Seni Unutursam Kudüs

İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, 7 Mayıs - 23 Haziran 2024 tarihleri arasında özel bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Mert Rüstem’in, Kudüs kartpostallarından seçme, bir kısmı dönemin koşullarında renklendirilmiş 100 kartpostal fotoğrafı, sanat merkezinin giriş galerilerinde 48 gün boyunca sergilenecek. Mutlaka görülesi bir sergi...

Dr. Siren Bora 12 Haziran 2024

Bu fotoğrafların bir bölümü, aynı zamanda koleksiyoner olan dede Hamza Rüstem’in albümünden, bir bölümü 1997 tarihinden itibaren bizzat Mert Rüstem tarafından mezatlardan alınan kartpostallardan oluşuyor. Aynı zamanda, Kudüs tarihi tanıtım panolarının yazımını ve serginin koordinatörlüğünü üstlenen Rüstem, panoramik fotoğrafları bir galeride, portreleri ise farklı bir galeride sergilemeyi uygun bulmuş. Fotoğrafların tümü 1860 ile 1910 yılları arasındaki döneme ait. Bu dönem, büyük ölçüde İkinci Abdülhamid’in iktidar yıllarını (1876-1909) kapsıyor. 

Amerikan Misyoner raporlarına göre, 1867 tarihinde Kudüs’ün nüfusu 15.000 civarıdır. Şehirde 4000-5000 Yahudi, 6000 Müslüman ve 4000 kadar Hıristiyan yaşamakta; ayrıca her yıl binlerce Hıristiyan hacı ziyarete gelmektedir. 1905 öncesine ait nüfus verileri, genelde yabancı ziyaretçilerden ve kuruluşlardan alınan tahminlere dayanır. Bu tahminlere göre, Haçlı Seferleri’nden sonra Müslümanlar, 19. yüzyılın ortasına kadar Kudüs’teki en büyük çoğunluğu oluştururlar. 1838 ile 1876 yılları arasındaki süreçle ilgili başlıca tartışma konusu, Müslümanların mı Yahudilerin mi çoğunlukta olduğudur. 1882 ile 1922 yılları arasındaki döneme ilişkin tartışma ise, Yahudilerin ne zamandan itibaren çoğunluğu oluşturdukları üzerinedir.

Sergideki panoramik fotoğraflar arasında, Yahudilere, Müslümanlara, Protestanlara, Katoliklere ve Ermenilere ait kutsal mekânlar ile semavi olmayan dinlere ve inançlara ait mekânlara ilişkin görüntüler var. Hatta, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İkinci Abdülhamid’ten izin alarak Kudüs'te açılışını yaptığı kiliseye ait fotoğraf dahi mevcut.   



II. Wilhelm’in 13 Ekim 1898 tarihinde başlayan ve yaklaşık bir ay süren Osmanlı kentlerine olan ziyaretleri kapsamına Kudüs de dahil edilmiş. Osmanlı Devleti himayesinde gerçekleştirdiği bu seyahati adeta bir Haçlı seferi görünümüne büründüren II. Wilhelm (Protestandır), arazisi Sultan Abdülaziz tarafından bağışlanan ve Alman sermayesi ile inşa edilen Hz. İsa Kilisesi-Kurtarıcı Kilisesi’ni (Erlöserkirche) resmi törenle açmış. 

Farklı bir galeride sergilenen portreler ise, Kudüs'te yaşayan değişik inanç ve etnik gruplara mensup şahısların görüntüleri. Sergilenen fotoğraflar arasında beni en çok etkileyen, yaşlı bir zeytin ağacının gölgesinden çekilmiş Eski Şehir panoraması oldu.

