Vizörün Ardındaki Dayanışma

Bağımsız bir platformu olan Vatoz, ''Eşitsizliği temellendiren ve toplumsal bir uzlaşı haline gelen algı ve görme biçimlerini ters yüz ederek, bunları dönüştürecek ifade biçimleri ile değişimi birlikte başlatabileceğimize inanıyoruz.'' diyerek sanat alanındaki görüşlerini İzmir.Art'a anlattı.

İzmir.Art 18 Mayıs 2022

Varız Buradayız İnisiyatifi nasıl kuruldu?

Toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlik ve ayrımcılığı dert edinen; cinsiyetçiliğin, hiyerarşinin, ırkçılığın, milliyetçiliğin kullandığı dil dışında bir dil üretmeye çalışan; ikili cinsiyet sisteminin tanımları ve algılarıyla sınırlanmayı reddeden fotoğrafçılar olarak VARIZ ve fotoğraf alanındaki bu eşitsizliğin takipçisi olarak BURADAYIZ diyerek yaptığımız çağrı ile ortaya çıktı. 2017 senesinde kadın fotoğrafçılar olarak yaşadığımız sorunları konuşmak üzere 5. Diyarbakır Fotoğraf Günleri kapsamında bir çalıştay düzenledik ve bir araya gelerek sorunlarımızı çözmek için çok önemli adımlar attık. Sonrasında bir iletişim grubu kurarak bu alandaki sorunlar üzerine tartışmaya devam ettik. 2018 yılında bir fotoğraf kampı için hazırlanan afişteki katılımcılarının çoğunun erkek olması üzerine bir bildiri yazarak, buna itiraz etmemiz gerektiğine karar verdik. “Varız Buradayız” başlığıyla yayınlanan ilk bildirimizin imzacı sayısı, kadın fotoğrafçılar ve görsel sanatçıların da destekleriyle 200 kişiye ulaştı. Yüzlerce kadın hep birlikte sesimizi yükseltmeyi başardık. Varız Buradayız İnisiyatifi bu bildiri etrafında toplanan bir topluluktu ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa, dünyanın bugünkü dertlerinin çoğunun kaynağı olan tahakkümcü eril zihniyete karşı oluşumuz bizi yan yana getiriyordu. 2022 yılında ise Vatoz’u hayata geçirerek safları sıklaştırmaya ve dayanışma pratiklerini görünür kılmaya karar verdik.  

 

İnisiyatifin kurulumundan Vatoz ’un ortaya çıkışına kadar Varız Buradayız İnisiyatifi ne tür çalışmalar gerçekleştirdi, neler biriktirdi?

2017’deki Kadın Fotoğrafçılar Çalıştayı’ndan sonra ilk bildirimiz Varız Buradayız’ı  2018 yılında yayınladık. Aynı yıl Akbank Sanat’ta Ifsak 25. İstanbul Fotoğraf Günleri kapsamında görsel dilin toplumsal cinsiyet etkisi üzerine “Dil’e Gelince” konuşmasını gerçekleştirdik. Ve Mecra İstanbul’da 72 sanatçıyı bir araya getirdiğimiz “Çağrışımlar” sergisini düzenledik. 2020 yılında ise sosyal medyada başlayan “Uykularınız Kaçsın” kampanyasına destek olmak üzere “Artık Yeter” başlığıyla ikinci bildirimizi yayınladık. Ve o günden sonra da artık bu bağımsız ve arada uykuya geçen ; ihtiyaçlar üzerinden temellenen yapıyı feminist ve yatay örgütlenme pratikleriyle katılımcı bir süreç yürüterek ve lgbti+ ları da kapsayacak şekilde bir platforma dönüştürmeye karar verdik. 2021 yılında da çeşitli toplantılarla VATOZ şekillendi. Bu süreçte de kendi içimizde feminist ve yatay örgütlenme ve şiddetsizlik atölyelerini düzenleyerek katılımcı bir süreç geçirdik. 

