"Bu anı mutlaka yakalamalıyım" - Kemal Cengizkan ile Günlerle Gelen Sergisi
Fotoğraf sanatçısı Kemal Cengizkan, yılların birikimini yansıtan eserleri ve kendine has bakış açısıyla, Türkiye'nin fotoğraf sanatının önemli isimlerden biri. Seferihisar Club Resort Atlantis'te yeni açılan Günlerle Gelen sergisi vesilesiyle bir araya geldiğimiz bu özel röportajda, Cengizkan’ın fotoğraf yolculuğunu, yıllar içinde gelişen sanatsal perspektifini ve yeni teknolojik gelişmelerin fotoğraf sanatına olan etkilerini derinlemesine konuştuk.
Fotoğraf sanatçısı Kemal Cengizkan, yılların birikimini yansıtan eserleri ve kendine has bakış açısıyla, Türkiye'nin fotoğraf sanatının önemli isimlerden biri. Seferihisar Club Resort Atlantis'te yeni açılan Günlerle Gelen sergisi vesilesiyle bir araya geldiğimiz bu özel röportajda, Cengizkan’ın fotoğraf yolculuğunu, yıllar içinde gelişen sanatsal perspektifini ve yeni teknolojik gelişmelerin fotoğraf sanatına olan etkilerini derinlemesine konuştuk. Hem sanatsal üretiminin kökenlerine inen hem de geleceğe dair öngörülerini paylaşan sanatçıyla yaptığımız bu samimi sohbeti, siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz. Günlerle Gelen sergisini 21 Eylül tarihine kadar Seferihisar Club Resort Atlantis'te ziyaret edebilirsiniz.
İzmir Art: Hoş geldiniz. Öncelikle bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? Fotoğrafa ne zaman ve nasıl başladınız?
Kemal Cengizkan: Ben aslında inşaat mühendisiyim ve hayatımı da inşaat mühendisi olarak kazandım. Ancak fotoğraf her zaman hayatımda önemli bir yer tuttu. Bunun bir nedeni de dayımdır; dayım İzmir'de fotoğrafçıydı ve bir fotoğraf dükkanı vardı, İzmirliler onu "Foto Can" olarak bilirler. Çocukken İzmir'e tatile geldiğimizde en sevdiğim şey dayımın dükkanına gitmekti. Orada karanlık oda vardı ve fotoğrafların gelişimini görmek müthiş bir heyecandı. Sanırım oradan bir mikrop bulaştı bana.
Ailede de fotoğraf çekimi önemliydi. Yılda bir ya da iki defa ailece fotoğrafçıya gidip o yılın fotoğrafını çektirdiğimizi hatırlıyorum. Bu fotoğraflar çok sayıda bastırılıp akrabalara ve eşe dosta yollanırdı; böyle bir gelenek vardı.
Zamanla, elimdeki makineyle oynamak ve nasıl fotoğraf çekebileceğimi keşfetmekle ilgilenmeye başladım. Lise sonu ve üniversiteye giriş dönemimde, evde kullanılmayan bir mutfağı karanlık odaya dönüştürdüm. Elimdeki Zeiss Ikon makineyle hem fotoğraf çekiyor hem de agrandisör gibi kullanarak baskıları yapıyordum.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne girdim; Türkiye'nin hareketli yıllarıydı, 1969'dan 1973'e kadar oradaydım. Okul ve ortam oldukça hareketliydi. Okula babamın Zeiss Ikon'u ile gittim ve birkaç kez mitingleri, yürüyüşleri, hatta Komer'in arabasının ve Amerikan bayrağının yakılmasını fotoğrafladım. Ancak öğrenci harçlığımla film almak zor olduğundan ve 6x9 makinelerde sadece 8 poz çekilebildiğinden, maliyetler yüksek oluyordu ve istediğim her şeyi çekmek zorlaşmıştı.