Falih Rıfkı Atay’ın Zeytin Dağı romanı, o fotoğrafı gören pek çok kişinin aklına düşmüş olmalı… Bense, Kudüs İbrani Üniversitesi’nin Mount Scopus yerleşkesindeki ilk yıllarımı hatırladım. İlk yıl yerleşke içindeki yurtta kalmış ve bu manzarayı doyasıya izlemiştim. Esasen yedi tepe üzerine kurulan Kudüs’te Eski Şehir panoramasına sahip pek çok nokta bulabilirsiniz. Benim iki favori mekânım vardı. Biri üniversite kampüsünün Eski Şehre bakan terasları; diğeri ise, adını Moşe Montefiore’den alan, Eski Şehir manzarasına sahip Yamin Moşe Mahallesi. Özellikle mahallenin eğimli arazisi üzerine inşa edilen sanatçı evleri görülmeye değer. Evler ve pencereleri, o muazzam manzarayı izleyecek şekilde dizayn edilmiştir.

7 Ekim 2023 tarihli sivil katliamı ile ardından Gazze’de başlayan ve on binlerce sivilin katline sebep olan savaş. Üstelik her iki olayda da öldürülenlerin büyük bir bölümü masum çocuklar ve kadınlar… Yurdumuzda, 13 Kasım 2023 ile 18 Ocak 2024 tarihleri arasında Kudüs temalı beş sergi düzenlenmiş. Yazılı ve görsel medyada yaptığım araştırmalar sırasında, önceki yıllarda Ankara’da ve İstanbul’da düzenlenen bilimsel (dokümantasyon endeksli), objektif, sanatsal ve profesyonel nitelikleriyle bu beş sergiden farklı bir çizgi izleyen iki serginin mevcudiyetini keşfettim: 24-27 Nisan 2018 tarihleri arasında, Ankara Atatürk Lisesi Eğitim Vakfı tarafından düzenlenen “100. Yılında Kudüs” ve 12 Kasım 2019 - 29 Şubat 2020 tarihleri arasında Rezan Has Müzesi’nde düzenlenen “‘Atûfetlü Efendim Hazretleri’ Osmanlı Belgeleri Işığında Kudüs’e Mimari Bir Bakış (1839-1917)” sergileri. 

İzmir “Osmanlı Hoşgörüsünde Kudüs” sergisini, bu yıl düzenlenen sergilerden farklı bir konumda, 2018 ve 2019 tarihli sergilerle aynı kategoride değerlendirmeyi tercih ederim. Bilimsel, objektif, ayrımcılıktan uzak insan faktörü odaklı ve yapıcı… Esasen Mert Rüstem de, sergiye ilişkin çeşitli gazetelerle yaptığı söyleşilerde, “Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet için kutsal sayılan ve 400 yıl Osmanlı idaresinde kalan Kudüs'ün tarihi fotoğraflarından oluşan kartpostallarla ziyaretçilerine semavi dinlerin mensuplarının huzur içinde yaşadığı kutsal coğrafyayı göstererek barışı hatırlatmayı hedeflediğinin” altını çizmiş ve şöyle devam etmiş: “Çocuklar, kadınlar ve günahsız insanlar ölüyor, daha kötüsü ölüme mahkûm ediliyor. Son 30 yılda, Bosna-Hersek’teki katliamlardan sonra, bu olay çok daha büyük ve herkes görüyor, herkes kayda alıyor ama hiçbir şey yapmıyor. Ben o görüntüleri izledikten sonra, ‘Kudüs’ün bende fotoğrafları olacak’ deyip arşivde araştırma yaptım. Bunları bir araya getirip, Kudüs’te barış da olabiliyormuş mesajını vermek istedim.”

Kudüs İbrani Üniversitesi’nde kaldığım yurtta, benimle aynı katta dünyanın dört bir yanından (Kore, Rusya, Arjantin, Fransa, Belçika, ABD, İngiltere, Avusturya, Fas, İspanya vb.) gelen Yahudi kız öğrenciler vardı. Ayrıca, Filistinli Müslüman kız öğrenciler de aynı kattaydı. Odaları benim odamla aynı koridordaydı. Katta, mutfak, banyolar ve tuvaletler ortaktı. Pek çok kez, bir arada yemek pişirdiğimizi, buzdolaplarındaki yiyecekleri değiş tokuş ettiğimizi hatırlıyorum. Dershanelerde, Hıristiyan Arap öğrenci arkadaşlarım oldu. Paskalya zamanı paskalya çöreği ikramı ayrıcalığına sahiptim. Purim Bayramı’nda, maske takıp eğlencelere katıldım. Kurban Bayramı arifesinde Kubbetü’s-Sahra’ya ziyarete gittim. 