Farklı kentlerde farklı etkinlikleriniz var.  Sanat ve kültür dünyasında toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın ya da eril aklın yansımaları ve içerdiği ayrımın yarattığı sıkıntılar neler?

Kadınların erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü her yerde olduğu gibi fotoğraf alanında da yetersiz temsili, yüzyıl önce nasılsa ne yazık ki bugün de hala gündemimizde. Üretim kriteri ile baktığımızda, kadın fotoğrafçılar her alandalar ve üretiyorlar. Fakat karar verici konumlarda, sergilerde, yayınlarda yok denecek kadar az görünürlüğe sahipler, yok sayılıyorlar. Hemen hemen tüm erkek fotoğrafçılar, küratörler, akademisyenler, kurum yöneticileri bu konudaki eleştirilere hak verdiklerini ve hassas olduklarını ifade ediyorlar ama nedense sonuç değişmiyor. Vatoz’un çıkış noktası bu durumu değiştirmek için bir araya gelmemizle başladı. 

Yetersiz temsille ilgili somut örnek vermek gerekirse, 2012 de İstanbul Modern Koleksiyonundan yola çıkarak hazırlanan “Dünden Sonra İstanbul Modern Fotoğraf Koleksiyonu” sergisinde 44 erkek fotoğrafçıya karşılık sadece 4 tane kadın fotoğrafçı var. İstanbul Modern’in Müze Koleksiyonunda da 90 fotoğrafçı arasında kadın fotoğrafçıların oranı %10 bile değil. Yine 2016’da İstanbul Modern Koleksiyonundan bir seçkiyle Merih Akoğul’un küratörlüğünde hazırlanan “İnsan İnsanı Çekermiş” sergisinde Cumhuriyet’in 80 yıllık sürecini 80 fotoğrafçının portreleriyle temsil etmişlerdi ve sadece iki kadın fotoğrafçının adı geçiyordu. Bunların yanında kadın fotoğrafçıların bireysel olarak çalışmaları sırasında karşılaştıkları taciz ve zorlukları da biliyoruz. 

 

Üretim alanında sıkıntılar olduğu kadar kültürel ve sanatsal üretimlere erişimde de sıkıntıların var olduğunu düşünüyor musunuz?

Kadınların ve işlerinin yüzyıllardır yok sayıldığı bir dünyada kadın ve lgbti+ fotoğrafçılar, sanatçılar olarak kimliklerimizle üretim yapıyor olmak ayrımcılık değil bir görünür olma talebidir. Fotoğrafın cinsiyet kimliği olduğu aşikar. Yaptığımız hiçbir işi ve sanat üretimini ne biyolojik ne de kültürel anlamda cinsiyet kimliklerinden soyutlayamayız. Bu alanda görünür olmanın yolu bu kimlikleri yaptığımız işlerle birlikte vurgulamaktan geçiyor. Ancak tüm dünyada benzer örneklerini de gördüğümüz gibi kadınlar her ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar eril düşünceye hakim yapılar ve kurumlar tarafından yukarıda da örneklendirdiğimiz gibi kurumsal olarak yok farz edilmekte ya da engellenmektedir. Buradaki amacımız bu engellenmelerin ya da yok sayılmalarının bir şekilde görünür kılınması ve bu konuda farkındalık yaratılmasının önemli olduğunu savunuyoruz. Bugün güncel sanat alanı içerisinde konuşulan kavramlar, sorun edilen meseleler belli çevrelerde de olsa eril zihniyeti, tahakkümcü yapıyı kenara itmeye başladı. Çünkü postmodern ekolojik bakış açısı dişil bir yerden konuşuyor. Fotoğraf alanı içerisinde ise hala olguların ele alınış biçimi, her ne kadar bunun aksi savunulsa da değişmedi. Tahakkümcü düşünce yapısı ve hiyerarşik düzen iktidarını koruyor. Dolayısıyla bu alan içerisindeki farklı/ dişil yaklaşımlar hor görülüyor ve değersizleştiriliyorlar. En iyi niyetli ifadeyle anlaşılmıyor ve yok sayılıyorlar. Kendilerini fotoğraf aracılığıyla ifade etmeye çalışan kadınlar ve LGBTİ+’lar ise alan içinde yer edinemiyor ve geri çekilmek zorunda bırakılıyorlar. Fotoğraf alanında yer edinmek için gereken kriterleri kim belirliyor? Üretilen çalışmalar kime ve neye göre “başarılı” kabul ediliyor? Fotoğrafçılardan editörlere, akademisyenlerden eleştirmenlere görsel alan ile ilişkili herkesin kendine bu soruları sorması gerekiyor. Nasıl bakıyoruz? Bakış açımızda farklı kimliklere yer var mı? Yoksa beyaz eril bakışla mı üretiyor ve tüketiyoruz? Fotoğraflar sadece bize bir şeyleri göstermezler, neye nasıl bakacağımızı da gösterirler; bu yüzden bu alandaki görsel dilin geliştirilmesi çok önemli bizim için. Eşitsizliği temellendiren ve toplumsal bir uzlaşı haline gelen algı ve görme biçimlerini ters yüz ederek, bunları dönüştürecek ifade biçimleri ile değişimi birlikte başlatabileceğimize inanıyoruz.

