Yusuf Atılgan'a bir okur olarak bakmak

Yusuf Atılgan'ın ölüm yıl dönümünde hayatına ve yazarlığına dair kısa bir yazı...

İzmir.Art 29 Haziran 2022

Yusuf Atılgan'a bir okur olarak bakmak:

DIŞARIDA VE İÇERİDE YAPAYALNIZ

Edebiyatımızın modernist yazarlarından romancı, Yusuf Atılgan'ın eserlerine bir okur olarak bakıldığında 1950-1960’lı yılların varoluşçu yazarlarının Anadolu’daki kadim bir ismi olarak karşımıza çıkıyor. ‘Yabancılaşma’yı, bireysel-toplumsal olanın psikolojik çatışmasını oldukça ustaca işler…Yazdığı öykülerin yanı sıra özellikle romanlarındaki kahramanlar bu yabancılaşmayı yoğun bir şekilde yaşarlar.

Romanlarındaki kahramanları(C. ve Zebercet özellikle) yaşadıkları topluma yabancılaşan, anlam arayışından yorulan insanlar olarak karşımıza çıkar. Umutları var gibi görünse de aslında bu umut onları hayatta tutmaya yetmez, beklediklerine ulaşamazlar, yalnızlıkları, ağır bir yük gibi omuzlarında kalır sonuna kadar…İkinci romanı olan Ana Yurt Oteli’nin işletmecisi Zebercet, otele geleceğini söyleyen genç bir kadını bekler durur ancak kadın dönmez. İlk romanı Aylak Adam’ın kahramanı C.’ ise hikayenin sonunda kalabalığın arasında bulduğu mavi yağmurluklu kadını kaybeder. Atılgan’ın varoluşçu izlekle anlattığı kahramanları psikoanaltik açıdan ele alındığında ise çatışmaları oldukça yoğun kahramanlarla tanışırız.

EN YAKIN ARKADAŞI VEDAT TÜRKALİ’DİR

Varoluşçu kabul edilen Yusuf Atılgan, 1921'de Manisa’nın Saruhan ilçesi, Hacırahmanlı Köyü'ndendir. 1939'da Balıkesir Lise'sinin ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde öğrencilik yılları başlar. İkinci sınıfa askeri öğrenci olarak devam eder. Taşradan İstanbul'a giden Yazar Atılgan, burada oldukça kalabalık ve hiç bitmeyen bir İstanbul ile tanışır. Tanıştıkları arasında-ki sonradan en yakın biricik dostu-yoldaşı olan yazar Vedat Türkali vardır. Dostlukları ayrıca okumaya değer bir hikâyedir. Atılgan, fakülteyi 1944 yılında bitirip mezun olur.

ÖĞRETMENLİK HAKKI ELİNDEN ALINIR

Öğrencilik yıllarında Türkiye Komünist Partisi, İleri Gençlik Birliği'ne katılır…Burada dönemin devrimci lideri olan Mihri Belli ve büyük ressam Nuri İyem ile tanışır. Atılgan için döneminin en haraketli yılları böylelikle başlar. Dönemin öğrenci-gençlik hareketleri giderek büyür…Atılgan, sonunda mezun olur ve altı aylık askerlik görevini bitirerek, o zamanlar Akşehir'de bulunan Maltepe Askeri Lisesi'nde öğretmenliğe başlar ancak; uzun sürmez en sevdiği mesleğini yapması…Dönemin komünist tevkifatı başlar.  Yazar, tutuklanır, yargılanır ve ardından on ay hapis yatar. Dönemin Sansaryan Hanı olarak bilinen yerde de kalır. Cezaevi döneminde psikolojik olarak çok yıpranır…Köy yerinde, kırlarda kelebek kovalayan, çocukluğu üzüm tarlalarında geçen Atılgan için belki de dört duvarın cehennem oluşunu en iyi bilenlerden biriydi. Köylüler, sütün ve incirin kokusunu, tadını bilir ama duvarların iktidar-zaman ilişkisini bilmezler belki de.  

