Yürüyüş: Dev Bir Umut Festivali Projenin Yapımcısı Stephen Daldry ve Kukla Yönetmeni Enrico Dau Yang Wey ile Röportaj

Küçük Amal’ın Türkiye, Yunanistan, İtalya, İsviçre, Almanya, Fransa, Belçika ve Birleşik Krallık’ta 60’ın üzerinde şehir, kasaba ve köyü kapsayan yolculuğundan oluşan Yürüyüş (The Walk) projesi, 4 Kasım’a kadar devam edecek. Uzun kahverengi saçları savrularak kocaman adımlarla yürüyen Amal, yolculuğunun her durağında halka açık, samimi kültür ve sanat etkinlikleri ile karşılanıyor. Yürüyüş’ün, Güney Afrika, İngiltere, İrlanda, İtalya, Filistin’in aralarında olduğu farklı ülkelerden yaklaşık 30 kişilik proje ekibiyle bir araya geldiğimiz Urla ve Çeşme etkinlikleri esnasında, Yapımcı Stephen Daldry ve Kukla Yönetmeni Enrico Dau Yang Wey ile birer röportaj yapıldı.

Begüm Tatari 6 Eylül 2021

Yürüyüş: Dev Bir Umut Festivali

Projenin Yapımcısı Stephen Daldry ve Kukla Yönetmeni Enrico Dau Yang Wey ile Röportaj

Bildiğimiz dünyanın hızla değişmekte olduğu bir zamandan geçiyoruz. Gelecek muğlak olsa da güzel günler göreceğimize inanmak istiyoruz. Henüz “yeni normali” normalleştirmeye çalışırken ormanlarımızın yanışını çaresizlik içinde izlediğimiz, iklim değişikliğinin getirdiği korkunç sıcaklıktaki günlerde, dev bir kukla geçti İzmir’den. Bize insan olma ortak paydasında paylaştıklarımızı hatırlattı, neyin önemli olduğunu sorgulattı. Bizi önyargılarımızla yüzleştirdi ve ümidimizi tazeledi. 

Dokuz yaşındaki Suriyeli bir mülteci kız çocuğunu temsil eden 3,5 metre boyundaki Küçük Amal, 27 Temmuz’da Gaziantep’ten başladığı Türkiye yolculuğunda sırasıyla Adana, Tarsus, Mersin, Antalya, Pamukkale, Denizli, Selçuk / Efes, Urla ve İzmir kent merkezindeydi. Güldü, ağladı, şaşırdı; eğlendi, danslar öğrendi, yemekler tattı, arkadaşlar edindi, ilk kez denizle karşılaştı. Resimler, fotoğraflar gördü; filmler, konserler izledi. Yolculuğunda ona gerekli olabilecek aletleri, giysileri hediye olarak kabul etti. Ülkemize, 8 Ağustos’ta Çeşme Sağlık Plajı’nda düzenlenen hüzünlü etkinlikle veda ederek Yunanistan’a geçti.

Küçük Amal’ın Türkiye, Yunanistan, İtalya, İsviçre, Almanya, Fransa, Belçika ve Birleşik Krallık’ta 60’ın üzerinde şehir, kasaba ve köyü kapsayan yolculuğundan oluşan Yürüyüş (The Walk) projesi, 4 Kasım’a kadar devam edecek. Uzun kahverengi saçları savrularak kocaman adımlarla yürüyen Amal, yolculuğunun her durağında halka açık, samimi kültür ve sanat etkinlikleri ile karşılanıyor.

Şimdiye kadar kalkışılmış en iddialı, kapsamlı ve büyük ölçekli kamusal sanat etkinliklerinden biri olan bu projenin merkezinde yer alan Küçük Amal, ailelerinden ayrılarak yerinden edilmiş, zorlu koşullarda refakatsiz olarak yollara düşmek zorunda kalmış milyonlarca mülteci çocuğun temsili. Annesini aradığı bu yolculukta, mültecilerin “Bizi Unutmayın!” mesajını uluslararası gündeme taşımayı amaçlıyor.

Yapımcılığını Stephen Daldry, David Lan, Tracey Seaward ve Naomi Webb’in üstlendiği Yürüyüş, Birleşik Krallık merkezli Good Chance Tiyatrosu ile dünyanın önde gelen kukla topluluklarından Handspring Kukla Kumpanyası işbirliğinde gerçekleştiriliyor. Yürüyüş’ün sanat direktörlüğünü Amir Nizar Zuabi üstleniyor. Türkiye yapımcıları ise İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve kültür yöneticisi Recep Tuna. Projenin elçileri arasında Jude Law, Anish Kapoor, Franco Nero, Gillian Anderson, Chiwetel Ejiofor ve Türkiye’den Bergüzar Korel ile Halit Ergenç yer alıyor. 

Yürüyüş’ün, Güney Afrika, İngiltere, İrlanda, İtalya, Filistin’in aralarında olduğu farklı ülkelerden yaklaşık 30 kişilik proje ekibiyle bir araya geldiğimiz Urla ve Çeşme etkinlikleri esnasında, Yapımcı Stephen Daldry ve Kukla Yönetmeni Enrico Dau Yang Wey ile birer röportaj yaptım. 

