Tercih yapmak zorundayız; verimlilik vaadi mi, sağlıklı gıda mı?

Şehir hayatını bırakarak Mersin'in Orta Toroslar bölgesinde bulunan kırsala yaklaşık 8 yıl önce yerleşen, doğadaki tohumları, bitkileri araştıran ve bunu Yazı Yaban internet sitesi üzerinden herkesle paylaşan Esra Güven'e, İzmir Enternasyonel Fuarı'nda, İtalya dışında ilk kez yapılacak olan Terra Madre Anadolu gastronomi etkinliği kapsamında, tarımı, tohumu, iklimi, çevreyi ve yerel yönetimleri sorduk.

İzmir.Art 5 Eylül 2022

Yaşamı Yazı Yaban'da Bulan Esra Güven:

TERCİH YAPMAK ZORUNDAYIZ; VERİMLİLİK VAADİ Mİ, SAĞLIKLI GIDA MI?

Şehir hayatını bırakarak  Mersin'in Orta Toroslar bölgesinde bulunan kırsala yaklaşık 8 yıl önce yerleşen, doğadaki tohumları, bitkileri araştıran ve bunu Yazı Yaban internet sitesi üzerinden herkesle paylaşan Esra Güven'e, İzmir Enternasyonel Fuarında, İtalya dışında ilk kez yapılacak olan Terra Madre Anadolu gastronomi etkinliği kapsamında, tarımı, tohumu, iklimi, çevreyi ve yerel yönetimleri sorduk.

İzmir.Art: Bize kendi hikâyenizden ve Yazı Yaban’dan kısaca söz eder misiniz? Şu anda bulunduğunuz kente nereden, ne zaman geldiniz? Sizi harekete geçiren ne(ler) oldu?

Esra Güven: 2010 yılında kırsala taşındım. Kıra göçen birçok insanla benzer motivasyonlara sahiptik. Özelde veya devlette olsun giderek çalışmanın şirketleşmesi, yani her bir kişinin işletmeye dönüşmesi ve bunun getirdiği yükün bir çift omuz için çok ağır olması, tekrar bir özneye dönüşme, kendi yaşamını, mekanını, sözünü kurma ihtiyacı, bu mekanın “yaban/doğal” bir alanda olması ve yabanla ilişkilenme isteği gibi düşüncelerin bir harmanı diyebilirim kısaca. Yolculuğumuz Ege’den başlayıp Akdeniz’e uzandı. Bugün yaşadığımız yerin görece yoğun insan faaliyetlerine uzak olması, endemik bitkiler açısından Türkiye'deki en zengin coğrafya olması (Orta Toroslar), bitkilerle, tarımla, toprakla kurduğum ilişkiyi baştan sona değiştirdi. Bu şaşkınlık ve büyülenme beni saydığım başlıklar altında özellikle de yaban bitkileri hakkında düşünmeye, yazmaya itti. Yazı Yaban macerası da böyle başladı.

Centaurea Nerimaniae - Hanım Kavgalaz



İzmir.Art: Mevsimleri göz önünde bulundurduğumuzda tohum, çiçek, toprak…Nasıl geçiyor bir gününüz?

Esra Güven: Mevsimlerin getirdiği rutinler kadar, sürekli yenilenen, değişen, dönüşen bir toprak parçası üzerinde yaşıyoruz. Her sene yapılacak işler belli gibi görünüyor; bakım, ekim, hasat vb. ama hiç öyle değil bir yandan. Özellikle içinde bulunduğumuz iklim krizi ve doğanın talan edilmesi bizi değişen koşullara ayak uydurmaya zorluyor ancak bu hiç kolay değil. Son 3 senedir kuraklık yaşıyoruz. Türkiye genelinde önceki seneye göre yağışlar %55 azaldı. Hasat, ekim zamanları değişiyor. Bir olağanüstülüğe, aşırılığa, tahmin edilemezliğe, kuraklığa nasıl ayak uydurulabilir bilemiyoruz.

