Bir Şehrin Hafızasından Silinen Gece: İzmir Arkeoloji Müzesi Soygunu
Yıl 1969... Dünya, insanoğlunun Ay’a attığı büyük adımlarla coşku yaşarken, İzmir’de kültürel mirasımız adına kara bir leke düşüren korkunç bir olay yaşanıyordu.
Apollo 11 Dünyaya Dönerken İzmir Müzesi Soyuldu
Yıl 1969... Dünya, insanoğlunun Ay’a attığı büyük adımlarla coşku yaşarken, İzmir’de kültürel mirasımız adına kara bir leke düşüren korkunç bir olay yaşanıyordu. 25 Temmuz 1969 tarihli gazetelerin manşetlerinde bir yanda Apollo 11’in Dünya’ya dönüş haberi yer alırken (Cumhuriyet: “İlk Ay Adamları Dünyaya Ayak Bastı”, Milliyet: “Ay Fatihleri Hoş Geldiniz!”), hemen yanında İzmir Arkeoloji Müzesi’nde gerçekleşen, cinayetle sonuçlanan büyük soygunun detayları bulunuyordu.
Bu olay, o döneme kadar ülkemizde gerçekleşen en büyük müze soygunu olarak tarihe geçti ve Türk müzeciliğinde derin izler bıraktı.
Olayın Karanlık Detayları: Ay’a Ayak İzi, Heykele Kan Lekesi
Tarih 24 Temmuz 1969, saatler sabaha karşı 04.00’ü gösteriyordu. İzmir Kültürpark’ta bulunan Arkeoloji Müzesi’ne, biri Alman, biri Yugoslav ve biri de Türk olmak üzere üç kişi soygun yapmak amacıyla gelmişlerdi. Müzede 14 yıldır bekçilik yapan, 62 (bazı kaynaklarda 64) yaşındaki İsmail Altıntaş, hırsızlara bıçakla karşı koymaya çalıştı. Ancak soyguncular, Altıntaş’ı etkisiz hâle getirerek ellerini ve ayaklarını bağladı. İnsanlık dışı eylem bununla da kalmadı; hırsızlar, Roma Dönemi’ne ait bir heykelle kafasına vurarak İsmail Altıntaş’ın ölümüne neden oldular.
Korkunç cinayetin ardından soyguncular, Roma, Bizans ve Hitit dönemlerine ait 118 parça tarihi eseri çaldılar. Çalınan eserler arasında som altından yapılmış alınlık süsleri, altın bilezikler, gerdanlıklar, Eros kabartmalı altın küpeler, kolyeler, mühürler, altın paralar ve gümüş/altın işlemeli kaşıklar gibi koleksiyonun en değerli parçaları bulunuyordu. Soygun sırasında yaşanan arbedede bazı tarihi eserler de tahrip olmuştu.

Kıtanın Ötesine Uzanmış Bir Soygun
Olay sonrası havalimanları ve liman kapıları hemen tutulmuş, uluslararası aramalar için INTERPOL’e bilgi verilmişti. Emniyet, olay yerinde yaptığı parmak izi tespiti neticesinde iki soyguncuyu kısa sürede yakaladı.
Soygunun kilit ismi, katil ve hırsız Alman Maximilian Kroneder, bir araç içinde çaldığı eserlerle birlikte 2 Ağustos 1969’da İstanbul Kireçburnu’nda yakalandı. Gazeteler tarafından “Dev Alman” veya cezaevinde “Avantacı Max” ya da “Ayı Max” olarak anılan Kroneder’in suç ortakları, Yugoslav uyruklu Savo Bojoviç (Sava Bogoviç) ve T.C. uyruklu İhsan Arıel (Arsel)’di.