***

 

 

Stephen Daldry:

“Küçük Amal’a ilişkin harika ve ümit verici olan şey, ‘tüm bunlar değişebilir’ düşüncesi”

Stephen Daldry, İngiliz film, tiyatro ve televizyon yapımcısı ve yönetmeni. Londra West End'deki çalışmalarıyla üç Olivier Ödülü ve Broadway'deki çalışmalarıyla iki Tony Ödülü kazandı. Billy Elliot (2000), Saatler (The Hours, 2002) ve Okuyucu (The Reader, 2008) filmleriyle En İyi Yönetmen dalında üç Oscar adaylığı bulunuyor. Daldry’nin Billy Elliot the Musical yapımı, birkaç kez dünya turuna çıktı. Daldry, 2016'da başlayan Netflix dizisi The Crown'un yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptı ve bu diziyle bir Yapımcılar Birliği Ödülü (Producers Guild Award) adaylığı aldı, bir Yapımcılar Birliği Ödülü kazandı; iki Primetime Emmy Ödülü adaylığı alırken En İyi Dram Yönetmenliği dalında bir Primetime Emmy Ödülü kazandı. Tiyatro, televizyon ve film yönetmenliği alanlarında ödüllere aday gösterilen seçkin bir yönetmen grubu arasında bulunan Daldry, 2004’te Britanya İmparatorluk Nişanı ile onurlandırıldı. 

Küçük Amal’a tüm yolculuğu boyunca eşlik edeceğini söyleyen Daldry, geleceğe dair kötümser olsa da insanların hayal gücüne ve cömertliğine inanıyor.

 

Stephen Daldry & Begüm Tatari  Fotoğraf: Buse Mutan

Begüm Tatari: İzmir’e hoşgeldiniz. Şehrimize ilk gelişiniz mi?

Stephen Daldry: Türkiye’ye gelmiştim ama İzmir’e ilk kez geliyorum. 

B. T. :İzmir’le ilgili izlenimleriniz nasıl?

S. D. :Daha yeni geldim fakat İzmir çok hareketli görünüyor. Çok telaşlı ve kocaman bir şehir. Çok canlı, çok heyecan verici. Genç bir şehir olduğu hissini veriyor. 

B. T. :Yürüyüş projesi için sizi kişisel olarak motive eden neydi?

 S. D. :Ben Good Chance tiyatro topluluğunun başkanıyım. Tiyatro olarak, 2015’teki büyük göçle ilgileniyorduk ve buna farklı şekillerde bir yanıt bulmaya çalışıyorduk. Özellikle, Birleşik Krallık’a çok yakın olan Calais’deki (Fransa) krizle ilgiliydik ve mülteci kampında bir tiyatro topluluğu kurduk. Orada biraz zaman geçirdik ve ufak bir oyun hazırladık. Bu oyunda, Amal adlı küçük bir kız vardı. Sonra, Yürüyüş projesinin, küçük bir kızı Yürüyüş’ün merkezi haline getirmenin fikri ortaya çıktı. Yani, 2015’te başlayan uzun bir yolculuk oldu.

B. T. :Yürüyüş projesi, kolektif bir fikir olarak mı ortaya çıktı?

S. D. :Sanıyorum aslen benim fikrimdi ama fikrin nereden geldiği önemli değil. Mülteci konusuna başka bir yanıt bulmaya çalışıyorduk ve birçoğumuzun birçok fikri vardı. 

B. T. :Bugün, Amal’ın Türkiye’deki yolculuğunun 10. günü. Şimdiye kadar Türkiye’de farklı şehirlerin ya da farklı yaş gruplarından insanların Küçük Amal’ı karşılama biçimlerinde farklılıklar gözlemlediniz mi?

S. D. :Biraz ama bu esas kuklacılar için iyi bir soru. Onlar asıl işin olduğu yerdeler ve durumu farklı gördüklerini biliyorum. Bu soruyu benden daha iyi yanıtlayacaklardır. Ama iyi bir soru, bence farklılıklardan ziyade benzerlikler ve Küçük Amal’ın nasıl bir yıldız haline geldiği öne çıkıyor. İnsanlar onun gerçek olmadığını biliyorlar ama ona gerçekmiş gibi davranıyorlar. Onunla çok gerçek bir şekilde empati kurup onu hissedebiliyor, duygularını ona yansıtabiliyorlar. 

B. T. :Küçük Amal, Atina’da bir canavarla karşılaşıyor ve çok korkuyor. Bu bağlamda, sanıyorum hikâyenin gerçekçi olmasını istediniz. 

