Hayatımızın Film Müziği

21 Haziran Dünya Müzik Günü

Bora Yücel 21 Haziran 2022

HAYATIMIZIN FİLM MÜZİĞİ - 21 Haziran Dünya Müzik Günü

Müzik; sonu olmayan bir titreşim… Hep orada durur, ulaşmak kolaydır, isteyen gidip alır. Müzik aslında bedavadır, hava gibi, su gibi ve otomobillerin dışı gibi… Bazen istemeseniz de maruz kalırsınız. Çeşitli şekillerde hayatımızın içine girer, yanımıza gelir müzik. Duygularımıza eşlik eder duyduklarımız. Her seferinde bu kadar derin bakmayabiliriz tabi, bazen sadece günlük hayatın rutinlerine eşlik etsin diye bir şeyler açıp dinleriz, sadece trafikte vakit geçsin diye.

Yine de yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı anlamlandırma çabasına girdiğimiz zamanlarda, müziğin güçlü bir işlevi ortaya çıkar. Bu işlev hakkında kişisel düşüncelerimi paylaşmak isterim.

Hiç hayatınızın bir film olduğunu düşündünüz mü? Bir “Truman Show”un içinde olduğunuzu? Başımıza gelen olayların garipliğini kanıksamak için bazen istemsizce bu eğilimi gösteririz.  Bir filmin içindeyiz; hepimiz kendi hayatımızın hem başrolleri hem de yönetmenleriyiz. Ve bazen öyle acayip şeyler yaşarız ki, bunlarla doğrudan başa çıkmak yerine kısmen kendimizi kandırmayı deneyebiliriz.

Eğer seçme şansımız varsa, yaşadığımız sıkıntılı bir durumun karşısında öylece kalıp “travmatize olmak” yerine, bir çeşit savunma mekanizması olarak “önemli hissetmeyi” tercih ederiz. Hayatımızın bir film olduğunu düşünmek; yaşadığımız olağan dışı şeyleri, bizi üzen şeyleri, öfkelerimizi, uğradığımız haksızlıkları ve yediğimiz kazıkları rasyonalize etmemize yardımcı olabilir. “Bu kadar saçmalık ancak bir filmde olur, o zaman belki de bir filmin içindeyim!” Şeklinde bir önermeden bahsediyorum. İşin içinden çıkamadığınızda “Ne yapalım, filmimiz böyle yazılmış!” Diyerek, biraz kaderci bir şekilde topu taca atma lüksüne sahip olmak mümkün.

Sadece negatif yönlerde geçerli değil bu. Mevcut olan neşeyi ya da özgüveni artırmak, hayatın ve anın tadını daha iyi çıkarmak için de aynı yola başvurabiliriz. Kendimizi fazlaca kandırıp gerçeği tamamen çarpıtmaktan bahsetmiyorum, ancak gerçeği göğsümüzde yumuşatmak için kafamızın içinde küçük kurgular yapmak mümkün. Müzik bu noktada hayal gücünüzle birlikte çalışan bir araca dönüşür.

Bir örnek üzerinden gidelim. Sabahın 6’sında uyanıp mesaili işinize yetişmeye çalışırken, neşeli bir şarkı açıp o şarkının çaldığı süre boyunca aslında işe değil de tatile gidiyormuş gibi davranmanız, tabiri caizse kendinizi kandırmanız kolaylaşır. Bunun tam tersi, hüzünlü ya da arabesk bir şarkı açıp “Kaç yıldır sekiz-altı çalışıyorum, hala bu arabayı değiştiremedim!” Diye buruk bir isyanın içine de düşebilirsiniz. Müziğin gücü orada duruyor. İstediğiniz yönde kullanın.

Aslında çoğumuz bu “Truman Show” için hazırlıklarımızı ergenlik yıllarımızda yapmıştık. Kulaklıkla müzik dinleyerek yürürken zihnimizin içinde kendimize klipler çekmiştik. Otobüste dolmuşta serviste giderken, yağmurlu havalarda başımızı cama dayamış ve romantik triplere girmiştik. Platonik aşklarımızı düşünürken derdimize ortak olacak “karışık kaset”ler ayarlamıştık. Evde kimse yokken sesi kökleyip, ayna karşısında, hayali gitarımızla sahne üstünde çalıyormuşuz gibi zıplayıp tepinmiştik, çeşit çeşit havalara girmiştik.

Müzik anlamsızı anlamlandırmak için, ya da anlamlının anlamını iki ile çarpmak için imdadımıza yetişen bir kaynaktır. Aktif bir müzik dinleyicisinin arşivinde çeşitli durumlar için çeşitli parçalar bulunur. “Bu albüm tam bir yol albümüdür!” Gibi şeyler söylerler mesela. Müzik dinleyenlerin kendi hayatlarına / filmlerine eşlik eden şarkıları seçme ayrıcalıkları vardır.