Üniversiteyi bitirdikten sonra İngiltere'de bir burs kazandım ve master için oraya gittim. Orada ilk 35 mm'lik makinem olan Nikomat FTN'i aldım ve 35 mm objektifle fotoğraf çekmeye başladım. Yaşadığım ortamda, şehirde dolaşarak fotoğraf çekmeye çalıştım. 35 mm makine kullanmak büyük bir avantajdı; vizörden ne çektiğinizi görebiliyor, poz ölçümü ve netlik yapabiliyordunuz. Zeiss Ikon'da bunların hiçbiri yoktu; her şeyi tahmin ederek yapıyordunuz.
İngiltere'de bir buçuk yıl kaldım ve Manchester'da çeşitli fotoğraflar çektim. Türkiye'ye döndükten sonra askerlik yaptım ve İngiltere'de çektiğim fotoğrafları derleyerek bir sergi haline getirdim. 1978 yılında Ankara Sanatseverler Derneği'nde "İngiltere'den İnsan Görüntüleri" adlı ilk sergimi açtım.
İzmir Art: Sizce fotoğraf makinalarını fotoğraf estetiğine etkileri nelerdir?
Kemal Cengizkan: Evet, şimdi ben fotoğrafa şöyle bakıyorum: Fotoğraf makinesi tabii ki önemli. Ne anlamda önemli? Eğer "Bu anı mutlaka yakalamalıyım" dediğiniz anda deklanşöre basıp çekebiliyorsanız, bu gerçekten önemli bir şeydir. Ben anı yakalamaktan yanayım. Her şeyin mükemmel olması, "şurada bir kuş geçsin" gibi bir beklenti peşinde değilim. Önemli olan, etrafta bir şeyler olduğunda, hissettiğiniz anda tetiğe geçip beklemek. O an geldiğinde ise kompozisyon gibi teknik detaylarla uğraşmıyorsunuz; önemli olan o anı yakalamak.
Bu, Henri Cartier-Bresson'un "decisive moment" (belirleyici an) anlayışına benziyor. Bütün fotoğraflarım bu şekilde demiyorum; bu her zaman mümkün olmayabilir, ama ben bu anlayışın peşindeyim. Bu bana heyecan veriyor. Eğer fotoğraf makinesi bu anı yakalamanızda size yardımcı oluyorsa, bence doğru makine odur. Ne kadar karmaşık ya da basit olduğu, aslında o kadar önemli değil. Bana uyan, o anı yakalamama yardım eden makine, benim için doğru makinedir.
İzmir Art: Bugün yapay zeka ile imaj üretimi epeyce tartışılıyor. Bu konuyu sadece fotoğraf olarak değil, fotoğrafik görüntülerin yeniden üretilmesi olarak ele almak gerek. Bu nedenle, her dönemde kavramları yeniden ele almak gerekiyor. Fotoğrafı, sanatı ve sanatçıyı bu bağlamda nasıl tanımlarsınız, fotoğraf bu dönemde nedir, neyi anlatır ya da ne için yapılır? Gelecekte neye dönüşmek üzere, sizin bakış açınız nedir?
Kemal Cengizkan: Şimdi, bana ortalık epey karışmış gibi geliyor. Yapay zeka meselesi çok hızlı gelişen bir konu. Yapay zeka ile üretilen fotoğraflar gerçekten inanılmaz; ancak bu durum, benim anladığım anlamda gerçek fotoğrafın değerini daha da yükselten bir etki yaratacak gibi görünüyor. Mükemmel fotoğraflar yapılıyor ama bunların fotoğraf sanatına—fotoğraf benim anladığım anlamda—katkısı çok büyük değil, hatta etkileyici bile değil. Sanki gerçek fotoğrafın değeri giderek artacak ve farklı bir yere evrilecek gibi hissediyorum. Yapay zeka ile üretilen şeyler büyük bir hızla büyüyor, ancak bunun sonunda ne olacağını kestiremiyorum. Nasıl değerlendirilecek, kim neye karar verecek bilemiyorum. Yapay zeka konusunda hem şüphelerim hem de rahatsızlıklarım var diyebilirim.