İnisiyatifi, sanatsal ve kültürel üretim ve tüketimde toplumsal cinsiyete, ırk vb temelli ayrımları aşmak için nasıl bir politikalar öngörüyor?
 

Fotoğraf alanındaki faaliyetlerde bugüne kadar hassasiyet gösterilmeyen cinsiyet kimliği ve yönelimine dayalı eşitsizliği giderecek politikaları ve mekanizmaları hayata geçirmek, ortak çalışma ve üretme kültürünü geliştirmek, fotoğraf dünyasının ilk gündemi olması gerektiğini savunuyoruz. Bu yüzden de; 
- Her türlü kurumsal yapılanmada (dernek, vakıf, kulüp, federasyon vb.),    -                                                                   Organizasyon yönetimlerinde (karma sergi, çalıştay, sempozyum, festival, konferans vb.)
- Planlanan faaliyetlere davet edildiğimizde (sergi, panel, konferans, çalıştay, sempozyum, festival, jüri grupları, akademi vb.),
- Fotoğrafa konu edilen kadınlık ve toplumsal cinsiyet temsillerinde, cinsiyet kimlikleri ve yönelimlerine dönük eşitlikçi ve pozitif ayrımcılık içeren yaklaşımı açıkça göremediğimiz durumlarda bu ayrımcı, dışlayıcı faaliyetleri ve dili teşhir ve protesto ederek ayrımcılık giderilene kadar takipçisi olacağız. Gerektiğinde kurucu, yönetici, katılımcı veya izleyici olmamayı seçerek boykot edeceğiz.

 

Yurtdışında benzer yapılanmalar ile olan ilişkileriniz nasıl? Ortak projeler gündemde mi?

Platform üyesi olan bir çok arkadaşımızın yurtdışıyla bağlantısı var. Özellikle Women Photograph’a üye olan arkadaşlarımız orada yaşadıkları işleyiş ile ilgili deneyimlerini de bize aktarmaları oldukça kıymetli oldu bu süreçte Bunun yanında uluslararası alanda FemLens ya da Feminist Photography Network gibi kolektiflerle de bağlantımız var. Şu an olmasa da gelecekte birlikte işbirliklerimiz olabilir. 

Geçtiğimiz günlerde açık çağrısını yayınlayan Vatoz’dan bahsetmek lazım, bize çağrınızdan bahseder misiniz? 

