“Okumayı sevmeyen çocuk yoktur, sevebileceği kitapla buluşamamış çocuk vardır.” Mavisel Yener ile Söyleşi

Dünyanın en önemli çocuk edebiyatı ödülü Astrid Lindgren Anma Ödülü (ALMA) 2023 Türkiye adayları arasında yer alan Mavisel Yener ile Dünya Çocuk Kitapları Haftası için Nilüfer Türkoğlu bir söyleşi gerçekleştirdi. Çocuk edebiyatımızın üretken ve çok sevilen yazarıyla çocuk-kitap ilişkisinden henüz okurla buluşan yeni kitabına kadar pek çok şeyi konuştuk.

İzmir.Art 25 Kasım 2022

“Okumayı sevmeyen çocuk yoktur, sevebileceği kitapla buluşamamış çocuk vardır.”

Dünyanın en önemli çocuk edebiyatı ödülü Astrid Lindgren Anma Ödülü (ALMA) 2023 Türkiye adayları arasında yer alan Mavisel Yener ile Dünya Çocuk Kitapları Haftası için bir araya geldik. Çocuk edebiyatımızın üretken ve çok sevilen yazarıyla çocuk-kitap ilişkisinden henüz okurla buluşan yeni kitabına kadar pek çok şeyi konuştuk. Yener’in sözlerine kulak asmakta fayda var. Diyor ki Pek çok alışkanlığın yapı taşı, bireye çocukluğunda nakışlanır. Yaşamımız boyunca sürdürülebilir bir okuma eylemi içinde olabilmemiz için çocukluğumuzdaki çevresel faktörler çok etkili. Bunun başında aile geliyor.”

 

Söyleşi: Nilüfer Türkoğlu
nilufer@ajandakolik.com 

Nilüfer Türkoğlu: Her yıl Kasım ayının ikinci haftasında kutlanan “Dünya Çocuk Kitapları Haftası” için bu yıl özel bir mesaj yayımladınız. Orada sorduğunuz soruyla söyleşimize başlayalım: Aslında tam olarak neyi kutluyoruz? 

Mavisel Yener: Bize kitapları sevmeyi öğreten çocukluğumuzu kutluyoruz. Kitaplarla kurduğumuz neşeli arkadaşlığı kutluyoruz. Bir çocuğun ufacık elleriyle kitaba dokunmasını kutluyoruz. Düş gücü gelişmiş, seçici, eleştirebilen, sorgulayan, gerçek ve kurmaca dünyayla iç içe yaşamanın tadına varabilmiş, okumayı seven bireyler olmamızı kutluyoruz.  Kitap kahramanlarıyla birlikte sezmeyi, duymayı, görmeyi, koklamayı, tatmayı, heyecanlanmayı kutluyoruz. Başkalarını anlamayı, farklılıkları kabul etmeyi bize öğreten satırları kutluyoruz. Kütüphaneye gitmeyi kutluyoruz. Yazarları, çocuk kitapları yayımlayan yayınevlerini, çocuk kitaplarını resimleyen ressamları ve bir kitabın oluşmasına katkı veren herkesi kutluyoruz. Kitaplar sayesinde, özgür düşünebilen, kendinden başkalarının da düşüncelerini dinlemeyi bilen, sebep sonuç ilişkisini kurabilen, hobileri olan, yaratıcı, bilgi çağının gereklerini bilen, etik değerlere sahip, paylaşan, güvenen, güvendiren, çevresinde olup bitene duyarlı bireyler olmamızı kutluyoruz. Düşünce ve düş dünyamızı bileyen, sellerce taşan, bulutlarca uçan kitapların yaşamlarımızı ışıklamasını kutluyoruz. Kitaplarla BÜYÜMEYİ kutluyoruz.

N. T. : Kitap okumanın ebeveynin çocuğa “Bunu oku” demesiyle değil de çocuğun okuyan anne ve/ya babasını örnek alarak kitapların dünyasına girdiğini düşünüyorum. Yani bir rol model alma/olma durumu söz konusu. Siz ne dersiniz?