Mert Rüstem’in “Osmanlı Hoşgörüsünde Kudüs” fotoğraf sergisiyle vurgulamayı hedeflediği dostluk ve dayanışma ortamı, betimlediğim 1991 tarihli ortam olsa gerek… Kudüs, dünyanın en eski sayılı şehirlerinden biridir. Üç semavi dinin önemli simgeleri bu şehirde yer alır. Tarihi boyunca, defalarca savaşlara sahne olan şehir, herkes tarafından sevilir.  Üstelik herkes, ona tek başına sahip olmak ister. Halbuki insanın empati, sevgi ve paylaşım kabiliyetleri her türlü sorunun çözümü için yegâne anahtardır. Bu sebeple, keşke ilk hazırlanan sergi tanıtım afişi iptal edilmeyip, kullanılsaydı diyorum. “Osmanlı Hoşgörüsünde Kudüs-Jerusalem” Belgesel Fotoğraf Sergisi ana başlığı altında “kardeşlik ve dostluk” imgeleri somutlaşırdı.

Araştırmacılara göre 5000 yıllık tarihe sahip Kudüs’ü Hz. Davut, MÖ 1000 yılında fethederek Yahudi krallığının başkenti yapmış; yaklaşık 40 yıl sonra oğlu Hz. Süleyman, Kutsal Süleyman Tapınağı’nı inşa etmiştir. Babilliler, MÖ 586'da Kudüs'ü işgal edip, Tapınağı yıktıktan sonra Yahudilerin büyük bölümünü sürgüne göndermiştir. Büyük İskender, MÖ 332'de Kudüs'ün kontrolünü ele geçirmiş; sonraki birkaç yüzyıl boyunca şehir, Romalılar, Fatımiler, Selçuklu Türkleri, Haçlılar, Memluklar ve Osmanlılar tarafından fethedilip yönetilmiştir. MS 30 civarında, Hz. İsa Kudüs şehrinde çarmıha gerilmiş; Romalılar, MS 70 yılında İkinci Tapınağı yıkmışlardır. MS 632'de vefat eden Hz. Muhammed’in, Kudüs'te cennete yükseldiğine inanılmaktadır. MS 1. yüzyılda, pek çok Avrupalı ​​Hıristiyan Kudüs'e geleneksel hac ziyareti yapmaya başlamış; yaklaşık olarak 1099 ile 1187 yılları arasında Kudüs'ü işgal eden Haçlılar, şehri bir din merkezi olarak ilan etmişlerdir. Osmanlılar ise, 1516 ile 1917 tarihleri arasında Kudüs’ü ve Orta Doğu’nun büyük bir bölümünü hoşgörüyle yönetmiştir.  

Peki, vurgulanan Osmanlı hoşgörüsü nedir? Acaba, demokratik bir eşitlik ve özgürlük mevcut mudur? Esasen sözü edilen hoşgörü, dönemin devlet ve yönetim anlayışında, hakim gücün kendisine sığınanlara yönelik lütuftan ibarettir. Osmanlı memaliklinin tartışmasız tek sahibi, kudretli ve mutlak egemen Osmanlı Hanedanının, koruması altına giren toplulukların tümüne kurallara ve kanunlara uymak, vergileri eksiksiz ve zamanında ödemek şartları karşılığında ticaret, ibadet, yargı ve eğitim alanlarında denetimli bir özgürlük tanımasıdır. 

