Nurçay Türkoğlu ile Bir Radyo Programının Öyküsü: Bilgi Dünyası
Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu tarafından kaleme alınan İzmir Radyosu 1961 – 1962, bizlere bir radyo programının öyküsünü sunuyor. İzmir’in kent kültürüne önemli bir katkıda bulunan, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları tarafından çıkarılan kitap, Dr. Nail Türkoğlu’nun hazırlayıp sunduğu ‘‘Bilgi Dünyası’’ adlı radyo programı hakkında değerlendirmelere yer veriyor. Yazar, unutulmuş bir sarı dosyanın içindeki sayfa öbekleriyle geçmişe tanıklık ederken, ‘‘Sayın dinleyiciler’’ ile başlayan bu sayfaları okuyucuyla buluşturuyor.
Dr. Nail Türkoğlu, 31 Ağustos 1960 ile 10 Mayıs 1963 yılları arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Psikiyatri Anabilim Dalında görev yaptı. Türkoğlu İzmir’de görevine devam ederken, bir radyo programı hazırladı. Şubat 1961 ile Temmuz 1962 yılları arasında yayınlanan ‘‘Bilgi Dünyası’’, popüler bilim ve teknoloji ile ilgili konuşmalardan oluşuyordu. O yıllarda kamu görevlisi olan kişiler sıkıcı olmadan eğitici telkinlerde bulunacakları programlar yapıyordu. İşte bu programlardan bir tanesi de İzmir Radyosu’nda hayata geçirilen ‘‘Bilgi Dünyası’’ydı. Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu, babası Dr. Nail Türkoğlu’nun hazırladığı programın konuşma metinlerinden yola çıkarak bir radyo programının öyküsünü kaleme aldı.
1961 yılı, şubat ayında başlayan Bilgi Dünyası’nın ilk programın anonsu kitapta şu şekilde yer alıyor: ‘‘Sayın Dinleyiciler, İzmir Radyosu’nda her hafta bu saatte hizmetinizde olmak üzere bir ‘‘Bilgi Dünyası’’ saati hazırlamış bulunuyoruz. Bilgi Dünyası programında sizinle birlikte dünyayı dolaşacağız.’’
İzmir Art: Metinlerle ilk karşılaştığınızda, ‘‘unutulmuş bir sarı dosya’’ size nasıl hissettirdi?
Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu: Öncelikle bu dosyayla neden daha önce ilgilenmedim diye hayıflandım. Aslında babamın bir zamanlar İzmir’de bir radyo programı yapmış olduğunu hayal-meyal biliyordum ama kendisiyle bu konuda hiç konuşmamıştık. Oysa ben üniversitede Radyo-TV eğitimi almıştım ve keşke daha önce bu program hakkında konuşabilseydik. Babam hastalarıyla çok ilgilenen, meşgul bir doktordu ve kendisini erken sayılabilecek bir yaşta kaybettik. Dosyayı atmayıp sakladığına göre, onun için önemli olmalıydı. Dosyanın tozlarını alıp metinleri okumaya başlayınca, kafamın içinde seslendiren olarak babamın sesini duymaya başladım. Konuları daha iyi anlayıp sınıflandırabilmek üzere bilgisayarda metinleri yeniden yazmaya başladım. Dönemin popüler merak konuları öylesine ayrıntılı veriliyordu ki, isimler, tarihler, yerler; bu bilgilerin kaynağı nedir diye merak etmeye başladım. Elimde sadece 64 radyo programının metinlerinin olduğu bir dosya ve 3 adet haftalık İzmir Radyosu program bülteni vardı. Geçmişe dair, benimle yaşıt, saklı bir kutuyu açmak heyecan vericiydi. Bu dosyanın bir zamanlar ait olduğu yer ve zamana dair daha çok bilgi edinmeliydim. Böylece, soğuk ve mesafeli bir akademik tavırla değil, kişisel ve bazen çocukça bir merakla bir zaman yolculuğuna çıkmam gerekiyordu, ben de öyle yaptım.
İzmir Art: İzmir Radyosu’na dair çeşitli araştırmalara yer verilmiş ve kent kültürüne önemli katkılar sunan bir kitap ‘İzmir Radyosu 1961 – 1962’ Ve özel olarak ele alınan, Bilgi Dünyası… Bilgi Dünyası’ndan bir sosyal hizmet programı olarak bahsettiniz. Bir kamusal radyoculuk örneği diyebilir miyiz? Günümüzde kamusal radyoculuk nasıl bir konumda duruyor?