Pek çok alışkanlığın yapı taşı, bireye çocukluğunda nakışlanır. Yaşamımız boyunca sürdürülebilir bir okuma eylemi içinde olabilmemiz için çocukluğumuzdaki çevresel faktörler çok etkili. Bunun başında aile geliyor elbette. Ebeveyn kitabı bir yaşam biçimi haline getirmişse, çocuk da bunu yaşamın bir parçası olarak algılayacaktır. Konunun bir başka yönü de, niteliksiz ürünlerden çocukları uzak tutmak, farkındalık sağlamak için okuyan/araştıran anne-baba olma zorunluğu. Aksi halde çocuğumuzu popüler kültürün dişlilerinin arasında bulabiliriz. 

 “YAZARIN EN BÜYÜK SORUMLULUĞU ÇOCUĞUN SEVEBİLECEĞİ METİNLER ORTAYA ÇIKARMAKTIR.” 


"Mavisel Yener ve kedisi Leia."




N. T. : Peki, çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırma konusunda yazarlara ne gibi sorumluluklar düşüyor? 

M. Y. :Okuma kültürü edinmiş birey yetiştirmede en etkili yöntem çocuk-kitap etkileşimini sağlamaktır. Bu etkileşimin olumlu bir biçimde sağlanması için çocuğun kitabı sevmesi gerekir. Burada “sevmek” anahtar sözcük. Yazarın en büyük sorumluluğu çocuğun sevebileceği, özdeşim kurabileceği metinler ortaya çıkarmaktır. 

N. T. :Kitaplarla büyüyen çocukların diğer çocuklardan farkı ne?

M. Y. :Okuyan çocuklar, algılama seviyeleri, empati kurmaları, dikkat süreleri, öğrenme biçimleri, ilgi alanlarını belirleyebilme, dilsel gelişimleri, duygusal öncelikleri, kendilerine hedef koyabilme yetileri, eleştirel bakabilmeleri, sorgulayabilmeleri, hayata karşı farkındalıkları gibi pek çok yetkinlik kazanıyorlar.



N. T. :Bir kitap kahramanıyla çocuğun kendini özdeşleştirmesi ona ne kazandırıyor?

M. Y. :Çocuk kitap kahramanıyla özdeşleştiğinde o kitabı daha çok sever, kurguyla bağ kurması kolaylaşır. Ayrıca, empati yeteneği gelişir, kendini ve çevresini tanır. 

N. T. :Çocuklar için yazmanın ya da çocuk kitaplarını yayına hazırlamanın “kolay iş” olduğuna yönelik algıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

M. Y. :Çocuklar için ürettiklerimiz daha çok bilgi, dikkat, özveri, sorumluluk gerektirir.  Çocuklar kadar kocaman hayaller kurabilmeyi, merak etmeyi, şaşırmayı gerektirir. Çocuklar için yazmaya “kolay iş” gözüyle bakanların çocuklara saygısı olmadığını düşünüyorum. Çocuk, sevgiyi ve saygıyı hak eder. İnsan ve yaşam gerçekliğinin farklı boyutlarından örnekleri estetik biçimde sunmak, kurgularda çözüm yolları geliştirmek, nitelikli yazınsal bir metnin gereklerini oluşturabilmek için, toplumsal ilişkiler, çocuk psikolojisi, edebiyat ve okuma kültürü hakkında derinlemesine düşünmek gerekir.


N. T. :Yetişkinler çocuklara kitap seçimlerinde nasıl destek olabilir? 

M. Y. : Çocukları sevebilecekleri, ilgi alanlarına seslenen, yaşlarına uygun, estetik gereksinimlerini karşılayabilecekleri kitaplarla karşılaştırarak destek olabilirler. Karakter, konu, ileti, dil ve anlatım, resimleme gibi çocuk edebiyatının temel öğeleri üzerine düşünen/uygulayan yazarların, nitelikli yayınevlerinin kitaplarını aileler ve eğitimciler gönül rahatlığı ile önerebilirler çocuklarına. Eğer çocuk o kitabı sevmemişse, zorlamadan bir başkasını denemesine izin verilmeli. “Uygunluk” onayını çocuk verecektir, bunu unutmayalım! Okul öncesi dönemde bile, çocuğun elinden tutup birlikte kitap seçmek önemli.