Yakalanan Kroneder, sorgulamada cinayetle ilgisi olmadığını ve sadece soyguncu olduğunu iddia etti. Hatta polislere 10 şişe bira karşılığında konuşma teklifinde bulundu; bu talep mevzuata aykırı olduğu için kendisine 15 şişe ayran verildiği kaynaklarda yer almıştır. Kroneder, çalınan eserleri tanımadığı birinden aldığını iddia etse de, Türk suç ortağı İhsan Arıel, bekçiyi öldüren kişinin Kroneder ve Bojoviç olduğunu söylemişti. Kroneder ayrıca, İhsan Arsel’in çalınan bazı eserleri Paris’e taşıyarak bir müzeye sattığını, kendisinin bir ödeme almadığını ve Arsel’in profesyonel bir kaçakçı olduğunu itiraf etti.
İhsan Arsel Ankara’da yakalanırken, Yugoslav suç ortağı Sava Bogoviç Belgrad’da yakalandı. Ancak Belgrad Savcısı, Bogoviç’in Türkiye’ye iade edilmeyeceğini, kendi kanunlarına göre yargılanacağını açıkladı.
Soygunun uluslararası bir şebeke ile bağlantılı olduğu ve hareket noktasının Viyana’ya kadar ulaştığı iddia edildi.
Dört yıl süren davanın sonunda Kroneder 24 yıl hapis cezası aldı (infaz yasası gereği 16 yıl yattıktan sonra 1985’te serbest bırakıldı). İhsan Arıel 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı (1974 affıyla çıktı). Yugoslav soyguncu Sava Bojoviç ise ülkesinde sadece bir yıl hapis cezası aldı.
Judo Dersleriyle Korunan Miras
Cinayetle sonuçlanan bu olayın bu kadar kolay gerçekleşmesi, İzmir Arkeoloji Müzesi’nin güvenlik önlemlerinin o dönemde ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne serdi. Müzenin alarm sistemi bile olmaksızın 62 yaşındaki bir bekçiye ve bir kilide emanet edilmesi, basında “garabet” olarak nitelendirildi ve şiddetle eleştirildi. Dönemin güvenlik anlayışı ağırlıklı olarak bekçilere ve kilit sistemlerine dayanıyordu.
Olay, Türkiye’deki müzelerde büyük bir paniğe yol açtı. Alınan ilk tedbirler ise modern güvenlik sistemlerinden oldukça uzaktı.
İzmir Arkeoloji Müzesi bekçi sayısı ikiye çıkarıldı. İzmir Enternasyonal Fuarı süresince sivil polis ekibi tarafından korunmasına karar verildi. Manisa Müzesi'nde güvenlik önlemleri kapsamında bekçi sayısı artırıldı ve en dikkat çekici tedbir olarak, bekçilere “judo dersleri” verilmeye başlandı. Bu, güvenlik sorununa bütünsel yaklaşım yerine sadece “fiziksel müdahale” ile çözüm arandığını gösteriyordu. Tarihi mücevherler geceleri demir kasalara konuldu. Aydın Müzesi’nde taşınması kolay mermer heykellerin geceleri saçtan yapılmış sandıklarda saklandığı, mücevherlerin ise Ziraat Bankası’ndan kiralanan kasalarda muhafaza edildiği açıklandı. Selçuk Müzesi pencerelerine demir parmaklıklar eklenmiş ve müzenin korunması için kurt köpekleri alındığı belirtilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı, dönemin Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem, tarihi eser kaçakçılığının engellenmesi adına mevcut imkânlar dâhilinde her türlü tedbiri aldıklarını, gece bekçilerinin yanlarında silah bulundurmaları için valiliklere bilgi verildiğini söyledi.
Bu önlemler, yetersiz ve sürdürülebilirlikten uzak yaklaşımlar olarak değerlendirilmiş; sonraki yıllarda gerçekleşen soygunlar bu eksiklikleri kanıtlamıştır.

Yağmurdan Sonra Açılan Şemsiye
İzmir Arkeoloji Müzesi soygunu, Türk basını ve köşe yazılarında geniş yer buldu. Milliyet gazetesi eleştirel yaklaşımı yüksek tutarak, güvenlik açıklarına, yasal düzenlemelerin yetersizliğine ve yetkili kurumların ilgisizliğine odaklandı. Cumhuriyet gazetesi ise olayı daha sakin bir şekilde ele aldı.