NT: Kitapta ele almaya çalıştığım 1961-1962 yılları (aslında 1960-1964 arası), TRT kurulmadan hemen önceki bir geçiş dönemine ait. İzmir Radyosunun temelleri biliyorsunuz İzmir Fuarının başlangıcına dayanıyor ve önce İzmir Belediyesi ve sonra Basın Yayın İl Müdürlüğü’ne devredilmesiyle 1950’li yıllarda kamusal yayıncılığa resmen başlamış oluyor. Yalnızca söz yayınları değil, müzik yayınları da kamusal denetim ve planlamayla belirleniyor. Radyonun kamusallığı, toplumsal etki alanına bağlı olarak şekilleniyor. İncelediğim dönemde (askeri darbelerin de olduğu bir dönem bu) radyo yayıncılığı yapan kültür, sanat, bilim insanlarının içinde bulundukları ortama baktığımızda, profesyonelliğin, toplumsal sorumlulukla hayata geçirildiğini görürüz. Kısaca, kamusal radyoculuk, topluma hizmet etme idealiyle gerçekleştirilen planlı bir yayıncılık gerektiriyor. Ama tabi konu idealler olunca, kamu yararı olunca, işin içine politik tercihler giriyor. TRT’nin kamusal yayıncılık serüveniyle ilgili pek çok değerli akademik çalışma var. Kamusal yayıncılık ve iktidar ilişkileri kaçınılmaz olarak birlikte ele alınmalı. Günümüzde kamu denince sadece devlet kurumları düşünülüyor. Oysa kamu, yöneten ve yönetilenlerin birlikte yer aldıkları bir toplumsal yapıdır ve sadece iktidarın belirlediği bürokratik kurallardan ibaret bir kamu yayıncılığı düşünülemez. Kamuya açık, kamuyu muhatap alan bir iş yapıyorsanız, sadece kişisel çıkarlarınızı, siyasi amaçlarınızı gözeten bir faaliyet yapma lüksünüz yoktur. Yayın politikaları mutlaka olacaktır ancak bu politikaları kuranların, kamu yararından ne anladıklarını sorgulamak gerekli. Örneğin Bilgi Dünyası radyo programında, “teknoloji iyimserliği” diyebileceğim bir çerçevede bilgiler yorumlanıyor. Programın sunumunda şöyle bir tanıtım yer alıyor:
“Bilgi Dünyası programında sizinle birlikte dünyayı dolaşacağız. Dünya üzerinde karınca misali çalışan insanın tabiat kuvvetlerine zekâsı sayesinde nasıl hâkim olduğunu beraberce seyredeceğiz. Kâinat insan mücadelesinde günden güne insanın lehine kaydedilen ilerlemede belki de hepimizin hissesi vardır. Cedlerimizin çalışması sayesinde dün nasıl bir iğne deliğinden iplik geçiriyor, aşılama suretiyle çırılçıplak bir ağaçtan elma toplayabiliyorsak bugün de füzeleri dünya dışına gönderiyoruz, deniz dibinde bizi besleyebilecek yosunlar yetiştiriyoruz.”
İzmir Art: Bilgi Dünyası, her hafta Perşembe günleri, saat 21.15’te yayınlanmış. Program metinlerinin kısa, çarpıcı ve merak uyandıran cümleler olduğunu belirtiyorsunuz. Günümüzde de kullanılan bir ‘‘karakter sınırlaması’’ var. Nail Bey’in bu öngörüsünü nasıl değerlendirirsiniz?