N. T. :Günümüzde çocuk kitaplarında rastlanan temel sorunlar neler?

M. Y. :Çocuk kitaplarının temel sorunu, ne yazık ki, didaktik olması. Ailenin ve öğretmenin kitaba “Bu ne öğretiyor?” gözüyle bakması. Oysa, ilk hedef çocuğun okumayı sevmesi, onu gereksinim haline getirmesidir. 

N. T. :Geçmiş yıllara göre bugün yazarların konu seçimleri, kullandıkları dil, çizimler vs. kapsamında çocuk edebiyatının gelişimini nasıl buluyorsunuz? 


M. Y. :Değişim ve dönüşüm her alanda olduğu gibi çocuk edebiyatını da etkiliyor. Pedagojik bakış açısı genişledikçe, sorunlar farklılaştıkça, çocukların gereksinimleri değiştikçe konular, çizimler, anlatım biçimi gibi şeyler değişiyor elbette. Bardağın dolu yanına bakmayı tercih ediyorum. 


N. T. :Çocuklara yazmayı “geçen yüzyılda” başlamış bir yazar olarak yüz elli kitabınız var. Bunca hayal gücünün kaynağı nereden geliyor? 

M. Y. :İlham kaynağım yaşamın kendisi. Doğa, insanlar, olaylar, çevre, hayvanlar, duygular ve aklınıza gelebilecek, yaşama dair her şey benim ilham kaynağım.


N. T. :Madem yüzyıllardan bahsediyoruz. 21. yüzyılın çocukları, tabletler, dijital platform gibi teknolojik uyarıcılarla bu kadar haşır neşirken edebiyatla arası yeteri kadar iyi mi? 


M. Y. :Çevresel uyaranların artık çok fazla olduğunu kabul ediyorum ancak her zaman savunduğum bir şey var, eğer elinde sevebileceği, onu heyecanlandıran bir kitap varsa o çocuk okur. Suçu tabletlere, sosyal medyaya filan atmayı bir kenara bırakıp onlara okuma sevinci verecek kitaplar yapalım diyorum. Çocuklarla yaptığım buluşmalarda bunu birebir gözlemliyorum. Sonunu merak ettiği için, zevk aldığı için kitabı bir solukta okuyor çocuklar. “Benim çocuk okumuyor,” diyen ebeveynler için bir reçetem var: Okumayı sevmeyen çocuk yoktur, sevebileceği kitapla buluşamamış çocuk vardır. 

N. T. :2018’de H.C. Andersen Ödülü’ne Türkiye adayı olarak gösterildiniz. Bu yıl da Astrid Lindgren Anma Ödülü (ALMA) 2023 Türkiye adayları arasında yer alıyorsunuz. Ödüllerin yazarlara yazma konusunda motivasyon kazandırdığı muhakkak. Sizce ödüller tam olarak neye yarar, aday olunca neler hissettiniz?

M. Y. :Bugüne değin pek çok ödül almış bir yazar olarak bendeki his her defasında sorumluluk oluyor. Elbette mutlu oluyorum, motivasyonum artıyor ama, 
“O ödül madem bana verilmiş, o halde hakkını vermeliyim, daha da çok üretip çalışmalıyım,” hissini yaşıyorum. Bende böyle çalışıyor ama bir başkasında belki başka işlere yarıyordur. (Gülüyor.)

“YAZAR ÖĞRETMEN DEĞİLDİR”

N. T. : Yabancı yazarların çocuk edebiyatında da çok daha özgür ve özgün yazdığı konusuna nasıl bakıyorsunuz? Bu coğrafyada edebiyatın da sansürlendiğini düşünecek olursak… Türkiye’de yazar olmanın tanımını sizden duymak isterim. 

