Bir İhtimal Daha Var!

Günseli Baki'nin konuk editörlüğünde hazırlanan "Kent ve Sanat" başlıklı dosya için Rafet Arslan’ın kaleme aldığı “Bir ihtimal daha var!” başlıklı yazıda, sanatsal üretimleri ütopyanın bir yansıması olan avangart sanatçılardan örneklerle, daha yaşanılır kentlere doğru yeni tahayyüller, toplumsal sistemler üzerinden ele alınıyor. Kent ütopyalarının aslında başka bir ihtimalin varlığına işaret ettiğini ve ideal olanın doğru zamanı beklediğinin altı çiziliyor.

İzmir.Art 26 Nisan 2023

Bir İhtimal Daha Var!

Rafet Arslan

Ütopya neolojisi; topos (yer) kelimesinin başına olumsuzluk eki olan “u”nun eklenmesi ile türetilmiştir. Kelimenin anlamından yola çıkarsak, yerin olmamasından öte yerdeki toplumsal sistemin hiç olmadığını imler. O yüzden ütopya olmayan yerdir.

Ütopyalar birer toplum tahayyülü, yer yer anayasa taslağı oldukları için aynı zamanda kapsamlı toplumsal bir organizasyon planlarıdır. Platon, devletindeki üç elit sınıfı; Thomas More ise tüm adayı kaplayan ayrıntılı sistemleri, en ince detaylarına dek anlatırlar. Demek ki ütopyalar, olmayan yerden çok, buralarda kendine olacak yer daha bulamamış sistemlerdir.

Kent kavramı da tıpkı ütopya gibi bir devasa sistemdir. Bazı ütopyacılar tamamen ekolojik kır hayatını ve hatta ilkelciliği savunsalar dahi bu ütopyaları kurgulayan kafalar kentlidir. Thomas Münzer ya da Şeyh Bedreddin gibi köylü ya da taşra ayaklanmaları dahi hep daha üst toplumsal sistemlere olan arzuyu yansıtır. Kentten kıra doğru eğilim karşısına doğayı kente ihraç eden bahçe-kent ütopyaları zaman içinde kurulmuştur.

Kent, bir sistematik olduğu kadar estetik bir sorunsaldır. Mimarlardan çokça sanatçı çıkması bir tesadüf değildir. Ütopya, sokakların yerleşimi, ulaşım ağları kadar evlerin nasıl göründükleri, ışık ve hava ile ilişkilerine de kafa yorar. 

Şehrin görünümün insan psikolojisine (mutluluğa) tesirleri konusunda ilk kapsamlı düşünce ve eleştirileri üreten Fransız ütopik sosyalisti Charles Fourier’di. Can sıkıcı görünümlü, ışıktan, havadan yalıtılmış dönemin burjuva mimarisini yerden yere vurur. Ev işlevsel olduğu kadar yaşam kalitesini arttırmalı ve bireyin yaşam sevincini arttırmaya hizmet etmelidir. 

Fourier’in gözünü açtığı kent, bir ütopyadan çok kaos yüklü bir canavar ya da makineydi. Yabancılaşmanın merkezindeki kentte Fourier “birlikçi kentçilik” kavramını oluşturdu. Endüstriyel toplumun gelişimi içinde kent kontrolden çıktıkça kente dair ütopyalar büyüdü, çoğaldı. Kent ve onun üzerinde gelişen bozuk toplumsal yapı katmanlaştıkça daha yaşanılır kente dair imge geleceğe doğru bir tahayyül biçimini alıyordu. 

Avangart’ın Kentleri 

Fourier, son büyük sosyalist ütopyacılardandı. Onun ardından ütopya kurgulamaktan öte, yaşanan yer ve anı dönüştürecek bir sosyalizm anlayışı yerleşti. Blanquie, Marx, Engels, Bakunin, Kropotkin ve uzayan bir liste.

Farklı sosyalizmlerin pratik mücadeleyi ütopyacılığa tercih ettiği noktada ütopyanın korsan bayrağı estetik modernizmin radikal kanadı yani avangart tarafından devralındı. Avangart bir taraftan yıkım estetiğini kuşanıp burjuva toplumunun harabelerini düşlerken, diğer taraftan da geleceğin toplumlarının estetiğini kurgulamaya soyundu.

Paris Komünü barikatlarında savaşmış Şair Arthur Rimbaud, “Kentler” başlığındaki şiirlerinde efsanevi imgelerin lirizmi yanına geleceğin fütüristik kentlerinin de şemalarını çizer. Dağ evleri görünmez makaralar üzerinde hareket halindedir.

Avangart’ın kent düşlerini kısaca özetlemek gerekirse: 

Dışavurumcu mimari Bruno Taut.

Dada mimari Merzbau. 