Ben, dediğim gibi, klasik anlamda anı yakalayan bir fotoğraf anlayışının peşindeyim. Bazen aklıma geliyor; acaba tekrar filme mi dönsem, karanlık odamı kutulardan çıkarıp yeniden kurmaya mı başlasam diye düşünmüyor değilim.
İzmir Art: Sizce fotoğrafın ve sanatın kurumsallaşması için çalışan kurumlar ne yapmalı, hangi kurumlar ne tür destekler vermeli?
Kemal Cengizkan: Şöyle bir şey var: 70'li yıllar, Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği'nin (AFSAD) kurulduğu yıllar, 12 Eylül’e kadar olan süreçte, ben de AFSAD'ın yönetimindeydim, çeşitli pozisyonlarda görev aldım. O zamanlar şöyle bir anlayışımız vardı: Fotoğrafla uğraşan kişiler olarak topluma karşı bir sorumluluğumuz var ve bunu nasıl yerine getirebiliriz diye düşünüyorduk. Neler yapabiliriz? Dernek çevresinde toplanan arkadaşlarımızın çoğu da benzer bir görüşe sahipti. Amacımız güzel fotoğraflar çekmek, yarışmalara katılmak ya da ödül kazanmak değil; fotoğrafla ne yapabiliriz, topluma nasıl bir katkı sağlayabiliriz diye düşünmekti. Bu anlayış, 12 Eylül'e kadar sürdü.
O dönemde elimizden geleni yapmaya çalıştık; çadır sergileri, otobüs sergileri, sokakta sergiler düzenledik. Küçük de olsa 8 sayfalık bir dergi yayınlamaya başladık. Bu dergide hem fotoğraf anlayışımızı hem de fotoğraf örneklerini paylaşmaya çalıştık. Ancak 12 Eylül, sadece politik alanda değil, kültürel alanda da değişikliklere yol açtı. Bizim savunduğumuz fotoğraf anlayışı yavaş yavaş söndü. Onun yerine yurt dışı yarışmaları, güzel fotoğraflar, ödüller ve unvanlar ön plana çıktı. Böyle bir değişim yaşandı.
Şu anda da bu etkinin devam ettiğini düşünüyorum. Çeşitli fotoğraf dernekleri ve örgütleri var, ancak ana amaç, genellikle yarışmalara katılmak, ödül almak ve unvan kazanmak gibi görünüyor. Öte yandan, belgesel fotoğraf gibi, unvan peşinde olmayan, bir derdi, bir amacı olan işler, projeler de yapılıyor. Sayıları fazla olmasa da bu tür çalışmalar mevcut. Atölye çalışmaları, belgesel projeler gibi farklı yollardan gitse de bu anlayış değişerek devam ediyor. Ancak diğer yanda da ödüller, güzel fotoğraflar, herkesin "Aaaa" dediği işler var. Böyle bir anlayışla ilerleyen bir kesim de mevcut.
İzmir Art: Şimdi artık bugüne gelelim. Aslında bu projenin bir geçmişi var ama sizden dinlemek istiyoruz. Günlerle Gelen Projesi ne zaman başladı ve bize neler anlatıyor?
Kemal Cengizkan: Evet. Bu proje, Günlerle Gelen, benim fotoğraf geçmişimi derlediğim bir çalışma. 1975 yılından başlayan ve 2004'e kadar yayılan bir süreci kapsıyor. Ne yaptım, neler çektim diye düşündüm ve bunları bir araya getirmeye karar verdim. 6x9 makineyle çektiğim fotoğraflardan örnekler var; mesela 2003 yılında çektiğim iki fotoğraf bu koleksiyonda yer alıyor. Proje, o dönem içinde Türkiye'de neler yaşandı, benim görebildiğim kadarıyla onları aktarıyor. İlk yıllarda mitingler, yürüyüşler, DİSK’in büyük eylemleri gibi olaylar var. Profesyonel bir fotoğrafçı değilim, ama fotoğraf makinesiyle bir şeyler kaydedebileceğime inanıyorum. Bu düşünceyle yola çıktım ve gördüklerimi, kaydettiklerimi bu albümde topladım.