Vatoz, Varız Buradayız İnisiyatifi tarafından 2022 yılında hayata geçirilen bağımsız bir dayanışma platformudur. Fotoğraf alanındaki tüm kadın ve Lgbti+ fotoğrafçılara, fotoğraf temelli görsel sanatçılara, fotoğrafla ilişkilenen akademisyenlere, sanat yazarlarına, editörlere ve kültür sanat yöneticilerine dayanışma çağrısı yapan Vatoz, kültür sanat alanında karşılaştıkları dışlayıcı tutum ve politikaları protesto eder ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa ve eril zihniyete karşı, dayanışma dinamiklerini görünür kılacak araçlar üretmeyi amaçlar. Fotoğrafla ilişkilenen, fotoğrafı sanatsal bir ifade biçimi olarak kullanan veya fotoğraf çekerek hayatını kazanan, ikili cinsiyet sisteminin tanımları ve algılarıyla sınırlanmayı reddeden; toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlik ve ayrımcılığı dert edinen; cinsiyetçiliğin, türcülüğün, hiyerarşinin, ırkçılığın, milliyetçiliğin kullandığı dil dışında bir dil üretmeye çalışan kadın ve lgbti+ fotoğrafçı, sanatçı, akademisyen, sanat yazarı, editör ve kültür-sanat yöneticilerini bu alanda bir araya getirerek dayanışmamızı güçlendirmeyi hayal ediyoruz.

 

Vatoz Platform içinde farklı modüller var: “Vatoz Konuşmalar”, “Vatoz Pano”, “Vatoz Atölyeler” vb. Bu alanlardan bahsedebilir misiniz?

Vatoz platform öncelikle bir dayanışma ağıdır; bu alandaki görünürlüğü arttırmak ve yan yana dert edindiğimiz bir amaç etrafında bir araya gelen bir topluluktur. Donanım ve becerilerimizle birbirimizin ihtiyaçlarını gidermek, atölyelerimizle, bilgi ve deneyimizi paylaşmak için buradayız. Ürettiklerimizle, konuşmalarımızla, yazdıklarımızla, araştırdıklarımızla, düzenleyeceğimiz etkinliklerle, oluşturacağımız arşivimizle tarihimize not düşeceğiz. Birlikte sergi, panel, çalıştay, sempozyum, festival gibi etkinlikler hazırlamak da kısa ve orta vadede planlarımız arasında. Bunların yanı sıra birbirimizi tanımayı, birlikte üreterek dayanışmayı, temsiliyetimizi arttırmayı da çok istiyoruz. En temel amacımız da dayanışma pratiklerini görünür kılmak.  Bu yüzden ilk aşamada bazı alanlar tasarladık. Örneğin Vatoz Pano; sergisi, söyleşisi, etkinliği olan kadın ve lgbti+ sanatçıların işlerinin tanıtıldığı bir alan. Vatoz Konuşmalar’da yeni başladığımız “Vatoza Çarpanlar” podcast serisinin yayın alanı. Bu alanları daha da genişleterek içini doldurmayı hem de fotoğraf alanındaki çalışmaları görünür kılmayı ve dayanışmayı istiyoruz. 

İnisiyatifiniz, feminist hareketten bağımsız olarak alana/ sanat alanına ne tür bir katkı sunuyor?