Müziği icra edenler, yaratanlar ve üretenler için ise seçenekler daha geniştir. Mevcut bir havuzdan kendi senaryolarına uygun olan bir parçayı seçmeleri mümkündür, ancak daha da iyisi; duygularını tam olarak betimleyen sesleri kendileri üretebilirler. Çoğu müzisyenin bile kıymetini tam anlayamamış olduğu büyük bir güçtür “müzik yapmak”… Duyduğumuz her bir parça; birilerinin kendi hayatı için bestelediği film müziğidir aslında. Müzisyen ile dinleyici arasındaki etkileşim, karşılıklı olarak bu dertleri anlatma ve anlama sürecidir özünde…

Bundan tam 40 yıl önce, 21 Haziran 1982’de, dönemin Fransa Kültür Bakanı Jack Lang,  herkesin müzik üzerinden kendini ifade edebilmesini istedi. “Féte de la Musique” (çevirildiğinde hem “Müziğin Festivali” hem de okunuşu sebebiyle “Müzik Yap” anlamına gelebilir) adıyla bir kutlama günü ilan etti. O dönemde yapılan bir araştırma sonucu her iki Fransız gençten birinin bir müzik aleti çalmakla ilgilendiği ortaya çıkmıştı. Bakan Jack Lang, yardımcısı dans ve müzik direktörü Maurice Fleuret ile birlikte, müzik yapan herkesin sokaklara çıkıp ürettiği sesleri insanlarla paylaşabileceği, hatta müzisyen olmayanların da içlerindeki müzik yapma heveslerini ortaya özgürce koyabildiği, müzikle dolu bir gün hayal ettiler. Bu hayalleri gerçeklikte yerini buldu ve ilk kutlamalarda Fransa’da yaklaşık 5 milyon kişi bir şekilde sokaklarda müzik yaptı. Bu kitlenin içinde profesyonel ve amatör müzisyenlerin yanında, hayatında hiç enstrüman çalmamış insanlar da bulunuyordu.

Bugün 120 ülkede “Dünya Müzik Günü” çeşitli festivallerde halkın katılımıyla kutlanıyor. Canlı performanslar, ritim atölyeleri, bandolar sokakları dolduruyor. Sesler her yeri kaplıyor. İnsanların hayatlarına eşlik edecek müziği duymaları için sokaklarda yürümeleri yetiyor. Müziğin bireysellikten çıkıp herkesin beraber soluduğu bir havaya dönüşmesi gerçekten harika bir olay.

Dünya’nın birçok ülkesinde durum böyleyken, Türkiye’de peş peşe iptal edilen festival haberleri alıyoruz. Bu olguların saatler ve mekânlar ile sınırlandırılmadan özgürce yaşanacağı, müziğin gücünü tüm somutluğu ile görüp duyabileceğimiz günleri iple çekiyorum. O günler gelene kadar, hayatınıza / filminize en iyi şekilde eşlik edecek şarkılar sizlerle olsun.

21 Haziran Dünya Müzik Günü’müz kutlu olsun.

 

 

-Bora Yücel (İzmir.Art)

 

 

 

kaynaklar:

www.akbanksanat.com

www.dergy.com

Fotoğraflar
Videolar
Yazar Profili
Bora Yücel
Bora Yücel

36 İçerik

1987 İzmir doğumlu, besteci ve müzik prodüktörü. 6 yaşında piyano eğitimi ile müziğe giriş yaptı. 13 yaşında gitar çalmaya başladı, 16 yaşında ilk grubunu kurdu ve sahne hayatı ile tanıştı. İzmir’in bilinen punk gruplarından Kaygan Zemin ile çeşitli şehirlerde birçok konsere çıktı. Bu yıllarda grubuyla demo kayıtlar yaptı ve ses prodüksiyonuna yönelmeye başladı. Müzik hayatı boyunca Roxy Müzik Günleri, Boğaziçi Üniversitesi Battle of the Bands, Barışarock gibi organizasyon ve festivallerde sahne aldı. Smyrname isimli rock grubunun “Ses” albümünde söz yazarı ve gitarist olarak bulundu. “At Hırsızı” ve “Falso” isimli projelerde punk, rock ve elektronik türlerinde müzik prodüksiyonuna devam etti. İlhan Usmanbaş, Tolga Zafer Özdemir ve Selen Gülün gibi isimlerden eğitim aldığı İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nü 2011 yılında bitirdikten sonra jingle ve podcast alanlarında çalıştı. Urla Belediye Konservatuarı’nda kurucu eğitmenlerden biri olarak 6 yıl boyunca gitar ve perküsyon üzerine eğitim verdi ve öğrencileriyle birlikte sahne çalışmaları yaptı. Şu an İzmir.art ekibinde podcast ve müzik içerikleri üretiyor.

Yazar Profil Sayfası