NT: Karakter sınırlaması derken metin boyutunun süreye uygun bir biçimde kurgulanmasından mı söz ediyorsunuz? Öyleyse bu tabi ki yayının tabiatıyla ilgili bir planlama ve bu planlamanın ne kadar babamın öngörüsüyle yapıldığını bilmiyorum. Mutlaka radyo programı, yönetimle birlikte ortak alınan kararlarla yürütülmüştür. Kitapta bazı örnekleri verdim, o dönemde yazılı basında kısa çarpıcı bilgiler merak uyandıracak şekilde yer alıyor. Bu, popüler kültürle ilgili bir durum. Önceleri uzun süren sohbetler yayınlanırken, sanırım radyo reklamcılığının da etkisiyle kısa, ilgi çekecek bilgilere yer verilmeye başlanıyor. Bugün artık alışık olduğumuz bilgi bombardımanı o yıllardan itibaren medyanın yaygınlaşmasıyla hayatımıza giriyor. Kolay, çabuk tüketilebilecek, eğlencelik hale gelebilecek bilgilerle donatılmış bir kültürel ortam yaratılıyor. Didaktik eğitim değil (ki, neden öyle olsun zaten?), hızlı bir yaşam biçimine yönelik bir yayıncılık söz konusu. Yayıncılar ve dinleyiciler için ne kadar özgürleştirici bir seçimdir, tartışılır. Yine de Bilgi Dünyası programında sadece bilgi öbekleri yer almıyor, geleceğe yönelik beklentiler uyandırılıyor. Örneğin, bugün İzmir’de yeni binalarda elektrikli, uzaktan kumandalı panjurların kullanıldığını görüyoruz. Bilgi Dünyası programında, 1961 yılında ise fantastik bir durum olarak kanatlı binalardan söz ediliyor:
‘‘Kanatlı Bina: Kanat deyince binanın bunlarla uçacağı sanılmasın. Bu kanatların vazifesi başka. Almanya’nın en sıkışık şehri Stuttgart’ta hava tertibatlı, klasik binalara benzemeyen, onlardan daha ucuz fakat çok daha ferah bir yazlık bina yapılmıştır. Dünyada bir eşi daha bulunmayan bu binanın 957 kanadı vardır. Dikine, enli panjur gibi kanatlar. Güneş binanın hangi cephesine vurursa o yandaki duvarı baştanbaşa kaplayan kanatlar, güneşi ayna gibi içeriden dışarıya doğru yansıtacak şekilde çevriliyorlar. Binanın içi, günün en sıcak saatlerinde serinliğini muhafaza edecektir.”
‘‘Gençler özellikle yayın yaparak seslerini duyurmaktan hoşlanıyorlar.’’
İzmir Art: Günümüzde radyo tiyatroları kayboldu. Podcast, storytel gibi formatlar radyo dinleme alışkanlığının yeni hali olarak değerlendiriliyor. Radyo yayıncılığının dijital ortamda kendine yer bulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
NT: Bugün Youtube ve başka sosyal medya ortamlarında eski radyo tiyatrosu kayıtlarına rastlamak mümkün. Kitapta bir parça değinmiştim, İzmir Radyosunda hazırlanıp sunulan radyo tiyatrosu programlarına. O kadar büyük bir emek var ki eski radyo tiyatrosu programlarında… Kuşkusuz içinde yaşadığınız dönemin kitle iletişim teknolojileri, yayıncılığın niteliğini, içeriklerini belirliyor. Dijital ortamda radyo yayıncılığı kendisine bir yer bulabiliyor, ne güzel ve neden olmasın. Gençler özellikle yayın yaparak seslerini duyurmaktan hoşlanıyorlar. Tamam, güzel, sesiniz duyulsun, peki ne söyleyeceksiniz? Neyi nasıl söyleyeceğinizle ilgili bilgi birikimine, eleştirel düşünce kapasitenizi geliştirmeye ihtiyacınız var. Bu da bence arama motorlarında herkesin hemen bulabileceği genel-geçer bilgiyle değil, tutkulu bir merakla beslenebilir, üstelik böylesi daha eğlenceli olacaktır.
İzmir Art: Geçtiğimiz günlerde Açık Radyo’nun lisansının iptal edilmesine ilişkin bir karar alındı. Devamında yayın lisansının iptali kararının yürütmesi durduruldu. Günümüzde radyo yayıncılığı ile ilgili sorunlar, radyonun gelişimine olumsuz bir katkı sunar mı?
NT: Açık Radyo’nun lisansının iptal edilmesi, ardından yürütmenin durdurulması meselesini kaygıyla izliyorum, umarım hukuki sorunlar çözülür ve Açık Radyo ilkelerinde olduğu gibi “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine” açık olmaya devam edecektir. Olabilecek en olumsuz durum (ki bu durum neye katkıdır?) hangi araçla olursa olsun, söyleyecek sözü olanların seslerinin susturulmasıdır.
İzmir Art: Planlarınız arasında İzmir ile ilgili bir çalışmanız daha var mı?
