Barthes’ın Yas Labirentinde Kaybolmak

Roland Barthes'ın Yas Günlüğü (1977-1979), 62 yıl birlikte yaşadığı annesi Henriette Barthes'ın ölümünün ardından tuttuğu günlüklerden oluşur. Bu metin, salt bir kişisel matem değil; dilin, zamanın ve benliğin sınırlarına dair felsefi bir sorgulamadır...

İzmir.Art 17 Ekim 2025

Roland Barthes'ın Yas Günlüğü (1977-1979), 62 yıl birlikte yaşadığı annesi Henriette Barthes'ın ölümünün ardından tuttuğu günlüklerden oluşur. Bu metin, salt bir kişisel matem değil; dilin, zamanın ve benliğin sınırlarına dair felsefi bir sorgulamadır. Barthes'ın göstergebilimci kimliğiyle yas deneyimini kesiştiren bu eser, kaybı "anlam üretiminin iflası" olarak ele alır. Yas Günlükleri, bir oğulun 62 yıllık “anne-evreni” yıkıldığında, en keskin silahı olan dili nasıl kaybettiğinin tutanaklarıdır. Bu metin, bir entelektüelin zihninde yasın açtığı çatlaktan sızan melankoliyi ele almaktadır. 

Roland Barthes , 12 Kasım 1915'te Normandiya'daki Cherbourg kasabasında doğdu. Deniz subayı olan babası Louis Barthes, Barthes'ın ilk doğum gününden önce I. Dünya Savaşı sırasında Kuzey Denizi'ndeki bir çatışmada öldürüldü. Annesi Henriette Barthes, teyzesi ve büyükannesi onu Urt köyünde ve Bayonne şehrinde büyüttüler.

Dil Gemisinin Batışı

“Edebiyat yaparım korkusuyla ondan söz etmek istemiyorum” diye fısıldar Barthes. İşte yasın ilk paradoksu: Göstergebilimcinin dünyayı anlamlandıran araçları, kendi kederi karşısında ihanet eder. Sözcükler, annenin kaybını taşıyamayacak kadar hafif, kırılgan kağıt parçalarına dönüşür. Günlüklerdeki o kırık cümleler – “İnsan unutmuyor, ama içinize boş bir şey yerleşiyor” – dilin iflas beyanıdır. Barthes, kâğıtları dörde bölüp fişler halinde yazarak adeta şunu haykırır: Bütünlük yalan. Yas, parçalanmışlıktır.

Zamanın Donmuş Nehrinde

Yas tutan insanın takvimi çürür. Barthes’ın tekrarlayan notları (“Onsuz olunca zaman ne kadar da uzun”), zamanın nasıl bir kangren olduğunu gösterir. Geçmiş, şimdinin içinde kanamaya başlar: “Kar yağıyor Paris’te. O bunu göremeyecek.” An’ın basit bir kar tanesi bile, kaybın evrensel acısına dönüşür. 

“Eve ilk kez yalnız olarak girdim” cümlesi, varlığın yıkımıdır. Barthes burada sadece bir evin değil, benliğin mimarisinin çöktüğünü anlatır. Anne, “nitelik”tir ona göre – tıpkı mavi rengin gökyüzünden ayrılamayışı gibi. 

Servandoni Sokağı’ndaki loş odada, albümlerin sayfalarını çeviren Barthes, Camera Lucida’nın tohumlarını eker. Fotoğraflar, anne bedeninin “gerçekliğini” kanıtlamaya çalışan mahkeme delilleridir. “Kadın bedenini tanımadınız siz! Annemin bedenini tanıdım ben” derken, tüm insanlığa meydan okur. Burada bir ironi saklıdır: Göstergebilimci, en kişisel olanı anlatmak için görüntünün diline sığınır.

Günlük: Yasın Son Sığınağı

Neden roman değil de fişler? Çünkü yas, anlatının düzenine isyan eder. Barthes’ın kesik kâğıt parçaları, Proust’un devasa Kayıp Zamanın İzinde’sine karşı bir manifestodur: Gerçek acı, cümle kuramaz. Her fiş, bir ağıtın arkeolojik kalıntısıdır. “Gerçek yas hiçbir anlatma diyalektiğine elverişli değil” derken, edebiyatın sınırlarını zorlar.

Yas Günlükleri, bir annenin yokluğunda dünyanın nasıl anlamsızlaştığının evrensel haritasıdır. Barthes bize şunu fısıldar: “Yas, artık korkmadığım ürpertici bölge.” Bu cümle, kitabın entelektüel cesaretini özetler. O terlik sesleri sustu, evet. Ama Barthes’ın kesik fişlerde bıraktığı o sessiz çığlık, tüm kayıpların dilini ararken bize yol gösteriyor: Kelimeler tükendiğinde, yazı yine de bir direniştir.

Not: Bu deneme, Barthes’ın günlüklerindeki poetik ve felsefi derinliği, akademik formattan sıyrılarak edebi bir duyarlılıkla ele almaktadır. 

 

Kaynak: R. Barthes, Yas Günlükleri, YKY, 2009

Fotoğraflar
Videolar