Uygarlık dediğimiz şeyi son 10-12 bin yıl boyunca içinde olduğumuz ılıman koşullara, tarım sayesinde nüfusun doyabilmesine, iş gücünün farklı alanlara kayabilmesine vb. bağlı olduğunu düşünürsek durumun vahametini anlamak kolaylaşabilir. Örneğin taşınır taşınmaz bir orman kesimi yapıldı çevremizde ve bitki örtüsünden hayvan nüfusuna her şeyi yeniden biçimlendirdi. Bitkiler bizden çok daha donanımlar bu konuda. Milyonlarca yıldır dünyada yaşıyorlar ve hepsi olmasa da birçoğu yaşanan alt-üst oluşlardan sağ çıkıp bugüne kadar gelebildi. İnsanlık ise sanayileşmeyle birlikte kendini bir fanusa kapatabileceği yanılsamasına kapılmış durumda. Sanki tamamıyla yapay bir dünyada yaşayabileceğimizi zannediyoruz.



“GELECEĞE KAYIT-REHBER OLMASINI DİLİYORUM”

İzmir.Art: Yaklaşık 8 yıldan beri biriktirdiğiniz tohumların özellikleri, yapısal özellikleri, farklılıklarının yanı sıra, çalışmalarınıza ilişkin bir bellek oluşturma çabanız/çalışmanız mevcut mu? Arşiv-kütüphane gibi... İsteyenler nasıl yararlanabilir bu birikiminizden?

Esra Güven: Tüm deneyimimi, gözlemlerimi yaziyaban.com adresinde arşivliyorum. Bir öğrencinin gözünden elbette. Tanışabildiğim bitkileri fotoğraflıyor, nasıl tanıyabileceğimizi kavrayabildiğimce anlatıyor, özelliklerinden, yaşayışından, bıraktığı tattan, kokusundan, müstesnalığından bahsediyorum. Anlatabilecek bir şeyler bulmak için çırpınıyorum bazen. Çoğu bitki için, özellikle insanın bir işine yaramamışsa, bilimsel bilgiler dışında iki satır kayıt bulmak, hele de Türkçe içerik bulmak çok zor. İstatistiklerden anladığım kadarıyla Yazı Yaban bu konuda insanların ulaşabildiği Türkçe kaynaklardan biri oldu. Hem gelecek için bir kayıt, hem kıra göçenler, göçmeyi düşünenler için bir rehber olabilmesini diliyorum bloğun. Bitkiler kadar, kırsalda yaşam, yerel tohumlar, tarım yöntemleri, etnobotanik, ne ekmeliyiz? Hayvanlar ve buna benzer birçok konuya dalıyorum. Aynı zamanda Yeşil Gazete’de de ayda 2 kez yazmaya başladım.

“GELEN KARŞILIKLAR BENİ ÇOK SEVİNDİRİYOR”

İzmir.Art: Çalışmalarınızdan gerek yakınlarınızda bulunan köylüler gerekse kentten kır hayatına taşınmış insanlar da faydalanabiliyor mu? Kolektif bilinciniz ve çabanız doğrultusunda. Biraz söz eder misiniz lütfen?

Esra Güven: Elimin uzanabildiği, bir şekilde ilişki kurduğum herkesle, tohum, fide alışverişi yapıyor; tarım yöntemleri, yerel tohum, zehirler, yapay gübreler, iklim vb. konular üzerine düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Biraz mütevazılığı elden bırakırsam bazı şeyleri değiştirdiğimi, esnettiğimi, en azından hazır cevapların yeniden düşünülmesini sağladığımı biliyorum. Bu değişimler doğrusunu bildiğim ve bunu paylaştığım için olmuyor, ben de öğrendiğim, değiştiğim, yaşanılana kulak verdiğim ve bazen çok zorlansam da saygı duymaya çalıştığım için oluyor. Verilebilecek bir akıl yok. Özellikle küçük çiftçi tarım zehirlerini keyif için kullanmıyor örneğin. İçinde yaşadığımız hayat başka türlü bir çözüme imkân vermeyecek şekilde kurgulandığı için (yasalar, kurumlar, politikalar vb. tarafından)  kullanıyor.

Moluccella Laevis - Çanak Çiçeği



Bağlı olduğum köyde kurulan dernek üyeleriyle yaban bitkileri üzerine karşılıklı bilgilerimizi paylaşıyoruz. Bu bölgede yetişen mercanköşk, kekik, adaçayı türlerinden haberdar ediyorum örneğin, bunları çoğaltmak için çabalıyorlar, onlar için deneme ekim sahaları ayırıyorlar.