NT: İzmir Radyosu kitabıyla birlikte İzmir’e olan ilgim yeni bir boyut aldı. Babamın bu radyo programını hazırladığı sırada İzmir’de doğuyorum. Ancak yine babamın tayini nedeniyle ben 3 yaşındayken İzmir’den ayrılıyoruz. Sonraki yıllarda akademik toplantılara katılmak üzere pek çok kez İzmir’e geldim, İzmirli arkadaşlarım, meslektaşlarım ve tabi ki öğrencilerim hep oldu. Ama hiç uzun süre İzmir’de yaşamadım. Bu kitaba hazırlanırken İzmir’i tanımak, İzmir’de yaşayan insanları anlamak üzere büyük bir keyifle dönemin gazetelerini, dergilerini inceledim, onlarca kitap okudum, İzmir Radyosuyla ilgili söyleyecek sözü olan insanlarla görüştüm. Doğduğum yer ve zamana, tarihte bir yolculuk yaparken, artık dünyayı dolaşmış, emekli bir iletişim akademisyeniydim. Kişisel serüvenimle akademik ilgi alanım kesiştiği için kendimi çok şanslı görüyorum. İzmir’le ilgili öğreneceğim daha pek çok şey var. Kitap basıldıktan sonra, kitapta adı geçen kişilerin İzmir’deki mezarlarını ziyaret ettim. Kitabın ikinci baskısı olursa eklemek istediğim yeni bilgiler var. İzmir’de kent kültürüne katkı yapan insanların isimlerine caddelerde, sokaklarda, parklarda rastlamak beni heyecanlandırıyor. Merak duygunuzu canlandıran bir kent İzmir. Çalışmaya devam ediyorum. Bazı planlarım var ama ne kadar hayata geçirebilirim, zaman gösterecek.
Nurçay Türkoğlu hakkında
İzmir’de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın Yayın Yüksek Okulu’nda Radyo ve Televizyon Bölümünde (İletişim Fakültesi) lisans, İstanbul Üniversitesi’nde “Haber Ajansları” konulu teziyle yüksek lisans ve “Toplumsal Değişimde Televizyon İzleyiciliği” konulu teziyle doktora eğitimini tamamladı. Warwick Üniversitesi British Cultural Studies (İstanbul) yüksek lisans programına katıldı. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi (1984-2012) ve Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi (2012-2016) başta olmak üzere çeşitli üniversitelerde öğretim üyesi olarak çalıştı. CARISM-Université Paris-2, Fransa (2014); Lefke Avrupa Üniversitesi, KKTC (2006); University of Kent at Canterbury, İngiltere (1992) gibi üniversitelerde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Dünyanın çeşitli bölgelerinde katıldığı kongrelerde bildiriler sundu; ulusal (Medya Okuryazarlığı 2005, Medya ve Kültür 2009) ve uluslararası (ECREA-ECC2012-İstanbul) konferanslar düzenledi. Kitle İletişimi ve Kültür (Naos 2003), Toplumsal İletişim (Karahan 2015), Görü-yorum (Der, 2000) gibi ders kitaplarının yanı sıra, Kültürel Üretim Alanları (Babil 2004), Medya Okuryazarlığı (Parşömen 2011), Medya ve Kültür (Urban 2009), Medya ve Toplumsal Dönüşüm: Seyirlik Cümbüşler (Parşömen 2012) gibi derleme kitaplar yayınladı. Çeşitli akademik dergilerin yanı sıra, Television in Turkey: Local Production, Transnational Expansion and Political Aspirations (Palgrave 2020) ve Public Policies in Media and Information Literacy in Europe (Routledge, 2017) kitaplarında makaleleri yayınlandı. Sinemanın Evrimi (Thorold Dickinson’dan, Çizgi, 1986), Genç Toplumbilimcilere 37 Ahlâki Buyruk (Gary T. Marx’tan, Babil, 2004), İmaj: Görmenin Kültür ve Politikası (Kevin Robins’ten, Ayrıntı, 1999), Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar (der. A. Belsey, R. Chadwick’ten, Ayrıntı, 1998) gibi çeviriler yaptı. Akademik çalışmaları ve ilgi alanları, iletişim bilimleri, medya ve kültür araştırmaları çerçevesindedir.
*Fotoğraflar Nurçay Türkoğlu'nun arşivinden alınmıştır.