Büyük İdeolojilerin Hudutlarında: Hüzün Üçgeni

Ruben Östlund’un yeni filmi Fransa’da Sans Filtre [Filtresiz] ismiyle vizyona girdi. Georg Simmel’in Paranın Sosyolojisi ile de düşünülebilecek film tam bir soruya iyi bir yanıt buluyorum derken yeni bir soruyla izleyiciye bir viraj daha aldırıyor, en baştan başlatıyor. Hüzün Üçgeni filmine dair inceleme yazısı...

Kahraman Çayırlı 3 Ocak 2023

Büyük İdeolojilerin Hudutlarında: Hüzün Üçgeni

İsveçli Ruben Östlund’un yönettiği ve bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan Hüzün Üçgeni, özetle bir model çiftin süper zenginlerin yat turuna katılmalarına odaklanıyor[1]. Ancak bu filmi bir konu veya bir cümle ile özetlemek, sınırlandırmak epey güç.  Önce model çiftimiz olan Carl (Harris Dickinson) ve Yaya’nın (Charlbi Dean) hayatına dahil oluyoruz. Daha sonra, filmin esas odak noktası olacak yatta yaşananlara geçiyoruz. Hüzün Üçgeni, özellikle Instagram olmak üzere sosyal medyaya, dış (estetik) güzelliğe, paraya dair somut eleştiriler yapmakla birlikte esasen bütün büyük ideolojilere dair çok esaslı cümleler kuruyor.

Östlund süper lüks bir yatta Marksist – Leninist bir kaptanı, bir Rus oligarkı, influencer model genç çifti bir araya getirirken göçmen temizlikçilere dek tüm detaylarıyla lüks yatı günümüzün bir mikro toplumuna dönüştürüyor, toplumsal tabakalaşmanın tüm mertebelerini oluşturuyor. Akabinde tabakaların hareketliliği ve hiyerarşinin hızlı ve ani değişebilirliği hatta ters yüz oluşu üzerine ilginç deneylere girişiyor. Filmin sürprizlerini açık etmemek adına ayrıntı verememekle birlikte Östlund’un tabakalaşma ve bu tabakalaşmanın hareketliliği hususunda epey cömert davrandığını söyleyerek duralım. Sinemanın gücü belki de burada, iyi ve ayakları yere basan bir senaryo ile Hüzün Üçgeni’nde olduğu üzere hiç sarkmadan tüm sosyolojik yerleşik hususları da en baştan sorgulatabiliyor.

Hüzün Üçgeni’nde yat kısmı başlar başlamaz Yunan Sineması’nda ekonomik krizin akabinde şekillenen Tuhaf Dalga [ya da Yunan Yeni Dalgası] akımının başat filmlerinden biri olan Attenberg’in (2010) yönetmeni Athina Rachel Tsangari’nin Şövalye (2015) filmini hatırladım Bir tür erkeklik yarışı alegorisi olan film muhtelif toplumsal eleştiriler ile bezeliydi.

Le Monde’da Clarisse Fabre film için “yönetmen Ruben Östlund’a göre sınıfların ve toplumsal cinsiyetlerin çatışması” başlığını atarken, “yönetmenin, Marco Ferreri’nin La Grande Bouffe (1973, Büyük Tıkınma)[2] filmine atıfta bulunarak, özünde -ve görüntülerde - geriye kalan tek şeyin tuvalette sifonu çekmek olduğunu söylüyor. Ancak 1970’lerde yıkıcı görünen şeyin, şimdi 2022’de başka bir taşma ”[3] olduğunu ekliyor. Libération’da Luc Chessel bu filme dair eleştirisine şöyle başlıyor: “Bu filmde aşkın yokluğu bariz. Radikal bir sevgi yokluğu veya daha da beteri arkadaşlığın yokluğu. [Bu filmin] konusu şöyle görünüyor: küresel kapitalizmde aşkın yokluğu. Buna inanmamızı istiyor ama [filmin] esas konusu bu değil.”[4]

Düşünceler Arasında Seyahat Etmenin Keyfi

Sosyolojik düşüncelerin tarihi, muhafazakârlık, rasyonalizm, bireycilik, fenomenoloji, Marksizm ve rasyonel seçimler teorisinden kaynaklanan tarih birikimi ile bizi yapısalcılıkla karşı karşıya getiriyor. Yapısalcılığa doğru yürüyoruz ama o yürüyüşün son kısımlarından alternatif bir çıkış yok sanki. Yapısalcılıktan sonra sosyolojik düşünce tarihini nasıl anlamalıyız, nasıl yorumlamalıyız? Elbette antropoloji, psikanaliz, dilbilim ve yapısalcılık arasındaki ilişki bugüne kadar bitmedi ve bugünden sonra da pek bitecek gibi görünmüyor. Sanki farklı eklemlenmeler varmış gibi, yeni ve başka büyük bir teori ya da ideoloji ortaya çıkacak mı? Aynı zamanda böyle bir teorinin bugün kitleler için gerekli olup olmadığı hakkında da bir kez daha düşünmek, bunu sormak istiyorum. Bu tuhaf algoritmalarla örülü yeni gündelik hayatımızdan, sosyal medyadan, selfie çubuklarından yeni bir teori ya da yeni bir ideoloji ortaya çıkabilir mi?

