‘‘Her şeye rağmen hayal’’ Çağrı Vila Lostuvalı ile sinema ve dizi sektörü üzerine

İzmirli yönetmen Çağrı Vila Lostuvalı İzmir Art’a konuk oldu. En iyi yönetmen dalında Altın Palmiye ödülüne layık görülen başarılı yönetmen ile dizi sektörüne dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Lostuvalı ile yönetmenlik kariyerini, dizi sektörünü ve setlerdeki çalışma ortamını konuştuk. Ödüllü yönetmen kadınların setlerdeki çalışma koşullarıyla ilgili olarak, ‘‘Setler kadınlarla doludizgin oluşuyor, oluşmakta, oluşacak da ve bence çok başarılıyız.’’ açıklamalarında bulundu.

Ezgi Aydın 7 Mayıs 2024

İzmir Art: İzmir’de doğdunuz, gençlik yıllarınızı İzmir’de geçirdiniz. Ege Üniversitesi’nde Psikoloji Bölümü’nden eğitim almak istediniz. Sonrasında ise İstanbul ile birlikte sektöre adım attınız. İzmir’den İstanbul’a Çağrı Lostuvalı’nın yönetmenlik hikâyesi nasıl başladı?

Çağrı Vila Lostuvalı: İzmir'de liseyi bitirdikten sonra Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde okumak istedim. Ancak orayı kazanamadım. Onun üzerine, İzmir Büyükşehir Dershanesi’ndeki Türkçe öğretmenim Deniz Hanım, -hep minnetle anarım kendisini- bana Eskişehir Sinema Televizyon Bölümü’nden bahsetti. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin yetenek sınavıyla alım yaptığını söyledi. Ben de her zaman edebiyata ve psikolojiye ilgi duyan bir gençtim. Takip ettiğim yayınlar ve dergiler vardı. Yetenek sınavına girmeye karar verdim. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü’nü kazandım. Fakülteye yetenek sınavı ile giren son öğrencilerdik. Eskişehir serüveni bittikten sonra Bilgi Üniversitesi’ne master için başvurdum. Oradan da burs aldım. Bursla beraber İstanbul serüveni başlayabildi açıkçası. Yoksa ne yapardım çok bilmiyorum. Çünkü biraz kendimde ne olduğunu keşfetme sürecindeydim. Senaryoya da bir ilgim vardı ve ayrıca o yıllarda yaz aylarında dalgıçlık yapıyordum. Sualtı belgeseli ile ilgili çalışmalar yapabilir miyim diye düşündüm. Yüksek lisansın birinci yılında önceki mezunlarla tanıştım ve böylece dizi sektörüne girmiş oldum. İlk set tecrübem stajyer olarak başladığım Estağfurullah Yokuşu adlı dizi oldu. O kadar kaosa, karmaşaya ve yoğun çalışmaya rağmen oradaki üretim aşaması çok ilgimi çekti. Sonra da bir daha setlerden kopamadım.

İzmir Art: Suskunlar dizisiyle birlikte yardımcı yönetmenlikten yönetmenliğe geçtiniz. Yönetmen olarak ilk işiniz ‘Suskunlar’ dizisiydi. Sonrasında çok önemli işlere imza attınız. Bunların hepsi birbirinden başaralı projelerdi: İntikam, Poyraz Karayel, Bu Şehir Arkandan Gelecek, 8.Gün ve son olarak Masumlar Apartmanı. Bize, bu başarılı işlerinizden bahseder misiniz?

Çağrı Vila Lostuvalı: İki buçuk yıla yakın bir süre Yaprak Dökümü’nde yardımcı yönetmenlik yaptım. O zaman dizi ekipleri tek ekipten oluşuyordu. Dolayısıyla yönetmenimiz Mesude Hanım sağ olsun bana güvenerek çeşitli sahneler bırakmaya başladı. Bu benim için harika ve eşsiz bir deneyim olmuştu. Çünkü kendimi test edebildim, onun yorumlarını dinleyebildim ve yönlendirmelerine açık olabildim. Montajın, oyuncu yönetiminin ne kadar önemli olduğunu gözlemleyebildim. Yaprak Dökümü bittikten sonra da yardımcı yönetmenlik serüveni benim için bitti. İkinci yönetmenliği de deneyimleyebildiğim bir yardımcı yönetmenlik olduğu için ikinci yönetmenliğe cesaret edebildim. Ve Suskunlar macerası benim için öyle başladı. İlk yıl Çağatay Tosun'la beraber ikinci yönetmenlik yaptım. İkinci sezona ise başka bir meslektaşım Hatice Memiş'le beraber eş yönetmen olarak başladık. Her proje ayrı bir tecrübe ve deneyim oldu benim için. Her biri çok kıymetlidir o yüzden. 

