Damla Bayazit: Okumaktan, yazmaktan hiç vazgeçmedim

Arkhe Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Damla Bayazit İzmir Art’a konuk oldu. Bayazit ile tarihe ve arkolojiye ilişkin gerçekleştirdiğimiz röportajda, İzmir'i, kültürel mirası ve kültür sanat yayıncılığını konuştuk.

Osman Katmerci 10 Ocak 2025

Damla Bayazit, Arkhe Dergisi'ne ilişkin duyduğu heyecanı ilk günkü gibi sürdürüyor. 12 yıldır yayıncılık yapan kıdemli yayıncının tarihe ve arkeolojiye olan ilgisi çok küçük yaşlarında başlıyor. 2017 yılında Arkhe Dergisi'ni kuran ve genel yayın yönetmenliğini üstlenen Damla Bayazit, ‘‘Editör olmak isteyen birine verebileceğim ilk tavsiye çok fazla okumak, yazmak, yerli ve yabancı pek çok yayın takip ediyor olmak ve elbette doğru insanları örnek alarak ilerlemek olabilir.’’ açıklamalarında bulundu. 

Tarihe ve arkeolojiye olan ilginiz nasıl başladı? Akademik ve profesyonel geçmişiniz hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Aslında çok küçük yaşlarıma, ortaokul yıllarıma dayanıyor bu alana olan ilgim. Bir okul gezisi sırasında Efes Artemisi heykelini görmemle başladı ve yıllar içerisinde arkeoloji, sanat tarihi, antropoloji gibi alanlara olan ilgim arttı. Lise yıllarımda hem bu alanlara olan ilgim sebebiyle edindiğim kitap ve dergiler hem de o dönem öğrenim gördüğüm lisede benim için büyük bir şans olduğunu düşündüğüm seçmeli olarak sanat tarihi derslerinin bulunuyor olması; kendimi bu alanlarda erken yaşlarda geliştirmemi, hem ilgimin hem bilgimin artmasını sağladı. Bir müze gezisinde görüp etkilendiğim Artemis heykeli ile başlayan merakım, daha o yaşlarda benim için büyük bir tutkuya dönüşmeye başladı. Dolayısıyla üniversitede tercih ettiğim bölüm hiç kimse için sürpriz olmadı. Üniversite eğitimime 2007 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde başladım ve 2011 yılında mezun oldum. Mezun olduktan hemen sonra eğitimime kültürel miras ve turizm alanında devam ettim. Bir yandan da medya ve iletişim alanında eğitim alarak, çeşitli internet sitelerinde ve e-dergilerde hem arkeoloji, kültür, sanat alanında içerikler üreterek hem de editörlük yaparak zaten öğrencilik yıllarımdan bu yana aklımda olan yayıncılık konusunda kendimi geliştirmek için çalıştım.

Ulaşılabilir ve anlaşılabilir bir yayın hazırlama isteğim hep vardı

Arkhe Dergisi 2017 yılında yayın hayatına başladı. Siz ilk günden bugüne oluşumun içinde yer alıyorsunuz. Derginin kuruluş amacı hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

Kültür sanat içerikli yayınlara ve özellikle dergilere olan ilgim arkeoloji ve sanat tarihine ilgimin başladığı yıllara dayanıyor aslında. O yıllarda ülkemizde dergicilik günümüzdeki kadar yaygın olmasa da bulduğum pek çok dergiyi almaya başladım. Bu merakım sayesinde iyi de bir dergi koleksiyoncusu oldum. Üniversiteye başladığım 2007 yılında bu alanda uzun yıllardır var olan Arkeoloji Sanat Dergisi, Atlas Dergisi, National Geographic ve o yıl yayın hayatına başlamış olan Aktüel Arkeoloji Dergisi yakından takip ettiğim yayınlardı. Arkeoloji ve sanat tarihine dair özellikle alandan olmayan ama ilgi duyan insanlar için ulaşılabilir ve anlaşılabilir bir yayın hazırlama isteğim hep vardı. 2014 yılında içerik ürettiğim bir internet sitesi için arkeoloji yayıncılığına dair bir söyleşi yapmak üzere Dr. Mehmet Bezdan’la tanıştım. Bu tanışma benim için bir dönüm noktası oldu aslında. Kendisi dergi fikrimden ilk haberdar olan kişidir. Hem söyleşi sırasında hem de sonrasında ettiğimiz sohbetlerde bu konuda bana cesaret verdi. Tecrübelerini paylaşıp yol gösterdi. Hatta ilk zamanlar bu işi yapabileceğime benden daha fazla inandı diyebilirim. Sonraki iki yıl içinde bir dergi yayınlama konusunda alt yapıyı oluşturmak adına çokça çalıştım. 2016 yılının son aylarında Arkhe’nin ilk sayısını yine mezun olduğum üniversiteden bu işe inanan ve benimle birlikte yıllardır emek vermeye devam eden ekip arkadaşlarımla birlikte hazırlamaya başladık. 2017 yılı ocak ayında ilk sayımız raflardaydı. Yayıncılık fikri hep aklımın bir köşesinde olsa da ilk adımı cesaretle atmamı sağlayan ve aradan geçen 10 yılda desteğini her zaman hissettiğim çok kıymetli meslektaşım Mehmet Bezdan’a bir kez daha sizin aracılığınızla buradan çok teşekkür etmek istiyorum.