Yazı Yaban üzerinden gelen karşılıkların da beni çok sevindirdiğini söylemeliyim. Birçok kişi yaşadığı yerle kurduğu ilişki biçimleri üzerine düşündüğünü veya hem yetiştirdiğimiz hem kendiliğinden yetişen bitkilere bakışının değiştiğini söylüyor mesela.

İzmir.Art: İnsanlar binlerce yıl yabanıl bitkilerle dengeli, iç içe yaşadı ancak aynı insan, bitkileri-tohumları evcilleştirip yerleşik düzene geçti daha sonra. Son yüzyıla bakıldığında ise yine aynı ‘Homo Sapiens’ tohumu sadece evcilleştirmekle kalmıyor; aynı zamanda onun genetiğini değiştiriyor. Bu değişim ve değişimin hızı-doğanın kendi döngüsü ile kıyasladığınızda-size neler düşündürtüyor? Bu değişim, orta ve uzun vadede ne gibi ‘eko kriz’lere yol açar sizce?

Esra Güven: Doğanın da tıpkı bazı insan faaliyetleri gibi deneye yanıla işleyen bir mekanizması var. Böylece milyonlarca canlı türüyle aynı gezegeni paylaşabiliyoruz. Yaşamanın farklı olasılıklarını, biçimlerini görebiliyoruz. İnsanlar da bitkileri gözlemleyerek, yiyerek, şifası için kullanarak biriktirdiği bilgiyi uygun iklimsel koşullar oluşunca hayata geçiriyor tarım yaparak. Bizim tarımsal faaliyetimize benzer faaliyetler içinde olan hayvanlar da var; karıncalar, kuşlar hatta bitkileri kolonize eden mantarlar gibi. Çok uzunca bir süre ihtiyacımızdan fazlasını yetiştiremedik. Neredeyse sanayileşme dönemine kadar tarım hep toplayıcılıkla birlikte yürütülen bir faaliyet oldu. Toplayıcılık bilgisini bugüne kadar taşıyabilmemizin sebebi de bu.

Mut kantaronu

Ancak son 300 yıl, Türkiye için de son 100 yıl artık seçimlerimizin kısa ve uzun vadedeki sonuçlarını düşünmeden hareket edebileceğimiz kadar özgürleşebildiğimizi, kurtulabildiğimizi sanıyoruz doğadan. Oysa hep son sözü o söylemiş. Yaşayacağımız ve hâlihazırda yaşıyor olduğumuz kriz çok büyük. Ancak her krizi normalleştirdiğimiz için bununla yüzleşme, hazırlık yapma, olanı değiştirme gücümüzü de yitiriyoruz.

Karbon yakalayan makinalar yapıyoruz, genetiği değiştirilmiş gıdaları, topraksız tarımı icat ediyoruz. Kurduğumuz fanusun duvarları kalınlaşıyor gibi görünüyor. Ancak fanusun içinde de doğa olacak. Biz doğayız. Bizzat iklim krizine ve doğal habitatların kaybına bağlanan salgın süreci hala ne kadar kırılgan olduğumuzu, doğayla olan bağımızı koparamayacağımızı gösterebilmiş olmalıydı.

YAPISAL DEĞİŞİKLİK GEREKİYOR

İzmir.Art: Değişen iklim, toprağa karışan ilaç adı altında kimyasallar, verimlilik için her yolun mübah sayılabileceği bir yaklaşım. Bütün bu koşulları göz ününde bulundurduğumuzda, sağlıklı geleneksel, korunmuş ve çoğaltılmış ata tohumları ile yeniden sağlıklı veya başka bir tarım mümkün mü sizce?

Esra Güven: Bu konuda umutlu olduğumu söylersem yalan söylemiş olurum. Zenginleri doyurmanın mümkün olmadığını, açgözlülüklerinin, hırslarının sınırı olmadığını düşünüyorum. Zaten hedeflenen karbon salınımı seviyelerini tutturabilsek dahi dünya bir süre daha ısınmaya devam edecek. Bu süreler de hiç kısa değil. Dolayısıyla krizlere ayak uydurmak zorundayız. Sadece tarım yapma biçimlerini değiştirerek uyum sağlayabileceğimiz bir süreç değil bu. Zenginlik tanımlarımızı yeniden yapmak, yaşama biçimlerimizi, enerji kaynaklarımızı, becerilerimizi, başarı anlayışımızı, yapılarımızı değiştirmek zorundayız.