Kitapta, İngiltere'de çektiğim ilk fotoğraflar da var, iş nedeniyle gittiğim Kırgızistan'da çektiğim fotoğraflar da. Daha önce S’yomka adında bir albüm hazırlamıştım, orada Tacikistan'da çektiğim fotoğraflar vardı. Tacikistan'da bir yol inşaatında görevliydim ve sık sık gidip geliyordum. Bu süreçte çektiğim fotoğraflar da yer alıyor. Yani, kitap böyle bir geçmişi özetliyor.
İzmir Art: Bu proje vesilesiyle kendi fotoğrafçılık sürecinize dönüp baktığınızda estetik veya anlatmak istediğiniz konular açısından neler gördünüz?
Kemal Cengizkan: Evet, söylemek gerekirse, fotoğrafa ilk başladığımda belirgin bir fotoğrafik görüşüm yoktu. Çektiğim fotoğraflarda hep o anı yakalamaya çalıştım, ama bu bilinçli olarak adını koyduğum bir şey değildi. İngiltere'de bulunduğum süreçte birkaç yayın organı, özellikle Creative Camera, fotoğraf anlayışımda çok etkili oldu. Orada farklı bir fotoğraf yaklaşımı olduğunu anladım. Bu yayınlar sayesinde, estetik ve anı yakalama konularında kendimi geliştirdim. Bir fotoğraf eğitimi almadım ama bu dergiler ve yayınlar bana fotoğraf anlayışımı derinleştirme imkânı sağladı. Anı yakalamak, bir şeyler oluyor ve onu en iyi şekilde yansıtacak kareyi bulmak gibi bir anlayış geliştirdim.
Günlerle Gelen Sergisi : Kemal Cengizkan’ın retrospektif albümü ‘’Günlerle Gelen’’ deki Türkiye fotoğrafları seçkisi, 22 Ağustos -21 Eylül 2024 tarihleri arasında Seferihisar Sığacık’ta sergileniyor. Sanatçının 1970- 2005 yılları arasında çektiği fotoğraflar, Türkiye’nin hareketli döneminde tanıklık ettiği toplumsal olayların yanısıra gündelik yaşamda kaydettiği görüntüleri de kapsıyor. İş bekleyen, çalışan, direnen, şenlik yapan işçiler, toplumsal konuları gündeme getiren gösteriler; gündelik yaşamın sakin, eğlenceli , hüzünlü anları Kemal Cengizkan’ın gözünden sergileniyor. Atlantis’in sergi alanında 21 Eylül’e kadar görülme olanağı olacak 20 fotoğrafın yer aldığı Cengizkan’ın ‘’Günlerle Gelen’’ albümünde, Türkiye’den derlenen 50 fotoğraf ile ‘Yabancı Diyarlar’ bölümünde de İngiltere ve Kırgızistan’da çektiği fotoğraflardan oluşan 50 fotoğraf yer alıyor.
Detaylı bilgi için: Günlerle Gelen
Kemal Cengizkan, 1950’de doğdu. İnşaat mühendisi olarak çeşitli projelerde görev aldı. 1977’deki kuruluşundan itibaren Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği’nin (AFSAD) yönetiminde çalıştı. “İngiltere’den İnsan Görüntüleri” isimli ilk sergisini 1978’de Ankara’da açtı. 2004’te kurulan Fotoğraf Vakfı’nın kurucularından ve ilk başkanı olan Cengizkan pek çok fotoğraf projesi gerçekleştirdi. Bunların arasında; Dora Günel ile İstanbul’un Samatya semtinde yürüttükleri ve “İçkalpakçı Çıkmazı Bir Sokağın Monografisi” başlığıyla yayınlanan belgesel proje; Tacikistan’daki bir yol yapım projesine ilişkin yayımladığı “S’yomka” albümü ile İngiltere’de çektiği fotoğraflardan oluşup 2022 yılında Cafe Royal Books tarafından yayımlanan “Manchester 1975” seçkisi bulunmaktadır.