Milletvekilleri bile konuyu Meclis’e taşıdı. CHP Denizli Milletvekili Hüseyin Atmaca, Milli Eğitim Bakanı’nın yaklaşımını “yağmurdan sonra şemsiye kullanmak” olarak tabir etti. Hatta bu dönemde, diplomatik pasaport sahiplerinin tarihi eserleri yurt dışına kaçırmak için kullandığı iddia edilen Amerikan Posta Teşkilatı’nın kaldırılması konusu bile gündeme geldi ve Meclis’te tartışıldı.
İlginç bir detay ise yabancı basının olaya yaklaşımıydı. Belfast News-Letter gazetesi, çalınan 118 parça hazinenin değerinin £2.000.000 olduğunu yazarken, Türk basınında pek yer almayan bir detayı öne çıkardı: Çalınan en önemli eserlerden birinin bir Hitit vazosu olduğu vurgusu. The Sydney Times gazetesinden Peter Hopkirk, Türkiye ziyaretinde İzmir Müzesi’ndeki güvenlik tedbirlerinin çok zayıf olduğunu bizzat gördüğünü yazarak modern alarm sistemlerinin önemine dikkat çekti.
Bu küresel krizin yaşandığı 1969 yılı, sadece Türkiye’de değil; Hollanda (Singer Müzesi), İngiltere (Sir John Soane Müzesi), İskoçya ve Amerika gibi pek çok ülkede de benzer müze soygunlarının sıklık kazandığı bir dönemdi. İzmir soygunu, kültürel mirasın yasadışı ticaretinin profesyonel bir ağ ile yürütüldüğünü ve meselenin uluslararası bir düzlemde ele alınması gerektiğini gösterdi.
Modern Dünyanın Eski Hataları
1969 İzmir soygunu, güvenlik sistemlerinin yetersizliğini ortaya koyarken, günümüzde dahi en prestijli müzelerin bu riskten muaf olmadığını görüyoruz. Tıpkı modern güvenlik sistemleriyle donatılmış olmasına rağmen Louvre Müzesi’nde yaşanan soygun gibi. Gündüz gözüyle müzeye giren hırsızlar, değerli mücevherleri dakikalar içinde çalıp kayıplara karıştılar. Hırsızların profesyonelliği o kadar yüksekti ki, kaçarken yere düşen tacı geri dönüp almaya dahi tenezzül etmedikleri belirtilmiştir.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, bu olayın ardından “Hırsızlar mirasımızı çaldı.” açıklamasını yaptı. Yaşanan bu olay sonrasında müze müdürü Laurence des Cars tüm sorumluluğu üstlenerek istifa etti; ancak istifası kabul edilmedi.
Louvre’daki bu modern soygun, tıpkı 1969’daki İzmir Arkeoloji Müzesi soygununda olduğu gibi, kültürel mirasın korunmasının sadece ulusal değil, uluslararası düzeyde iş birliği ve sürekli gelişen güvenlik protokolleri gerektirdiğini bir kez daha kanıtlamıştır.
Not: Bu yazı, İzmir Art tarafından düzenlenen ve yürütücülüğünü Ayça Uluğ Bayrak’ın üstlendiği “Bir Müze Nasıl Okunur?” atölyesinde, gazeteci ve iletişim uzmanı sevgili Nazlan Ertan’ın bizlerle paylaştığı 1969 İzmir Arkeoloji Müzesi soygunu üzerine yapılan konuşmadan ilhamla kaleme alınmıştır. Bu vesileyle, değerli katkılarından dolayı Nazlan Ertan’a içten teşekkürlerimizi sunarız.
Bakı, Özhan. (2025). 1969 İzmir Arkeoloji Müzesi Soygunu Ve Küresel Güvenlik Açıkları. International University Museums Association Platform Journal of Cultural Heritage UNIMUSEUM, 8(1), 38-49.
Zariç, C. Hakkı. (2025, Ekim 26). İzmir Arkeoloji Müzesi soygunu. Diken.
GAİN Belgesel. İzmir Arkeoloji Müzesi Soygunu | Türkiye'yi Sarsan Davalar