Sürrealist mimari Postacı Cheval’in İdeal Sarayı.

Sürrealist kent G. De Chirico’nun erken dönem tabloları. 

Lettrist kent bir lunaparka evrilen hayatın heterotopyası. 

Situasyonist kent Constant Nieuwenhuys’un Yeni Babil’i. 

Ecegil mimari, düzayak çivit badanalı kent.

Kristalize Gelecek “Geleceğe inanan herkesi çağırıyoruz. Geleceğe duyulan güçlü özlem mimarlığa dönüşür. Gün gelecek bir dünya görüşü doğacak, sonradan onun bir simgesi ve kristal mimarisi olacaktır.” Bruno Taut 

Renk, özgün biçem, cam mimarisi ve hepsinin kökünde, güçlü bir ütopyacı itki… Taut kendisini şair ve bilimkurgu yazarı Paul Scheerbart’ın varisi görür. Scheerbart’ın cam evleri, Walter Benjamin’i de heyecanlandırır. Camekânda yaşamayı devrimci bir erdem olarak gören Benjamin’de bu barınma biçimi ile toplumsal düzen arasında ilişki kurmaktadır. Burjuva evlerinin kapalılığına karşı bir duruştur Benjamin’inki. Taut, Frühlicht (Şafak)” adlı dergiyi çıkarır ve ütopyacı mimarlık fikirlerini yayar. “Beton evler beton kalpler üretecektir” diyen Taut, savaşa, otoriteye ve seçkinciliğe karşı durur. Taut’un kalbindeki şenlikli bir mimari, sosyalist ütopyasıyla iç içedir. 

Toplumsal dönüşüm olmadan yaşamın camekânda gelişmesi, yabancılaşmanın en ağır biçimini sembolize ettiğini görmemiz için 20. Yüzyıl internet teknolojisini beklememiz gerekecektir.

Bruno Taut (Franz Hoffman’la birlikte), Cam Ev, 1914 Werkbund Sergisi, Köln.

Dada’nın İnşası 

Dada, sadece sanat tarihinden değil, tarihten de köksel bir kopuşa denk gelir. Onlar retinal algıyı, dili, biçemi parçalamış ve bu dünyada olmayan, başka var oluşların ruhunu sanata (ya da hayata) eklemişlerdir. 

Kurt Schwitters; dada hareketinin en delişmen yaratıcılarındandı. Önce iki boyutlu formu sabote eden merz montajlarını yaptı, şiiri sese, dili mutantlaşmaya dönüştürdü. Merzbau; kentsel döküntülerin montajlanmasıyla sürekli devinen bir çeşit inşa mimarisidir. Bir başlangıcı sınırı sonu yoktur, hep eklenmekte, kendi içinde kıvrımlaşmaktadır. Merzbau, sürekli inşa edilecek bir dünyanın radikal mimarisidir.

Wilhelm Redemann, Kurt Schwitters, Merzbau Photo: 1933.

Gerçeküstücü Ufuk Çizgisi

Giorgio de Chirico’un 1911 - 1917 yıllarında yoğunlaştığı “metafizik resim” adını verdiği serilerinde geniş meydanlı, antik benzeri heykeller ile teknik unsurların iç içe girdiği düş kentleri öne çıkar. Bu kent manzaraları, kendinden sonraki birçok sürrealist ressamı (Magritte, Tanguy, Ernst, Sage) ve birçok sürrealist şairi derinden etkilemiştir. De Chirico’nun kenti yaşamak için iç mekânlardan öte geniş dış mekânları önerir; bolca boş vakit, keşif ve özgürlük için alanlar. Bunlar bir bakıma kent gezginlerinin, flaneur ya da flanöz’ün özgürce turlayacağı, keşfedeceği şehirlerdir.

Piazza d’Italia, Giorgio De Chirico, 1916. 

Taut’un dışavurumcu mimarisi içinde yaşanabilecek evler üzerine yoğunlaşırken, sürrealist mimari işlevsel nosyonu ikinci planda tutar. Dali yenilebilecek evlerden bahseder, Frederick Kiesler sonsuzluk evi kurmaya yönelir. Kuşkusuz gerçeküstücü kent ütopyalarından en ilginci yıllarca postacılık yaparken topladığı taşlarla kendi ready-made mimarisini yaratan Postacı Cheval’dir. Onun ideal sarayı izleyicisine ruhsal bir durum yaratır, bu yapı bakılacak, gezilebilecek bir yerdir; içinde yaşanacak bir saray değil.

Ferdinand Cheval, Palais Ideal.

Ben her ne kadar dinsel gönderimleri ve gerçeküstücülüğün dünya görüşüne uzaklığına rağmen Gaudi‘nin mimari çıktısını gerçeküstücü ütopyanın envanterine geçirmeye hevesliyim. 