 

Michauxia  Campanuloides(Keşir)

“DEĞERLİ BULUYORUM”

İzmir.Art: Terra Madre ve hikâyesine baktığınızda, başka bir tarımın mümkün olacağı, yerel değerleri, tarımı korumak, gelecek kuşaklara temiz bir dünya bırakma mücadelesi olduğunu söyleyebiliriz. Farkındalığın giderek arttığı söz konusu Terra Madre hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Esra Güven: Tarım dünyanın bütün etkilerine açık olan canlı, dinamik, sürekli değişen bir uğraş. Ve bu kadar uzun süredir kesintisiz devam eden tek insan faaliyeti diyebiliriz. Her ne kadar endüstriyel yöntemler tarım yapma biçimlerimizi değiştirse de bu tarımın dünyanın her yerinde aynı şekilde yapıldığı anlamına gelmiyor. Ancak endüstriyel tarımın etkileri dünyanın her yerine yayılıyor. Küçük çiftçiler, organik, doğal, agro-ekolojik, geleneksel tarım yapanlar da bunlardan etkileniyor. Zehirler, yapay gübreler su kaynaklarını etkiliyor. Nükleer kazalarla radyasyon tüm dünyaya yayılıyor. Atıklar, plastikler toprağı kirletiyor. Aslında temel sorun şu; dünyanın hazmedemeyeceği şeyler üretiyoruz. Bunun farkında olan her hareketi değerli buluyorum.

“KURUMSAL ÇABALAR GEREKİYOR”

İzmir.Art: ‘Tohum-Takas Şenlikleri’ne katılıyorsunuz, endüstriyel tohuma karşı nasıl bir bilinçlenme, farkındalık ya da umut vadeden bir ivme var mı sizce? Gözlemlediğiniz kadarıyla ya da elinizde veriler varsa…

Esra Güven: Toprakla uğraşmadan endüstriyel üretimin sonuçlarıyla yüzleşmek çok zor. Örneğin hibrit bir tohum ekip ürün alan ve sonraki sene üründen ayırdığı tohumu yeniden ekmeye çalışıp bambaşka bir ürün elde eden birine hibrit tohumun ne demek olduğunu anlatmak çok daha kolay. Toprakla uğraşmayan birine bunu anlatmak ancak sağlık veya çeşitlilik gibi daha dolaylı konular üzerinden olabiliyor. Yine de çok yol alındı. Özellikle GDY için daha yaygın bir tepki olduğunu söylemek mümkün. Biz bunları konuşurken bile bir yerlerde bir yerel tohumun daha yok olduğunu düşünmek acı veriyor.

Tepkileri ve farkındalığı bir kenara bırakırsak insanların yerel tohumlara gereken önemi verebilecek bilgileri, donanımları yok. Zaten birçoğu bu tohumları yaşatabileceği bir toprak parçasına bile sahip değil. Bu konuda kurumsal çabalar olması gerekiyor. Türkiye’de ise yerel tohum kullanan çiftçiler zarar etmekle tehdit ediliyor, devlet ve özel şirketlerin hibrit tohumlar üretmek dışında bir motivasyonları yok. Henüz hibritleştiremediğimiz buğday tohumları üzerine çalışan şirketler daha az mesela. Genellikle bu işi devlet kurumları üstleniyor hâlâ. Çünkü karlı değil. Sertifikalı tohumda her sene tohum satamıyorlar. Yerel tohumları koruyacak, üzerlerinde çalışma yapabilecek donanıma sahip örgütlenmelere ihtiyaç var.

“KENT TARIMI MESELA ÇOK ÖNEMLI BIR BAŞLIK”

İzmir.Art: “Tarım” konusunda yerel yönetimler yeterli mi, üstlerine düşeni yapıyorlar mı, ne kadarını yapıyorlar? Daha iyi bir işbirliği için yerel belediyeler sizce ne gibi yöntemler kullanmalı?

