemli bir kısmın da kayıp olduğu biliniyor. Neler söyleyebilirsiniz bu konuda?
Fahri Özdemir: Biz şu ana kadar hocanın iki yüz elli resmini tespit edebildik. Diğer yüz eserin akıbetini bilemiyoruz. Taşınmalarında kaybolmuş olabilir, yanmış olabilir. Biz mesela bu sergide dokuz eseri restore ettirdik. Bu dokuz eserin beş tanesi, Marmara Üniversitesi'ne ait. Çok güzel ve büyük işler oldular. Onları tekrar topluma kazandırdık.
İzmir.Art: Sergide oğluna yazılmış bir not var. Notta, özellikle kendi sanatının nasıl geliştiğini, Türkiye'deki resim sanatının hangi yokluklar içinde var olmaya çalıştığına dair kendi değerlendirmesi mevcut. Ancak notta “bunları (resimleri) sakla” uyarısı da yer alıyor. Buna rağmen oğlu resmi elden çıkarmış.
Fahri Özdemir: Burada her şeyi elden çıkarmışlar. Maalesef o tabloda oğluna satmaması için verdiği bir tablo ama herhalde satıp gitmiş. Başka bir koleksiyonda çıktı. Türkiye’de maalesef değer bilmezlik yüzünden kimi sanatçıların böyle hazin bir tarafı olabiliyor. Ben o notu, aslında Türkçe’ye çevirtmeyecektim; fakat çevirtmezsem de kendime karşı dürüst olmayacaktım. Çevirmenin daha doğru olduğunu düşündüm insanlar görsün, okusun istedim.
Röportaj: Sevda AYDIN / İZMİR.ART