BAŞKA İSİMLERLE ÖDÜLLER KAZANDI

Hükümlülük süresinin ardından Yusuf Atılgan, Ocak 1946'da serbest bırakılır ancak dönemin iktidar baskısı onun öğretmenlik hakkını da elinden alır. Yaşadıklarını unutmak için, belki de bir daha cezaevine girmemek için köyüne, Hacırahmanlı’ya döner. Babası bir yıl sonra vefat eder. Annesinin ısrarı üzerine köyden Sebahat adında bir hanımla evlenir. İstanbul’a ve mücadele arkadaşlarına bir daha dönmez, ne mektup ne de herhangi biriyle haber yollar. Hatta gelen haberleri bile karşılıksız bırakır. Belki de cezaevi, onun ‘aylak’ ruhuna çok daha ağır gelmiştir. Köyde Aylak Adam romanının yanı sıra öyküler de yazar ve yarışmalara Nevzat Çoruh ve Ziya Atılgan ismiyle katılır. Tanınmamak için ödül törenlerine gitmez, onun adına ödülleri arkadaşları alır. En verimli döneminin köyde yaşadığı zaman dilimi olduğu söylenir. Hacırahmanlı köyünde ayrıca 'Parmakkapıdaki Pansiyonu adlı romanı yazar ancak beğenmez ve yakar.

EDEBİYATA ZAMAN YARATIR

Cezaevinde yaşadıklarından ve dönemin siyasi iklimden uzaklaşmak ister ancak; köy de zamanla onun için yaşanılır bir yer olmaktan çıkar. Atılgan için "Köyde bir kentli, kentte ise bir köylü gibi yaşadı' ifadeleri kullanılır. Yaklaşık altı yılın sonunda çiftçilik işlerini, arkadaşı Akif Taşçı'ya bırakarak, zamanını edebiyata ayırır. Yazar, Franz Kafka, William Faulkner, A. Gide, Dostoyevski, Çehov, A. Camus, J. P. Sartre, gibi yazarları yoğun bir şekilde okur. Varoluşçu yazarlardan çok etkilenir ya da onlara büyük ilgi duyar.

İSTANBUL MACERASI YENİDEN  BAŞLAR

Eski eşinden boşandıktan yıllar sonra İstanbul’a yerleşir ve tiyatrocu Serpil Gence ile evlenir. Bir yıl sonra çok sevdiği oğlu Mehmet doğar. Mutlu bir evlilikle İstanbul’da öğrencilik yıllarında yakalanma korkusuyla geçtiği sokaklarda saygın bir yazar olarak dolaşır…Edebiyat çevrelerinde oldukça sevilen bir yazar olarak ilgi görür.

Yazar Yusuf Atılgan, modernist bir yazar olarak varoluşçuların geleneğini sürdürürken, roman kahramanları, Aylak Adam'ı 1959'da yazar, kahramanı (isimsiz de sayılabilir aslında) C.,  yabancılaşmayı, modern insanın bunalımlarını, değişen değerlerin yarattığı boşlukta kendi varoluşunun sorgulamaktan yorulmuş bir karakterdir. C., parçası olduğu toplumla uyuşamaz, günler onun için birer uzun zaman dilimi  gibidir ancak; bir umudu var. Teyzesine benzeyen bir sevgili arar-teyzesi büyütmüştür ve kahramanı olan babasından nefret eder- roman boyunca…

Sevgilileri ile ilişkileri, bir aşka evirilmez… Roman kahramanın her günün aynı şekilde oldukça sıkıcı ve monolog ile geçer. Romanın sonunda C., ansızın aradığı, umutla aradığı mavi yağmurluklu kadını bulur, hızla ona doğru gider ancak kadın otobüse biner, uzaklaşan otobüsün arkasından, kadına yetişmek için bir taksi durdurmak ister, geçen taksiler durmayınca içinde yolcusu olan bir taksinin önüne atlar…Sürücü ile tartışırlar ve adamı döver, polis gelip alır…Anlatmaz hiç bir şey, “anlatsam da kimse anlamaz” diyerek romanı bitirir.