S. D. :Duygusal olarak ne olabileceği, neyi temsil edebileceği, ne hissedebileceğinin karmaşık doğası, canlı bir yapıya sahip. Bunu oldukça zengin buluyorum. Giderek daha karmaşık hale geliyor. Bu aynı zamanda kuklacıların doğasıyla da ilgili. Kukla dünyasında, tek bir karakterle ilgili prova yapmak için bu kadar zaman ayırmak ve farklı ortamlarda kendini ona adamak oldukça enderdir. Bence bu nedenle, Amal yola devam ettikçe, kuklacılarla bağlantılı olarak becerileri gelişiyor. Sadece teknik becerileri kastetmiyorum. Teknik becerilerin bir kısmı, kuklacıların ona alışmasıyla ilgili. Örneğin, Amal’ın dengesi. Çocuklar otomatik olarak dengeyle oynarlar fakat büyük bir kuklanın dengesi zordur çünkü tehlikelidir. Kuklacılar onunla denge ve emniyet konusunda geliştikçe, daha gerçek hale geliyor ve daha fazla seviliyor. Bence ilerledikçe gelişiyor.

B. T. :Yürüyüş, nasıl bir kalıcı mesaj vermeyi umuyor?

S. D. :Esas fikir “bizi unutmayın” mesajıydı ve bu kadar basit. “Biz varız.” Bugünkü dünya, 2015’tekinden çok farklı. Mültecileri karşılama durumu çok farklı. Tüm Avrupa’ya yayılmış durumda. Sınırlar daha sert hale geliyor ve ne olacağını bilmiyorum. Bence durum çok daha kötü olacak, bunu söylemeliyim. Kan, ter ve gözyaşından başka bir şey göremiyorum. 

B. T. :Size bunu da soracaktım; Yürüyüş projesi umudumuzu tazeledi. Peki siz gelecek konusunda iyimser misiniz?

S. D. :Değilim. Birkaç sebeple iyimser değilim. Örneğin Afganistan’daki durum çok daha kötüye gidecek. Şu anda iltica etmeye çalışan insanların çoğu Afganistan ve Yemen’den ve geldikleri yerler daha iyi değil, daha kötü hale geliyor. Bu acil bir mücadele. İnsanlar gelmesin diye duvarlar inşa etme fikri delilik. İnsanların geniş kitleler halinde sürekli taşınmasıyla başa çıkmak için başka bir yol bulmamız gerekiyor. Sadece “gelmeyin” demek bence doğru değil. 

B. T. :Çoğu kez, başka seçenekleri olmadığı için iltica ediyorlar. 

S. D. :Doğru. İklim kötüleştikçe de seçenekleri daralacak ve özellikle Afganistan’dan yüz binlerce kişi önümüzdeki haftalarda göç edecek. Bu hemen olacak. Birçok sebeple bu zor. Biliyorsunuz, Türkiye çok uzun zamandır bu konunun ön saflarında yer alıyor ve bu kolay değil. Çünkü ortada gerçek kültürel sınırlar, sosyal sınırlar var ve bunlar sadece Türkiye’nin sorunu olamaz. Burada Avrupa’nın bir yanıt vermesi gerekiyor. Yani gelecek konusunda çok çok kötümserim. 

B. T. :Bunu duyduğuma çok üzüldüm.

S. D. :İnsanların kalpleriyle ilgili kötümser değilim. İnsanların kalpleri harika. Onun için insanların hayal gücü, kabul edişleri ve cömertlikleri konusunda çok iyimserim. Bununla beraber, benim ülkemde ırkçılık korkunç durumda, çok kötü. Değilmiş gibi yapıyorlar ama çok kötü. Bir arada nasıl yaşayacağız?

Sonuç olarak, bu çok geniş tartışmada, Küçük Amal’a ilişkin harika ve ümit verici olan şey, tabii ki “tüm bunlar değişebilir” düşüncesi. Amal, “hoşgeldin” denerek karşılanıyor ve bu harika. Şu anda ilk günlerdeyiz, yani dürüst olmak gerekirse, her şey olabilir. Olabilecek şeylerden birisi, insanların “gelme” demesi. 

B. T. :Sizce gerçekten böyle bir şey olabilir mi?

S. D. :Evet, evet… Birleşik Krallık’ta şöyle durumlar oluyor; insanlar İngiltere’ye varmak için Manş Denizi’ni geçmeye çalışıyorlar -Ege Denizi’ni olduğu gibi- ve “boğulsunlar, kurtarılmamalılar” deniyor. 

B. T. :İnanılmaz. 

S. D. :Gerçekten inanılmaz. İnsanlar ölüyor ve “ölmeliler” deniyor. Yani, bireyler konusunda iyimserim, siyaset konusunda çok kötümserim. 

B. T. :Projenin alışılmadık büyüklüğü ve uzunluğu, ürkütücü oldu mu? 

S. D. :Bence bu ilk aşama. Bana kalırsa, Küçük Amal devam edecek. Henüz erken, göreceğiz ama bence Amal başka yerlere davet edilecek. Bu yolculuğu tamamlayacak, bununla tecrübe kazanacak ve başka yolculuklara çıkacak. 

B. T. :Peki Annesini bulacak mı?

S. D. :Henüz bilmiyoruz, hâlâ arıyor. 

 

***

Diğer bölümde, Kukla Yönetmeni Enrico Dau Yang Wey ile röportaja devam edilecek.

Fotoğraflar
Videolar