Sanatçıyı Doğuran Şehir: İzmir - Bölüm II: Erken Cumhuriyet Dönemi

İzmir’in sanatçıları için “sıradan”, “normal”, “kural” gibi kelimelerin anlamlarının diğer şehirlerden biraz farklı olduğunu çok iyi biliyoruz. “İzmir’den neden bu kadar çok sanatçı çıkıyor ve bu multidisipliner yapıyı neye borçluyuz?” sorusuyla çıktığımız yolculukta sizinle birlikte yürümek harika! Bu yazımızın yeni durağı: Erken Cumhuriyet Dönemi. Hazırsanız başlayalım.

Yağmur Şahin 24 Temmuz 2025

Bir blog yazısına teşekkür ederek başlamak ne kadar doğru bilemiyoruz. Ama İzmir’in sanatçıları için “sıradan”, “normal”, “kural” gibi kelimelerin anlamlarının diğer şehirlerden biraz farklı olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu yüzden İzmirArt ekibi olarak, bir önceki yazıya gösterdiğiniz ilgi için sizlere içtenlikle teşekkür ederek başlamak istedik.

“İzmir’den neden bu kadar çok sanatçı çıkıyor ve bu multidisipliner yapıyı neye borçluyuz?” sorusuyla çıktığımız yolculukta sizinle birlikte yürümek harika! Bu yazımızın yeni durağı: Erken Cumhuriyet Dönemi.
Hazırsanız başlayalım.

Yeni Bir Rejim, Yeni Bir Sahne

Bazı cümleleri yazarken kalbinizin hızlandığını hissedersiniz. Tüm güzel duygular, bedeninizde nereye gideceğini bilemeden dolaşır. Bu, bir yazar için nadir ama çok kıymetli bir andır. Okurken de öyle cümlelerle karşılaşmak kolay değildir. Ama bu cümle tam olarak o anlardan birine ait:

“1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte sadece bir rejim değil, bir ülkenin insanına biçilen bir kader, geçmişini sırtlayan bir milletin geleceğinin sahnesi de değişti.”

Sanat da tam bu yeni sahnede kendine yeni bir rol buldu. Artık sadece bireysel ifade değil, kolektif bir yeniden yazımın parçasıydı. İzmir içinse bu, geçmişten gelen çok sesli bir hikâyeyi yeniden ve özgürce söyleme şansıydı. Bu hikâyenin kahramanlarından biraz bahsedecek olursak;

İzmir Musiki Cemiyeti(1923)

Cumhuriyetle aynı yıl yeniden doğan, Türk Sanat Müziği’nin İzmir’de kurumsallaşması için en önemli kurumlardan biri olan İzmir Musiki Cemiyeti, sadece ünlü hocalar yetiştirmekle kalmadı aynı zamanda sahneye çok sayıda genç sanatçı da kazandırdı. Özellikle kadın icracıların musikiye katılımı açısından bir dönüm noktası olan cemiyet, Klasik Türk müziği ile Batı formlarını birleştirmeyi hedefleyen etkinlikler, seminerler ve konserlerle Cumhuriyet’in ilk yıllarında sanatın kurumsallaşmasında önemli bir rol oynadı.

Karşıyaka Halkevi

Halkevleri ve Halkodaları

Cumhuriyet’in ilk yıllarında halkın eğitimi ve kültürle buluşması için atılan adımlardan en önemlisi kuşkusuz ki 1932 itibarıyla faaliyet göstermeye başlayan halkevleridir. İzmir Halkevi, tiyatro, musiki, resim, kitaplık ve halk dersleri kollarıyla öne çıktı. Halkın ilk defa sanat üretimine doğrudan katıldığı bir dönem yaşanmasının kapısını aralayan Halkevleri, özellikle amatör tiyatro toplulukları, kadın sanatçıların sahneye çıkması açısından devrim niteliğinde sayılabilir. 

İzmir Enternasyonal Fuarı (1930’lar–)

İzmir İktisat Kongresi sırasında gerçekleşen “Numune Meşheri” ile atılan ilk adımın bugün hala heyecanla beklenen bir geleneğe dönüşeceğini kimse tahmin edemezdi. İzmir Enternasyonal Fuarı konusunu gelecek yazılarımızda detaylıca işleyeceğimizin haberini bu vesileyle verelim. Bu yazımızda ise fuarın biraz daha sanat tarafına odaklanacağız. Çünkü fuar yıllar içerisinde sadece ekonomik değil, kültürel bir sahne haline geldi. Açıkhava tiyatroları, konser alanları, sergiler, bale ve halk dansları… İzmirli sanatçıların görünürlük kazanmasına yardımcı oldu. Ve İzmir sahnelerinde bir Diva belirdi; Müzeyyen Senar!

Cumhuriyet’in ilk döneminde yükselen seslerden biri, kuşkusuz Müzeyyen Senar’dı. Her ne kadar İstanbul’da konservatuvar eğitimi almış olsa da, İzmir onun için sadece bir durak değil, bir karşılık bulma alanıydı. İzmir Enternasyonal Fuarı’nda sahneye çıktığında, şehir onu çoktan benimsemişti. Fuar konserleri sayesinde sesi geniş kitlelere ulaşırken, İzmir de onu “bizim sanatçımız” ilan etti. 