İKİ ROMAN ARASINDA 15 YIL

C. bize belki de bir umudun sonunu ve ağır boşluğunu anlatmaya çalışırken aynı zamanda babası ve onu büyüten teyzesiyle olan ilişkisinin psikolojik çatışmalarına tanık olur okur. Aylak Adam ilk romandır Atılgan’ın ve Yunus Nadir Roman İkincilik ödülüne layık görülür. Ardından Atılgan, yaklaşık 15 yıl sonra Ana Yurt Oteli’ni yazar. Bu eseri dönemin yönetmeni Ömer Kavur tarafından beyaz perdeye aktarılır. Roman aynı zamanda bir sinema eseri olarak da çok tanınmaya başlar.

ÜÇLEME GİBİ 

Eleştirmenler, Atılgan’ın,1950-60-70’li yılların varoluşçu yazarların çizgisini sürdürür. A. Camus, J. P. Sartre, Franz Kafka… gibi isimlerden etkilenir. Üç roman yazdı. Aylak Adam, Ana Yurt Oteli ve bitiremeden hayatını kaybettiği Canistan. Belki de bunlar bir üçleme olarak düşünülebilir. Aylak adamdaki karakter C. kentli ve entelektüeldir. Ana Yurt Oteli’ndeki Zebercet daha az eğitimli ve kasabalıdır. Canistan’daki Selim ise eğitim imkânı bulamamış intikamcı bir köylü gençtir. ‘Kentli-kasabalı-köylü’ üçleme gibi de anlaşılabilir bazı okurlar tarafından.

Yusuf Atılgan için İstanbul’a gelmek yerine köyde kalsa daha çok yazardı” denilse de az şey yazıp çok şey anlatmış bir varoluşçu yazar olduğunu düşünenler de var.

‘AYLAK ADAM’DA ÇOCUKLUK-GELECEK’

Yazarın ilk romanına Aylak Adam’a bakıldığında bazı göstergeler açısından oldukça dikkat çekicidir. (tıpkı Ana Yurt Oteleli’nde olduğu gibi) Bıyık, kulak, saç imgesi. Bunlar romanda oldukça usta bir teknikle kullanılır…Okurun dikkatini çeker mutlaka…Babasının en belirgin özelliği bıyıklı olması ve C.’nin ‘adam olmayacağı’ şeklindeki yaklaşımıyla beraber, annesiz büyüyen C’yi teyzesi büyütür. Onu korur ve sever ancak bir gün babası ile teyzesinin yakınlaşmasına tanık olmasıyla babasına saldırır. Babası kulağını çeker, azarlar…Bu olaydan sonra babaya  nefret başlar.  Babasının ismini soranlara “unuttum” der. Çocukluktan babasına olan tepkisi-nefreti ve teyzesine olan sevgisi C.’nin gençliğinde birer çatışma hali ve yaşamını derinden etkileyen ‘hal’ler biçiminde karşımıza çıkar. Sevdiği kadınlarda teyzesinin özelliklerini araması gibi. Çocukluğun bir uzun gelecek olduğunu anlatır bize Yusuf Atılgan.

 

“KADIN GELMEZ ZEBERCET GİDER”

Aynı göstergeler Ana Yurt Oteli’ kahramanı Zebercet’te de belirgin bir şekilde görünür. Otel işleten bir yalnız kahramandır Zebercet. Bir gece kaldıktan sonra yine geleceğini söyleyen güzel ve genç bir kadını bekler otelde roman boyunca. Gecikmeli Ankara Treni ile gelecek olan kadının hayalini kurar tam yedi gün, çünkü fazlasıyla yalnızdır. Zebercet, müşterilerle arasına belirgin bir hat çizer. Kısa konuşur, diyalogları o başlatmaz…Kadını bekler, başkaları gelir, gider bıyıklarını keser, mağazaya girip güzel kıyafetler alır, bekler kadın gelmez….Cinayet işler ve sonunda intihar eder. Kadın gelmez, Zebercet gider…

 Zebercet de yalnızdır tıpkı C. gibi. Yusuf Atılgan'ın kahramanları umutsuzdur. Varoluşun, bireysel-toplumsal psikolojik çatışmasını yaşarlar… Yabancılaşmayı anlatır…Üstelik Oğuz Atay'da olduğu gibi Atılgan'da ironi de yoktur. 

İzmir.Art-Mehmet Emin AL


 

Fotoğraflar
Videolar