Örneğin, Julia Kristeva;  sosyal bilimlere yaptığı katkılarla bugün benim için büyük bir teoriye en çok yaklaşan isim (elbette hangi ismin daha fazla katkı yaptığına dair tartışabiliriz). Bazı fikirlerin “büyük” olduğunu kabul etmek için o fikrin üzerinden çok zaman mı geçmesi gerekiyor? Bir düşüncenin dünyadaki farklı zamanlara uyum sağlama yeteneği, bu düşünceyi harika bir fikir yapar mı? Bir fikrin gerçek ve somut bir zihniyette büyük çalkantılara yol açması daha mı önemlidir? “Bugün”ü en basit ve en kolay şekilde anlatmak daha mı önemli? Yoksa “dün” ile “yarın”ı en iyi şekilde birbirine bağlayan düşünceler mi daha geçerlidir? Daha derin, daha sistematik ve daha bütünsel bir soru fikri, kolay ve hızlı bir cevaptan daha iyi değil mi? Bir fikir ruhlar kadar kalpleri de ilgilendirmeli mi? Bu büyük teori zamanın ruhunun (Zeitgeist) gerisinde mi kalmalı: yoksa bizi ona mı götürmeli? Görünüşte gündelik meselelerden bıkmış görünen çok daha pratik ve hızlı olan yeni neslin gençlerini örneğin bir yapısalcılık tartışmasına çekmek hangi ölçüde ve daha önemlisi ne kadar mümkün?

İnternetin hızıyla, interaktifliğiyle, “an”-odaklılığı ile birlikte çeşitli sosyal medya kalabalıklarını gazetelerin uzun ve yoğun tartışmalarına dahil etmek giderek zorlaşıyor. Hüzün Üçgeni’nin gemi kısmındaki tüm karakterleri bu bakış açısıyla düşünebiliriz. Filtresiz bir Instagram paylaşımı mı (ancak filmdeki influencer bu paylaşımlarından para kazanmaktadır -gluten alerjisi olmasına rağmen yemediği makarna ile poz vermek durumundadır-) yoksa kaptan ile Dimitri’nin yaptığı kapitalizm-sosyalizm tartışması mı (bu fikir tartışmasını yaptıkları geminin lükslük mertebesi ve süper zenginlerin tavırları üst düzey ironinin bile sınırlarını zorlamaktadır) Örneğin yapay proteinler veya yoga teknikleri ile daha kaslı görünmenin olasılıkları hakkında tartışan gençlere yapısalcılık hakkında konuşabilir miyim, beni dinlerler mi? Güzel manzaralarla selfie çekmekten başka bir sorunu yokmuş gibi görünen bir gencin dikkatini nasıl ve ne ölçüde yapısalcılığa çekebilirim? Pierre Bourdieu ve yapısalcılık hakkında, renkli program şablonları, kısayollar, “10 Dakikada Bourdieu” kitapları etrafında konuşabilir miyiz? Muhteşem powerpoint sunumları, harika ve tabii ki çok çok kısa sosyal medya cümleleri dışında bir şansım(ız) yok mu?

Teori ile günlük yaşam arasındaki mesafe elbette uzun olabilir.  Ayrıca bu mesafe,  giderek de açılıyormuş gibi görünüyor. Böylesi büyük veriler, yapay zekâlar ve algoritmalar arasında muhtelif teorilere, bu teoriler üzerine farklı bakış açılarına yer açmamız gerekiyor. Pierre Bourdieu’nün bir kitabını sindirerek okumak ve bu kitabın kapağı ile “bir selfie çekmek” arasında seçim yapmak kitleler için giderek zorlaşıyor. Okuma, yazma tutkusunu, sosyolojik düşünceler arasında yolculuk etmenin zevkini yavaş yavaş unutuyor muyuz?

Beynelmilel sinema arenasında Turist (2014) ve Kare (The Square, 2017) filmleriyle pek çok olumlu eleştiri alan Östlund[5], bu yeni filmiyle bana göre en çok büyük ideolojilerin hudutlarını sınıyor. Sanki “sosyalizm nereye kadar?” Ya da “kapitalizmin limitleri nerede” gibi soruları farklı arenalarda artarda sormak istiyor. Film esnasında oluşan pek çok yeni denge ya da dengesizlik noktasında tabakalar, hiyerarşiler, toplumsal cinsiyet rolleri, çıkar çatışmaları, gücün yönü değişiyor ve denklemin ne tarafa doğru evrileceği kestirilemiyor. 

Hüzün Üçgeni, Georg Simmel’in Paranın Sosyolojisi ile de düşünülebilecek bir film. Tam bir soruya iyi bir yanıt buluyorum şimdi derken yeni bir soruyla izleyiciye bir viraj daha aldırıyor, en baştan başlatıyor. Günümüzde büyük ideolojiler üzerine ferah sorular sorabilmek adına da harikulade bir kurgu ürün. 

 

[1] https://www.imdb.com/title/tt7322224/?ref_=vp_close

[2] https://www.imdb.com/title/tt0070130/

[3] https://www.lemonde.fr/culture/article/2022/09/28/sans-filtre-la-lutte-des-classes-et-des-genres-selon-le-realisateur-ruben-ostlund_6143534_3246.html

[4] https://www.liberation.fr/culture/cinema/sans-filtre-de-ruben-ostlund-face-a-feces-20220928_ACF3SJFIAJHUTAASBOVQ6GO2YU/#:~:text=L'absence%20d'amour%20dans,est%20pas%20son%20vrai%20sujet.

[5] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ruben_%C3%96stlund

 

Fotoğraflar
Videolar
Yazar Profili
Kahraman Çayırlı
Kahraman Çayırlı

3 İçerik

Kahraman Çayırlı, 1986 Muğla-Köyceğiz doğumlu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme bölümü mezunu. Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisansı tamamlanamadı. Muhtelif gazetelerde makaleleri ve köşe yazıları; edebiyat dergilerinde öyküleri, şiirleri ve yazıları yayımlandı.

Yazar Profil Sayfası