M. Y. :Her toplumun sosyolojik yapısı, kabulleri farklı olduğu için elbette yaklaşım ve uygulamalar da farklı olacaktır. Ancak bunu bir kurumun “denetlemesi”, hele hele sansür uygulaması kabul edilemez. Bir yetişkin kendi hezeyanlarının penceresinden baktığında çocuk kitaplarında tuhaf şeyler görüyorsa ve “bu kitap yasaklanmalı” diyorsa, burada sorun kitapta değil, o yetişkinin bakış açısındadır. Çocuk kitabından doğanın bize sunduğu en görkemli armağanlardan biri olan gökkuşağını kaldırmaya çalışan bir yetişkin bakıştan söz ediyorum burada…

Türkiye’de çocuk kitabı yazarının bir “öğretici” olduğu düşünülüyor, oysa böyle bir görevimiz yok. Eserin bütünlüğü içinde çocuk bir şeyler öğrenebilir, buna itiraz etmiyorum, ama yazar öğretmen değildir! Çocuk kitaplarında steril bir dünya kurmamızı istiyor kimi yetişkinler ama sanatın, insanın, yaşamın doğasına aykırı bu.


N. T. :Özellikle okul öncesi çocuk kitaplarında birbirini bütünleyen yazılı metin ve görsel metin ilişkisine değinelim isterim. Kitaplarınız resmedilirken çizen kişiye fikir verir misiniz? Aranızda nasıl bir diyalog oluşur?

M. Y. :Çocuk kitaplarında resim, kendi başına görsel bir öğe olarak önemli bir işlevi yerine getirdiği gibi, metinle birlikte düşünüldüğünde anlamı tamamlayan, açıklayan, genişleten, bazen de metne yeni anlamlar katan bir uyaran. O nedenle, ressamla iletişime çok önem veririm. Genellikle editörümün bu iletişimde payı büyüktür. Üçümüz de fikirlerimizi paylaşır, o kitabın gereksinimi neyse, en iyisini yapmaya çalışırız. 

N. T. :Bu arada henüz okurla buluşan tazecik bir kitabınız da var; bu defa efsanelerin peşinden gidiyorsunuz, üstelik kutuplardan ekvatora, Girit'ten Peru'ya, tam anlamıyla adı gibi "Dünya Efsanelerinin Peşinde"siniz. Sizin ilginiz doğrultusunda mı doğdu bu kitap yoksa böyle bir eksiklik olduğuna inandığınız için mi yazdınız?

M. Y. :Doğan Yayınları’ndan çıkan “Dünya Efsanelerinin Peşinde”, okurlarım sayesinde yazdığım bir kitap. “Anadolu Efsanelerinin Peşinde” adlı kitabımı okuyan çocuklarla yaptığımız çevrimiçi söyleşilerde, bu kitabın serisini istediklerini, dünya efsanelerini de merak ettiklerini söylediler. Onların bu dileğini editörüme ilettim. Yayınevi de bu projeyi çok beğenince araştırmalarıma başladım. Okurlarımın projesidir, diyebilirim.

N. T. :Efsanelerin edebiyattaki yerinden ve çocuklara aktarmanın neden önemli olduğundan bahseder misiniz? 

M. Y. :Efsaneler, yereli ve evrenseli içinde taşıdığından hem kültür değeri hem de uygarlık değeri olan anlatılardır. Efsaneleri okurken bir ayağımız kendi kültürümüzde, diğer ayağımız dünya kültüründe dolaşır. Efsaneler, kahramanlık hikâyeleri, evrenin oluşumu, kentlerin kuruluşu gibi önemli olayları aktarması yönünden de önemli.  Çocuklara, onların sevebileceği bir dille aktarmanın en hoş yanlarından biri, birliktehayal gücümüzü geliştirmek ve fantastik edebiyata kapı açması oldu.

N. T. :Bu kitabı yazarken geniş çaplı bir araştırma içine girmiş olmalısınız. 35 efsane ve bunun yanında 35 de şiir var, o bölgeleri anlatan... Aralarında sizin en sevdiğiniz hangisi merak ettim. 

M. Y. :Dünyayı dolaşmayı seven bir gezgindim ben pandemi öncesinde. Gittiğim yerlerin efsanelerini, kültürünü öğrenmeye çalışırdım. Zorunlu olarak evde kaldığımız pandemi döneminde yazdım Dünya Efsanelerini, benim için de güzel bir gezi oldu. Tahmin ettiğiniz gibi derinlikli bir araştırma içine girdim. Efsaneler çocuklar için söylenmemiştir, o nedenle çoğu şiddet içerikli, rahatsızlık verici göndermelerle yoğrulmuştu. Ben onların çocuklara göre versiyonlarını oluşturdum, sonraki kuşaklara belki de böyle anlatılacaklar artık. Aslında pek çok efsane var, ben en sevdiklerimi seçip yeniden yazdım, ama en çok etkilendiklerim Kore ve Türkmenistan efsaneleri. Bakalım okurlar hangilerini sevecek. 