İzmir Art: Kimi senaryolar gerçek hayat hikâyelerine – Masumlar Apartmanı’nda olduğu gibi- kimileri ise bir edebi eser uyarlamasına dayanıyor. İş bu senaryoları görüntüye dökme aşamasına gelince burada yönetmen devreye girer ve asıl süreç burada başlar. Bir senaryonun gerçek hayata dayanması ya da bir edebiyat eseri uyarlaması olması yönetmeni nasıl etkiliyor?

Çağrı Vila Lostuvalı: Edebî bir eser de olsa, gerçek bir hayat da olsa ya da tamamen kurmaca bir hikâye de olsa yönetmenin her zaman sonsuz sorumluluğu vardır. Bu da o dünyayı doğru yerden yorumlayabilmek için bence kafa yorulmuş sorular üzerinde dolaşması gerekiyor. Senaristten ya da ne kadar söz hakkı varsa bilmiyorum çalıştığı yapımcının o yapımcıdan doğru cevaplar alması gerekiyor. Buna Masumlar Apartmanı iyi bir örnek olabilir. Yani orada çok hikâyelerine değinilmiş insanlar var ve ne yazık ki bunlar da çok tabii pamuklara sarılası hikâyeler değil. İnsanların incindiği, örselendiği bir yaşanmışlık var. Daha az demeyeyim, daha çok deyip de kıyaslamaya da götürmeyeyim ama ister istemez yönetmen de birazcık daha farklı bir atmosfere giriyor. Masumlar,  Suskunlar daha derinliği olan projeler. O zaman yönetmen de elinden geldiği kadar kendi samimiyetini ortaya koymaya çalışıyor. Her zaman amaç ‘‘samimiyet’’ ve ‘‘gerçekçilik’’ olmalı. Benim işime duyduğum saygım bu iki kavram üzerinden ilerliyor ve besleniyor.

İzmir Art: Sektörde kimi diziler tutulurken kimi diziler maalesef hızlı bir tüketim içinde olan piyasaya yenik düşüyor. TV dizilerinde bu dengeyi sağlayan şey nedir? Senaryo, oyuncular, yönetmen ve yapım ekibini bu süreçte nasıl konumlandırırsınız? Başarı ya da başarısızlık olarak değerlendirecek olursak eğer bu değerlendirmede paydaşların payına düşen nelerdir?

Çağrı Vila Lostuvalı: Tabii ki de şimdi reyting denilen çok net bir gerçeğimiz var. Ama her zaman için bir projenin başarısı senaryosunda, hikâyesindedir. Yani harika bir senaryoyu deneyimsiz bir yönetmen belki biraz detayları atlayarak yorumlar. Ama yine sözcük, karakter ve nitelikli oyuncular kendini anlatır, aktarır. Çok parlak olmayan bir yapım belki her koşulu sağlayamayabilir. Ama yine de duygu seyirciye geçer. Ben diyorum ki hikâye, senaryo olmazsa hiçbir şey olmaz.

İzmir Art: İzleyicinin severek izlediği diziler bittiği zaman hep içinde bir burukluk olur ve hatta yeni bir diziye başlamak için uzun bir zamanın geçmesini bekler. Kimi zamanlarda da severek izlediği ve biten iş için keşke yeni bölümleri çekilse beklentisi içine girer. Dünyada  çok sevilen bazı dizilerin seneler sonra tekrardan yeni bölümlerinin çekildiğini gördük bunun örnekleri var. Çalıştığınız işler arasında hangisi ya da hangileri sizde izler bıraktı? Biten işlerinizin devamı çekilecek olsa hangisiyle devam etmek isterdiniz bu hangisi olurdu?

Çağrı Vila Lostuvalı: Çok güzel bir soru. Yani devamı çekilecek olsa herhalde 3 proje, Masumlar Apartmanı, Suskunlar ve Poyraz Karayel. Yani Poyraz Karayel ayrı belki bir türde olabilir, ayrı bir platformda daha kendini anlatabilir. Ama Masumlar Apartmanı ve Suskunlar’ın devamını çekmeyi çok isterdim.

İzmir Art: Dizi sinema setlerinin gerek yoğun çalışma koşulları, gerek uzun çalışma saatleri insanüstü bir performans gerektiriyor. İlk yıllardan bugüne kadar setlerde, çalışma koşullarında bir iyileşme oldu mu? Ayrıca kadın set işçileri için sergilenmesi beklenen bu insanüstü performans, iki katına çıkıyor diyebilir miyiz?