Bugün akademide sanat tarihi ile ilgili en önemli kitaplardan biri olan E.H. Gombrich’in kitabında kadın sanatçılardan bahsedilmiyor. Kadınlar sanat alanında “azınlık” olarak gösteriliyor. 1960’lardan sonra feminist hareket sanat alanındaki bu ayrımcılığa karşı feminist bir bakış açısı geliştirmiş ve sanat dünyasının içine kadınları da katmak için çeşitli stratejiler ortaya koydu. Dolayısıyla sanat feminist hareketten bağımsız değildir. Feminist sanat tarihçileri sanat tarihini kadın bakış açısıyla yeniden gözden geçirerek kadın sanatçıların önemini öne çıkartmak ve bütün toplumsal cinsiyet kodlarını reddederek kadınlık durumunun aslında kurulmuş bir durum olduğunu dolayısıyla kadın ya da erkek sanatçı gibi kavramların geçersizliğini ortaya koydu. Dolayısıyla akademik sanat tarihinin kabul edilmeyen değerler sistemini gözler önüne seren feminist eleştiridir. Fotoğraf alanında da Türkiye’deki yetersiz temsile karşı ses çıkarmanın yanı sıra toplumsal uzlaşı haline gelen görme biçimlerini tartışmaya açarak bunları kırmak istiyoruz. Medyada ya da görsel sanatlar alanında kadın bedenini nesneleştiren; cinsel obje, süs, seyirlik nesne olarak gösteren temsilleri de reddediyoruz.  Buna dair de yapacağımız tartışmalarla mutlaka bir farkındalık yaratacağımızı düşünüyoruz. Gelenekselleşmiş, klişe anlatım dilini kullanarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten görsellerin kullanımına dair farkındalık ve anlatılarımızı başka türlü kurmanın yollarını aramak bu yüzden çok önemli. 

 

Şiddetin görselleştirilmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Platformda kadınların, lgbti+'ların, hayvanların ve çocukların haklarını korumayı önceliyor ve ilkelerimiz gereği hak ihlali içeren eserleri yayınlamıyoruz. Bu yüzden kadınların, lgbti+’ların, çocukların, hayvanların kurbanlaştırıldığı, çaresizleştirildiği, zayıf ya da aciz gösterildiği görseller ile şiddet içeren ve şiddetin pornografisini üreten görselleri kabul etmiyoruz. Şiddete uğramış kadın ya da lgbti+’ların zarar görmüş bedenlerini göstererek, kadınları karanlık köşelerde eliyle dur işareti yaparak kurgulayan, dayak yemiş gibi yapan kadın temsilleri, onların zayıf, kendilerini koruyamayan, aciz varlıklar olduğu izlenimini yaratır ve şiddet eğiliminde olan failleri cesaretlendirerek, kadına yönelik şiddetle mücadeleye zarar verir. Şiddetin her zaman görünür olmadığı da unutulmamalıdır. Aynı şekilde çocukları nesneleştiren, güçsüzlük, çaresizlik mesajları içeren fotoğraflar da cinsel istismarla mücadeleye zarar verir. İstismarın “kader” olduğu, “engellenemeyeceği” ya da “çocuğun hayatının mahvolduğu” algısını oluşturacak bir dil kullanmamaya özen göstermek önceliğimiz olmalıdır. Üstü başı yırtık kıyafetler içinde, yalnızca belirli bir yaş grubu ve cinsiyete sahip genellikle kız çocuklarının kullanıldığı fotoğraflar / görseller genellemeler yaratarak cinsel istismardan sadece belirli bir grubun etkilendiği ya da cinsel istismarın sadece belirli bir grubu etkilediği algısını oluşturur. Çocukların cinsel istismarı konusunda görsellerin yetişkin algısına hizmet edecek bir yerden kullanılması hak ihlali ve hatta çocuk istismarıdır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadeleyi dert edinen ve bu konuyu çalışmalarında işleyen fotoğrafçıların, yıllardır medyada örneklerini sıklıkla gördüğümüz kadın ve çocuk temsillerinin tekrarlarından oluşan klişe görsel anlatım dilinden kaçınmalarını ve portfolyoları için gönderecekleri görsellerde yukarıdaki noktalara özellikle dikkat etmelerini rica ediyoruz. Eşitsizliği temellendiren ve toplumsal bir uzlaşı haline gelen algı ve görme biçimlerini ters yüz ederek, bunları dönüştürecek ifade biçimleri ile değişimi birlikte başlatabileceğimize inanıyoruz. 

 

 

Fotoğraflar
Videolar