Hareket Halinde Durum Şehirler 

Situasyonist Enternasyonel’in genel teorisi ve pratiği için kent merkezi bir yerdedir. Onlar flaneur gibi kenti boş adımlamayı seçmezler. Onlar için şehir önce keşfedilecek, ardından fethedilecek bir mevhumdur. Onların “üniter kentçilik” adını verdiği formülün altında psikocoğrafya, derivé, detournement gibi faaliyetler iç içe geçmiştir . Derivé ya da sürüklenme, kenti yeniden keşfetme, yeni bağlamlarla raporlama ve düzenleme pratiğidir. Psikocoğrafya, kenti situasnonist bir açıdan yeniden tanıma, bölgelere ayırma ve birleştirme stratejisinin bir parçasıdır. Detournement ise olan kentsel dokuyu, yıkımcı bir perspektifle saptırma, bozma, onu ayaklandırmaya kışkırtma girişimidir.

A sketch for a map, 1962-63 - Constant Nieuwenhuys 

Lettrist Enternasyonal’den beri situasyonist çaba, kendine has bir kent tahayyülüne sahiptir. Sıkıcı olmayan, işlevselliğin zorunluluklarından kurtarılmış, homo faber’e değil homo ludens’e bir mimari tahayyül ederler. Bu manada kentin kendisi sürekli hareket halinde ve değişken bir yapı taşır. Hareketin üyesi Constant; “Yeni Babil” adını verdiği bir ütopya üzerine yıllarca çalışır. Onlarca çizim, maket, harita ve resimle detaylandırdığı bu çabaya ömrünü ayırır. Fakat tam otomasyon ile insanların boş zamanını nasıl yaşayacağını tahayyül eden bu kent var olan toplumsal yapının yıkımı ardında kurulabileceği için bir süre sonra Constant gruptan atılır. Bir toplumsal mücadele değil ütopya programı yaptığı için. Yine sosyalist ütopya ile praksis arasındaki derin ayrım su yüzüne çıkmıştır.

Sıfır Noktasından Sonra 

68 yenilgisi ardından ütopya sürekli kan kaybetmiştir. Onu dışlayan gündelik gerçeklik içinde ona hayati bir ihtiyaç duyulsa dahi. Sanki sıfır noktasına gelinmiş ve bundan sonra ebedi bir distopya hâkim olacakmış gibi. Bu noktada ütopya yine gündelik hayat içinde belli özel anlarda, olayın içinde yine filizlenmeye devam etmiştir. Hayatın bir dayanışma ağı ve şenlik olarak aynı anda yaratıldığı Gezi Parkı deneyimi, Ece Ayhan’ın düzayak ve çivit badanalı kent özleminin pratik ifadesi olmuştur. Ve gelecek hala orada bir yerde gününü beklemektedir. 

Rafet Arslan - Kadıköy, 2023.

 

 

RAFET ARSLAN 
 

Farklı zamanları, onların taşıdığı ruh ve malzeme birlikteliği içinde yan yana getiren sanatçı Rafet Arslan, zamansız bir şiirsel imge yaratma arzusundadır. Aynı zamanda yazar, müzisyen, küratör ve performans sanatçısı olan Arslan, disiplinler arasında ilişki kuran bir estetiğin izini sürer. Arslan kullandığı montaj tekniğiyle ütopya ve distopya arasındaki geçişleri görünür kılan, çok katmanlı imge yapıları kurar. Farklı kaynaklardan topladığı obje ve imajları arşivleyen sanatçı malzemeyi resmin plastik değerleri içinde birleştirme kaygısı güderek hikayeler oluşturmaya başlar. Bu amaçla sanatçı kâğıt kolaj ile dijital imajı, resimler ile enstalasyonları yan yana kullanmaktan çekinmez. Arslan, resimsel pratiğini ise soyut görsel bir evren yaratmak ve hayranı olduğu Cobra Hareketi resmine güncel yeni imgeler, hikayeler eklemek üzerine kurar. Kurucusu olduğu; Sürrealist Eylem Grubu ve Periferi Kolektif ile Yıkım 2011, Ubik Project, Gerçeklik Terörü, Howl gibi birçok sergi, performans ve kolektif etkinliğin yönetiminde yer almıştır. Arslan, halen çeşitli yayınlarda şiir, deneme, makaleler yayınlamakta ve yeni kitap dosyaları üzerine çalışmaya devam etmektedir. Sanatçı aynı zaman da Robotik Hayaller adlı performans ve müzik projesi içinde hikâye anlatıcı bir rol ile ses evrenine katkıda bulunmaktadır. Arslan yaşamını ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir.

Fotoğraflar
Videolar