Arkhe Dergisi Sayı 25: Ölümle Dans: Antik Dünyada Gladyatörler

Arkhe Dergisi felsefe, sanat, edebiyat ve kültür gibi geniş bir yelpazede içerik sunuyor. Bu farklı alanları birleştiren bir dergi oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı?

Aslında bu saydığınız alanların hiçbirini birbirinden farklı ya da birbiriyle bağlantısız olarak düşünmüyorum. Bir sayıyı hazırlarken sayının konusunu her yönüyle ele almak, doğru ve eksiksiz aktarmak istediğimizde işin içine arkeoloji, sanat tarihi, antropoloji, mimarlık tarihi, felsefe hatta bazen coğrafya, jeoloji gibi daha sayamadığım pek çok alan dahil oluyor.

Arkhe Dergisi geçtiğimiz Ekim ayında 8. yılına girdi. Derginin yayın hayatına başladığı günden itibaren karşılaştığınız en büyük zorluklar neler oldu?

Dergi yayıncılığı söz konusu olduğunda elbette en büyük zorluk işin maliyeti. Özellikle arkeoloji, kültür, sanat gibi bir alanda yayıncılık yapıyorsanız bu işi sadece okurların desteğiyle sürdürebilmek bir noktadan sonra çok zor olabiliyor. Derginin ilk yıllarında bu anlamda ayakta kalabilmek oldukça zordu. Elbette maddi zorluklar dışında da iki aylık bir dergiyi yayına hazırlamak kolay bir iş değil. Çok zorlandığımız, ekipçe uyumadan, bıkmadan, usanmadan çalıştığımız zamanlar oldu. Sayı baskıdan çıkıp elinize geldiğinde, okurlardan olumlu dönüşler aldığınızda bütün zorluklar unutuluyor.

Dergi içeriklerinde özellikle kültürel miras ve sanat eserlerinin korunmasıyla ilgili çalışmalar üzerinde duruyorsunuz. İsrail, Dünya Miras Listesi’nde yer alan Lübnan’daki Baalbek antik kentinin yakınına bir hava saldırısı düzenledi. Yine çok yakın zamanda İŞİD’in Palmira ve Nimrud kentlerine saldırısı, ABD-Irak savaşında Irak Ulusal Müzesi’nin yağmalanması ve daha birçoğu. İnsan eliyle birebir bunlar olurken yine somut mirası tehdit eden iklim krizinin de kültürel mirası yok ediyor olması konusunda neler söylemek istersiniz?

Bu saydıklarınız yakın döneme ait hepsi birbirinden üzücü örnekler olsa da aslında tarih boyunca bizim yaşadığımız coğrafyada da olmak üzere ne yazık ki pek çok örneğini bildiğimiz olaylar. Savaşlar, yağmacılık, tarihi eser kaçakçılığı, definecilik, iklim krizi vb. sebeplerle tahrip olan, yok edilen kültürel mirasımız hem dergide hem sosyal medyada sık sık üzerinde durmaya önem verdiğimiz konular. Hangi coğrafyada bulunduğu, hangi uygarlığa ya da hangi inanca ait olduğu fark etmeksizin bütün bu eserlerin aslında insanlığın ortak mirası ve ortak hafızası olduğu görüşündeyim. Koruyamadığımız her bir eser ne yazık ki bu ortak hafızadan bir şeylerin daha silinip gitmesine sebep oluyor. Bu eserleri korumak adına bireysel olarak yapabileceklerimiz maalesef sınırlı. Uluslararası alanda daha ciddi koruma önlemleri alınması son derece önemli. 