Esra Güven: Alternatif tarım yapma biçimlerine yönelen çiftçilerin yollarındaki tüm engelleri ellerimizle temizlesek yeridir. Yerel tohum kullanmaya, doğal tarım yapmaya özendirilmeleri yeterli değil, daha organize çabalarla, alım garantisiyle, hibelerle desteklenmeleri gerekiyor. Bugünümüze, geleceğimize sahip çıkabilmek için ödememiz gereken küçücük bir bedel bu.

Ayrıca sadece küçük çiftçiliğin değil tüm tarım yapılabilecek alanların korunması gerekiyor. Örneğin böyle alanlara yapılaşma izni verilmemesi gibi. Su rezervlerinin ve kaynaklarının korunması, var olan dağıtım ve paylaşım ağlarının düzenlenmesi, atık yönetimi ve atık suların yönetimi, hava kalitesi, yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı, organik atıkların geri dönüştürülmesi vb. bunlar hep tarımla, sağlıklı gıdayla ilgili konular. Bir yerel yönetim, tarım üzerine düşünecekse yapbozun tüm bu parçaları üzerine politikaları olmalı ve elbette bunları hayata geçirebilmeli. Kişi başına düşen su miktarı açısından su fakiri sayılabilecek bir ülkede mesela kamusal kullanım dışında sitelere, evlere havuz yapılamaması, refüjlerin, parkların sulama isteyen bitkilerle donatılmaması, asfaltın yıkanmaması ve hatta asfalt yol ezberinin bozulması, benzin istasyonlarının ücretsiz araç yıkama hizmeti sunamaması ne isabetli olurdu tarım açısından.

Polygala venulosa

“EKİLEN SEBZELER TOZLAŞMIYOR ARTIK”

Kent tarımı mesela. Çok önemli bir başlık. Her mahallenin büyüklüğüne göre en az bir kent bostanına sahip olması gerekiyor. Şehirlerde var olan doğal alanların korunması, parklardaki otların biçilmemesi, peyzaj anlayışının değişmesi, böceklerin insana da zarar veren zehirler kullanılarak öldürülmemesi gerekiyor. Örneğin kent bostanı olan şehirlerde kimi arkadaşlar ektikleri sebzelerin tozlaşamadığını söylüyor çünkü böcekler yok denecek kadar az.

Yerel yönetimler sorumluluk sınırları içinde hangi bitkilerin yetiştiğini, endemik, nadir türleri, varlığı tehdit altında olanları bilmeli, haritalandırabilmeli ve bu konularda temsil ettiği insanlara bilgi vermeli, dokümanlar üretmeli. Yapılaşma izni vermeden önce bakılması gereken şeylerden biri de bu yasal olarak. Ama Türkiye’de ilerleme ve kalkınma ezberi, imtiyazlar, çıkar ortaklıkları bu parçalardan çoğunun görmezden gelinmesine sebep oluyor.

“TERCİHLER YAPMAK ZORUNDAYIZ”

İzmir.Art: Tarım, aynı zamanda bir ulusun varoluşunu doğrudan etkileyecek bir stratejiye dönüştüğü düşünülüyor. Örneğin, ‘Ne yiyorsak oyuz’ mottosu gibi. Yeni Dünya, tarımı aynı zamanda araçsallaştırdığını söyleyebilir miyiz?

Esra Güven: Aslında hep öyle değil miydi? Marshall Planı, Yeşil Devrim birçok ülkede tarımın çerçevesini belirledi. Tıpkı bugün GDY’de olduğu gibi açlığı bitirme şiarıyla zuhur eden endüstriyel tarım, yapay gübreler, tarım zehirleri, hibrit tohumlar, makina ve teçhizatlarla geleneksel tarım yapma biçimlerinin altını oydu. Oymaya da devam ediyor. Ancak hem ilerleyelim, kalkınalım hem de yerel tohum kullanalım diyemezsiniz mesela. Tercihler yapmak zorundayız; verimlilik vaadi mi, sağlıklı gıda mı? İlerleme, kalkınma perspektifiyle hesaplaşmak gerekiyor.

Röportaj: Mehmet Emin Al

Fotoğraflar
Videolar