Sesiyle Cumhuriyet yıllarının zarafetini temsil eden bir diğer isim olan Safiye Ayla, İzmir ile kurduğu bağla hafızalara kazındı. İstanbul’da ün kazansa da, İzmir Enternasyonal Fuarı’nda verdiği konserler onun halkla doğrudan buluştuğu sahnelerdi. Şehrin açık hava salonlarında, gecenin serinliğine karışan sesi, dinleyenlerde sadece bir şarkı değil; yeni bir dönemin hafifliğini ve umutlu hüznünü de bıraktı. Onun sesi, İzmir’in sanatla kurduğu yeni dilin bir parçası oldu.

 

Açık Hava Tiyatrolarından Radyoya: İzmir’de Sanatın Yayılışı

İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında açılan Açıkhava Tiyatrosu, tiyatronun halka doğrudan ulaştığı ilk sahnelerden biri oldu. Ankara’dan gelen turne ekipleri, Devlet Tiyatrosu’nun öncülüğünde sahne aldı. Bu yapılar, tiyatroyu yalnızca okumuş çevrelerin değil, geniş halk kesimlerinin bir parçası haline getirdi. Bugün hâlâ İzmir’in sanatla buluşma noktalarından biri olan Açıkhava Tiyatrosu, açıldığı günden bu yana öyle değerli isimleri ağırladı ki...

Neredeyse yapının kendisi artık bir sanat eserine dönüştü diyebiliriz.

Muhsin Ertuğrul’dan Genco Erkal’a, Yıldız Kenter’den Zülfü Livaneli’ye, bu sahnede yalnızca replikler değil, Cumhuriyet’in sanat hafızası yankılandı.

Açıkhava Tiyatrosu, yalnızca bir yapı değil; İzmir’in ruhuyla bütünleşen, her gösteride biraz daha büyüyen yaşayan bir bellek.

Aynı yıllarda yaygınlaşan İzmir Radyosu da sanatın ev içi dönüşümünü başlattı. Kadın ses sanatçılarının yayına çıkması, sadece bir sahne kazanımı değil, sosyal normlara dair bir kırılmaydı. Radyonun sesi, sanatçının sesiyle birlikte değişiyordu.

Temeli Sessizlikte Atılan Edebiyat

Erken Cumhuriyet döneminde İzmir’in kültür sahnesinde sahne ışıkları çoğunlukla müzik ve tiyatroya yönelmişti. Ancak bir köşede sessizce nefes alan edebiyat, Halkevi’nin Dil, Tarih ve Edebiyat Şubesi eliyle giderek görünür hâle geldi. 1934 yılında yayımlanan İzmir Şairleri Antolojisi ve Halkevi’nin süreli yayını olan Fikirler dergisi, bu sessiz üretimin sesi oldu.

İzmirli şair Tokadizade Şekip’in yaşamını anlatan bir kitabın bastırılması, unutulan yerel şairlerin izini süren derlemeler ve Aydınoğulları tarihine dair yayınlar, Halkevi’nin edebiyatı nasıl bir “kültür taşıyıcısı” olarak gördüğünü gösteriyordu.

Tokadizade Şekip Bey

O yıllarda İzmir’den bir edebiyatçılar kuşağı doğmadı belki ama şehir, ileride adını duyacağımız pek çok kalemin altyapısını kurdu. Cumhuriyet’in dil devrimini, halk dershaneleriyle ve yayınlarla destekleyen İzmir, kelimelerin sessizce çoğaldığı, kültürün yazıyla hafızaya alındığı bir kent oldu.

İzmir, Cumhuriyet’in ilk yıllarında sanatçılar için sadece bir durak değil; bir başlangıç, bir prova alanı, bir sahne arkasıydı. Kimi sesini radyodan duyurdu, kimi açık hava sahnelerindeki yankıyla yükseldi. Kimileri ise hiç görünmeden o kolektif dönüşümün taşlarını döşedi.

Bu yazıda, sesleri duyulanlara kulak verdik; ama kim bilir, belki de asıl iz bırakanlar hâlâ adını bilmediklerimizdir.

Sanatçıyı doğuran şehir, onlara sadece ilham vermedi. Onları tanıdı, taşıdı, sakladı… Ve şimdi biz, o sesi yeniden hatırlıyoruz.

Fotoğraflar
Videolar
Yazar Profili
Yağmur Şahin
Yağmur Şahin

6 İçerik

Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü’nde eğitim gördükten sonra 2011 yılında aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarım ve Yazarlık Bölümü’nden 2015 yılında mezun oldu. Farklı reklam ajanslarında içerik editörlüğü ve metin yazarlığı yaptı. Öyküleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlandı ve şu sıralar bir öykü kitabı dosyası üzerinde çalışmaktadır. Halen İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’na bağlı Kültür Sanat Şube Müdürlüğü çatısı altında İzmirArt’ta blog yazarı olarak çalışmaya devam etmektedir.

Yazar Profil Sayfası