N. T. :Şu sıralar yazdığınız yeni bir kitap var mı?

M. Y. :Evet, çok heyecanlıyım. Yirmi yıl sonra “Mavi Zamanlar”ın devamı, ikinci kitabı geliyor. “Mavi Zamanlar”, Tudem Edebiyat Ödüllerinde birincilik ödülü alan romanım. Bu defa bir İzmir romanı geliyor. Serinin ikinci kitabını yazmak için yirmi yıl niçin beklediğimi kitabı okuyanlar anlayacak. 

N. T. :Ne güzel, demek memleketim İzmir romanı, ha! Peki, size yazmak isteyen okurlarınız için bir adres verelim mi?

M. Y. :www.maviselyener.net adresimdeki iletişim bölümünden bana ulaşabilirler. 

Mavisel Yener

1984’te Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden mezun oldu. Şiir, öykü, masal, tiyatro oyunu, roman türlerinde 150’den fazla eser verdi, pek çok  kitabı ödüle değer bulundu. Çocuk ve gençlik edebiyatı inceleme, eleştiri yazıları yazıyor, atölye eğitmenliği de yapıyor. Çocuk yazını alanında gerçekleşen yurtiçi/yurtdışı sempozyumlarda bildiriler sundu; üniversitelerde konferanslar verdi. Öykü, masal ve şiirleri ilköğretim ders kitaplarında yer alıyor, yabancı dillere çevriliyor. 2012’de (Literature İn Flux) Doğu Avrupa ve Türkiye’yi içine alan kültürlerarası edebiyat buluşmasında Split ve Tiran’da ülkesini temsil etti. 2013’de Yılın Çocuk Kitapları Yazarı ödülüne değer bulundu (Kosova). 2015’de Macaristan, Rodos ve Belçika çocuk edebiyatı buluşmalarında ülkesini temsil etti. Çocuk edebiyatının Nobeli sayılan H.C.Andersen Ödülü için 2018 yılı Türkiye adayı olarak gösterildi. Uluslararası saygın çocuk edebiyatı ödüllerinden Astrid Lindgren Anma Ödülü (ALMA) 2023 Türkiye adayıdır. Yazar, evli ve iki çocuk annesidir. Ayrıntılı bilgi için bkz: www.maviselyener.net

Nilüfer Türkoğlu



1982 yılında İzmir’de doğdu. İlkokul birinci sınıfta günlük tutmaya başladı ve yazar olmayı kafasına koydu. İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı bir iki puanla kaçırmış olup üzülse de çevresinin, “Aman boşver, İngilizcen var, İspanyolcan da olsun” demesiyle Ankara Üniversitesi DTCF İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. Bir dönem Hippi Kız ve Popüler Mevzular isimli bloglarıyla Türkiye’nin en iyi bloggerlarından biri olarak anıldı ve Altın Örümcek Web Ödülleri başta olmak üzere pek çok ödül kazandı. 2006 yılından itibaren Milliyet, Esquire, Cosmopolitan, Posta gibi çeşitli gazete, dergi ve web sitelerinde editörlük, yazarlık yaptı. 2018 yılının sonlarında kendi mecrasını kurarak kültür sanat haber sitesi Ajandakolik için üretmeye başladı. Bunun yanı sıra gazetelere ve Ajandakolik’e kitap incelemeleri ve yazarlarla söyleşiler yapıyor. Kalemi sol eliyle tutuyor ve miyop gözlerini hep kısıyor. Geçtiğimiz yıl 15 yıl yaşadığı İstanbul’dan elini ayağını çekerek kendisi gibi gazeteci olan biricik eşiyle Ayvalık’a taşındı. Zeze isminde şeker portakalı bir kedisi ve henüz beş buçuk aylık Helen isminde bir kızı var. 

 

 

Fotoğraflar
Videolar