Çağrı Vila Lostuvalı: Tabii ben Yaprak Dökümü final bölümünü çektiğimde sanırım 2010'du. O zamanlar eylem yapılmıştı: Yerli Dizi Yersiz Uzun. Yani 90 dakika uzun bulunmuştu. O zaman zaten iki kuşak vardı, PT1 ve PT2 olarak. Sonra her şey değişti. Dizi süreleri uzadı. Set ekibi iki ekibe bölündü. Şu an dizilerin tek ekip çekilebilmesi mümkün değil. Çünkü süreler minimum yüz kırk dakika. Dolayısıyla çalışma koşulları sendika ile birlikte evet daha da iyileşti. Çünkü uymamız gereken çalışma saatleri var. Ve bence burada bir yaptırım da var. İki ekibe bölünmesi iyi bir şey ama tabii bu senaryo matematiğiyle çok ilintili bir şey. Sonuçta bir karakter her yerdeyse ne yazık ki, iki ekip olması bir şey ifade etmiyor. Benim asistanlık dönemime nazaran evet, çalışma koşulları biraz daha iyiye gitti. Ama yeterli mi? Asla ve asla değil. 

Set işçiliği, sette kadın olmak… Bence her zaman zor. Kesinlikle her zaman daha zor. Çünkü sektörde çok başarılı kadınlar var. Yapım grubunda, yapımcılıkta, senaristlikte, yönetmenlikte ve sanat yönetmenliğinde… Setler kadınlarla doludizgin oluşuyor, oluşmakta, oluşacakta ve çok da başarılıyız bence. Peki, zor mu? E tabii zor yönleri var. Erkek egemen kadronun çok yoğun olduğu bir işte çalışıyoruz. Fiziksel kuvvet gerektiren birimler çok yoğun. Bunlar, set, ışık, kamera birimleri... Dolayısıyla denge her zaman olmalı. Popülasyon olarak erkekler daha ağır basıyor. Bir kadın yönetmen olarak o kadar kitleye yön verebilmek, kolay değil ama çok zevkli.

İzmir Art: Sektörün İstanbul ayağında birçok gelişme, ilerleme olduğu gibi İzmir ayağında da birçok ilerleme kaydedildi. Artık İzmir de sinema TV alanında, ‘‘Ben de varım’’ diyebilecek bir güce kavuştu. Sizin piyasaya girdiğiniz yıllardaki İzmir’le şimdiki İzmir’i karşılaştıracak olsanız neler söylersiniz? Ve bir gün İzmir’de bir proje gerçekleştirmek ister misiniz?

Çağrı Vila Lostuvalı: İzmirliyim ama İzmir'e çok uzun zamandan beri hâkim değilim. Ailem, annem ve akrabalarım hala İzmir’de yaşıyor. Ara ara iki üç günlüğüne gelebiliyorum. Dolayısıyla sektörel anlamda İzmir'e hâkim değilim. Yazları Çeşme’de oluyorum. İzmir'de bir projenin içinde yer almayı çok isterim. Tabii ki de İzmir ya da çevresi güzel deniz kıyıları neden olmasın... Ama dizi sektörü anlamında İzmir'de neler olduğuna hâkim değilim. Keşke sektör birazcık daha alan olarak genişleyebilse.

İzmir Art: İzmir Art kamusal bir platform olarak daha çok gençlere hitap eden onların odağında olan bir oluşum. İzmir’de ve Türkiye’de çok kıymetli akademisyenlerin eğitim verdiği; çok sayıda Sinema ve Televizyon Bölümü ve öğrencileri var. Buradan genç meslektaş adaylarınıza neler söylemek istersiniz? Bir yönetmen olarak tavsiyeleriniz neler olur?

Çağrı Vila Lostuvalı: Bu soru ne zaman karşıma çıksa genel olarak yüzde doksan benzer cevabı veriyorum. Çünkü düşüncem hala bu yönde ve bunun bir tek meslek hayatında değil insanın her alanında, her yorumunda ve duruşunda etkisi olduğunu düşünüyorum. Potansiyelimizi es geçmemek, potansiyelimizi kullanmamak bir insanın bence kendine yapabileceği en büyük hata ve geri dönülemez bir üzüntü kaynağı. Dolayısıyla tüm meslektaşlarıma ya da tüm fikrime, duyguma değer veren insanlara mesajım potansiyelinizin kıymetini bilin, ona inanın ve hayal etmekten asla vazgeçmeyin. Her şeye rağmen hayal. Her şeye rağmen kendimize inanmak ve hayal gücümüzün körelmesine izin vermemek gerekiyor. 

Fotoğraflar
Videolar
Yazar Profili
Ezgi Aydın
Ezgi Aydın

4 İçerik

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema mezunu. Çeşitli film, dizi, reklam filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi felsefe ana bilim dalında yüksek lisans eğitimini “Walter Benjamin’de Flaneur kavramı” konulu tez ile tamamladıktan sonra yine aynı ana bilim dalında sanat felsefesi doktorasına devam etmektedir. Immanuel Kant, Hegel , Martin Heidegger ve Frankfurt Okulu eksenli estetik ve sanat felsefesi üzerine akademik çalışmalarına devam etmektedir.

Yazar Profil Sayfası