Kâtip Bartleby: Tercih Etmek ya da Etmemek İşte Bütün Mesele Bu

Herman Melville’in yazdığı Amerikan Edebiyatı’nın kült eserlerinden biri olan Kâtip Bartleby, “yapmamayı tercih ederim” söylemiyle kurulu düzendeki değişmeleri edebi ve unutulmayacak bir üslupla ele alıyor.

Dilara Karakoç 16 Aralık 2024

“Yapmamayı tercih ederim.” Bu cümle ile size gelen birine cevabınız nasıl olurdu? Ne diyeceğinizi şaşırıp birkaç saniyelik bir duraklamanın ardından sadece ‘’nasıl yani?’’ mi diyebilirdiniz? Yoksa tamamen mantıklı bir karşılık verip o kişinin ‘’yapmayı tercih etmesini’’ sağlayabilir misiniz? 

Sketches (digital), Roberto Ricci

 

                                                           Sketches (digital), Roberto Ricci                                          

 

Herman Melville’in 1853’te kaleme aldığı Kâtip Bartleby kitabı Kafka, Beckett, Derrida ve  Camus gibi pek çok yazara da ilham olmuş aslında. Olmaması ne mümkün, kısa bir kitap olmasına karşın karakterin kararlı ve sessiz direnişi hayranlık uyandırıcı türden. Kitap aslında bir mühürdarın gözünden yanında çalışan üç kişinin haricinde yeni bir kâtibin daha işe alınması ve ekibin Bartleby ile tanışması üzerine. Wall Street gibi oldukça popüler ve ekonominin nabzının attığı bir konumdaki bu büronun avukatının anlatıcı konumunda olduğu bir hikâye okuyoruz. Kitabın atmosferi, 1850’li yılların sosyo – ekonomik yapısını anlamamız açısından da önemli bir noktada. Kapitalizmin gelişmeye başladığı, bürokratik mekanizmanın bu minvalde olgunlaşma aşamasında olduğu bir dönemde bu kısa hikâye bir anlamda beyaz yakalıların başından geçenlerin hikâyesidir. Aynı zamanda Bartleby özgülünde “duygusal kölelik”e direnen bir kâtibin hikâyesi, “emeğin iktisadi kurtuluşu”nun kolay olmayacağının anlatısıdır… Bu minvalde, Kâtip Bartleby, orta sınıf krizinin erken bir habercisi, Wall Street'in rasyonel ekonomik düzenine karşı pasif direniş, genel olarak bir kapitalizm eleştirisi olarak dahi okunabilir.  

Yanında çalışan kişilere bazı takma isimlerle hitap eden avukat (mühürdar), kurduğu mevcut sistemi mükemmel kılmaktan ziyade işlevsel olmasına öncelik veriyor. Bunu Hindi ve Kerpeten karakterlerinin farklı zaman dilimlerindeki verimlilikleriyle görebiliyoruz. Hindi ile Kerpeten’in asabi oldukları zaman dilimlerinin birbirlerine rastlamaması durumunu avukat  “kendiliğinden oluşmuş iyi bir düzen” olarak tanımlıyor.   

Her şey işlerdeki yoğunluğun artması ve avukatın yollarının Kâtip Bartleby ile kesişmesi ile devam ediyor. İşinde oldukça özverili ve çalışkan olan bu kâtip kısa sürede avukatın gözüne girmeyi başarsa da zamanla sistemin içerisindeki etkisinin yerini etkisizliği almaya başlayacak. Günler geçtikçe çalışkan diye adlandırılan kâtip, yavaş yavaş bazı görevleri reddetmeye başlar. Yapmayı istemediği şeyler karşısında oldukça sakin ve dingin bir ses ile “yapmamayı tercih ederim” der ve arkasını dönüp hayatına devam eder. Bu durumu anlayamayan avukat ve yanında çalışan diğer kişiler büyük bir şaşkınlık yaşarlar, yeri gelir öfkelenirler fakat içten içe de imrenirler bu kayıtsızlık karşısında. Hikâye, Bartleby’nin yapmamayı, konuşmamayı, yazmamayı ve yememeyi tercih etmesiyle devam eder. 

 

                                                                                                                                     Color sketch (digital), Roberto Ricci

 

Yazarın yarattığı bu anti-kahraman aslında mevcut düzene bir başkaldırı niteliğindedir. Bu hikaye işlerin yolunda gittiği, kendi düzeninde devam ettiği bu küçük sisteme dahil olan yeni çarkın çıkıntılık yapması olayı şeklinde de özetlenebilir. Varoluşsal kaygısını bize pasif bir direnişle aktarmayı başaran Bartleby ile birlikte biz de düşünceler seline kapılıp gidiyoruz kitabı okurken. Peki biz hayatta neleri tercih ediyoruz ya da neleri tercih etmiyoruz? Yürümekte olduğumuz yolda bu soruyu kendimize hiç sorduk mu? Hâlbuki bu soruyu sormak ve cevap vermek basit gibi gözükse de oldukça cesaret ister çünkü birçoğumuz aslında içinde bulunmak istemediğimiz olaylar ve durumlar içerisindeyiz. Hatta belki de başkasının istediği bir yoldayız, bu yol “kendi” yolumuz bile değil.  Kimimiz içinde bulunduğu bu durumun farkında ve bir şekilde ilerleyen bu akışı bozmadan gittiğimiz yere kadar gidelim düşüncesinde. Kimimiz ise öyle kapılıp gitmiş ki bu sele, ne kadar kuvvetle bizi sürüklediğimizden bir haber. Aslında kendimizden nasıl da uzaklaşmışız ne kadar da sapmışız. Asıl konu kendimiz, düşüncelerimiz olmalıyken nasıl da ipleri bu denli başkalarının hâkimiyetine bıraktık. Ait olmadığımız durumların içerisinde nasıl tutuklu kaldık?

Bartleby karakteri bize aslında hiçbir şey yapmayarak nasıl var olmaya çalışılabileceğini sistemdeki bir sapma örneği ile anlatmaya çalışıyor. Her şeye rağmen büyük bir eylemsizlik ile ciddi bir etki yaratmayı başarıyor. Hem bürodakilerin üzerinde hem de okuyucunun üzerinde. Bu kadar pasif bir direniş ile kendi özgürlüğünü elde etme mücadelesi hayranlık uyandırıcı türden. Okuyucusuna kendisiyle alakalı pek çok şey düşündürmeyi de başarıyor. Her açıdan bu kadar sıkıştırıldığımız, adeta bizi pençesine alan düzen karşısında biz ne derece özgürüz? Kâtip Bartleby gibi yapmamayı tercih edecek kadar özgür müyüz ne dersiniz? “Ah Bartleby, ah insanlık!”.

Portrait of Herman Melville. Commissioned and presented to the family by Melville's brother-in-law, John Hoadley. Houghton Library at Harvard University.

 

Fotoğraflar
Videolar