Yukarıda Kudüs şehrine ilişkin kısaca tarihsel gelişimi hakkında bilgi verdiğim binlerce yıllık süreci, iki farklı açıdan değerlendirmekte yarar var görüşündeyim. Bunlardan ilki, bilindiğinin aksine, Kudüs ve çevresindeki topraklarda daima Yahudi topluluklarının mevcut olduğu gerçeğidir. Onlar, kutsal nitelendirilen bu topraklardan asla ayrılmadılar. Üstelik binlerce yıllık süreçte, Diaspora Yahudileri tarafından onlara, tapınak vergisi adı altında yardım paraları gönderildi. Osmanlı döneminde, Kudüs ve çevresinde yaşayan Yahudilerin geleneksel yardım alma yolu, halukalardı. Bölgedeki yeşivalarda (din akademileri) yoğun dini eğitim gören hahamlar tarafından Osmanlı sınırları içinde özellikle Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı yerleşim birimlerine Haşaliyah beRabanan adı verilen Yahudi din görevlileri (elçiler) gönderilmesi geleneği mevcuttu. Şaliyah, temsilci, ulak, mesaj getiren anlamına gelmektedir. Bu sözcük,  MÖ 600’lerden itibaren Diaspora Yahudilerinin topladığı yardımlaşma fonundaki parayı Kudüs ve çevresindeki yoksul Yahudilere ve yeşivalara nakleden seyyahı tanımlamak için kullanılmıştır.

Altını özellikle çizmek istediğim ikinci önemli değerlendirme konusu ise, Eski Kudüs Şehrinin, yüzyıllardan beri inşa edilen yapıların mevcudiyetleriyle, bir açık hava mimarlık müzesi niteliğine sahip olmasıdır. Aynı alanda üst üste inşa edilen onlarca medeniyete ev sahipliği yapan Kudüs şehrini, kutsal niteliği hariç onunla büyük benzerliklere sahip İzmir şehriyle karşılaştırmayı yararlı buluyorum. Somut bulgularla 5000 yıllık tarihe sahip olduğu bilinen Kudüs, 4500 yıllık tarihe sahip İzmir gibi uzun tarihsel süreç boyunca pek çok değişikliklere uğradı. Orta Çağ döneminde Kudüs Eski Şehri, Yahudi, Müslüman, Hıristiyan ve Ermeni yaşam alanlarına bölündü. O dönemden bugüne, işgal ve katliamlar dolayısıyla zaman zaman kesintilere uğramasına rağmen; her bir alan, yaşayanlarıyla birlikte varlığını korudu. Bu alanlar, Osmanlı İzmir’inin İkiçeşmelik/Mezarlıkbaşı’ndaki Yahudi, Rum, Müslüman ve Ermeni mahallelerini andırır. Kudüs’ün taş yapıları arasında uzanan dar ve kıvrımlı sokaklar, Kemeraltı’nın özellikle Havralar bölgesinin dar ve kıvrımlı sokaklarına benzer. Müslüman Arap bölgesindeki çarşı ise, Kemeraltı Anafartalar Caddesi’nden pek farklı değildir. Birbirini iten kalabalık bir ziyaretçi grubu, açık dükkânlar, baharat ve şeker kokuları, satıcıların avaz avaz bağıran sesleri… Kudüs Mahane Yehuda (Açık Market/Şuk) ise, büyük ölçekte bir Havra Sokağı izlenimi verir. Sağlı sollu yan yana dizilen sebze ve balık tezgâhları, peynirciler, tatlıcılar, baharatçılar, küçük ara sokaklarda Edirne kökenli ya da Tekirdağ kökenli Yahudilerin hazırlayıp satışa sunduğu yaprak sarmaları, Trakya peynirleri… 

 

İzmir’de bir Kudüs Sergisi düzenleniyor. UNESCO Kültür Mirası Şehirler Listesi’nde olması gereken; hatta acilen korumaya alınması gereken iki kıymetli şehir bir arada…

 

Not: Bu yazıda kullanılan görseller Mert Rüstem arşivinden alınmıştır. 

Fotoğraflar
Videolar