Efes Antik Kenti

İzmir’in hemen her ilçesinde bir hatta pek çoğunda birden fazla kültür mirası bulunuyor

8 bin 500 yıllık tarihiyle İzmir, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve çok kültürlü bir yapıya sahip olmuştur. İzmir’de devam eden arkeolojik kazı çalışmaları hususunda antik kent ve höyüklerden 2024 yılına dair neler söylemek istersiniz?

Aslında yalnızca İzmir için değil bütün Anadolu coğrafyası için bunu söylemek mümkün. Arkeoloji ve kültürel miras söz konusu olduğunda pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış, oldukça zengin bir coğrafyada yaşıyoruz. Elbette bu kültürel mirasın ortaya çıkarılması, belgelenmesi ve korunması çok önemli. İzmir’de yürütülen hepsi birbirinden önemli arkeolojik kazılar ve yüzey araştırmaları var. Tarihin pek çok döneminde pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olması elbette oldukça önemli. Bugün İzmir’in hemen her ilçesinde bir hatta pek çoğunda birden fazla kültür mirası bulunuyor. Efes, Pergamon antik kentleri gibi dünya çapında bilinen ve çok fazla ziyaret edilen her birinin adını burada tek tek sayamayacağım daha pek çok kültürel mirasımız olduğu gibi ne yazık ki alandan olmayan insanların ismini bile duymamış olabileceğini düşündüğüm pek çok yer de var. İonia olarak bilinen bölgedeki pek çok yerleşim daha bilinir olmasına karşın bizim de geçtiğimiz yıl Arkhe’de “Antik Ege’nin Unutulmuş Yurdu: Aiolis” başlığıyla oldukça kapsamlı bir şeklide ele aldığımız Aiolis bölgesi yerleşimleri ne yazık ki yeterince bilinmiyor. Hatta bir kısmında güncel olarak yürütülen çalışmalar da bulunmuyor. Anadolu’nun kültürel mirası açısından İzmir oldukça önemli bir merkez. Bu mirasın ortaya çıkarılıp belgelenmesi kadar doğru şekilde tanıtılmasının da önemli olduğuna inanıyorum. Bizler elbette bu konuda elimizden geleni yapıyoruz. Ama neden daha fazlası olmasın?

Arkhe Dergisi Sayı 23: Ege’nin Unutulmuş Yurdu: Aiolis

Geçtiğimiz günlerde İzmir Kültür Sanat Fabrikası’nda bir söyleşi verdiniz. Türkiye’de kültür sanat yayıncılığının bugünkü durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

Yayıncılık hatta özellikle basılı anlamda yayıncılık oldukça zor bir iş. İşin kültür sanat yayıncılığı kısmı ise ülkemizde henüz yeterince yaygın olmadığını düşündüğüm bir konu. Bizden çok daha önce bu işe başlayan, yıllardır emek veren çok kıymetli yayınlar olmakla birlikte ne yazık ki bu alanda sayımız çok az. Dönemin getirdiği maddi manevi zorluklar sebebiyle de her geçen gün daha da azalıyoruz. Gönül ister ki bu alanda çok daha fazla yayın olsun, çok daha kaliteli içerikler üretme fırsatı bulunsun. Bir yönüyle de çok ciddi bir emek ve cesaret işi. Bugün bir kültür sanat yayınının uzun yıllar ayakta kalması ne yazık ki kolay bir iş değil. Ama bizden sonra gelecek genç meslektaşlarımızın yapacağı güzel işlerle ilgili de her zaman umudum var ve her zaman destek olmaya açığız.

Güncel toplumsal olaylar ve kültürel değişimler yayıncılık içeriklerine nasıl yansıyor? Yayıncıların toplumsal meselelere bakışı nasıl şekilleniyor?

İnsanların kültür sanata bakış açılarındaki değişiklik, zaman içerisinde değişen alışkanlıklar vb. konular elbette yayıncılığa da yansıyor. Hazırlanan yayınlar da buna göre şekilleniyor. Özellikle dijital dünyanın bu derece hayatımızın içinde olduğu bir dönemde hiçbir gelişmeyi ve değişimi göz ardı etmeden, hiçbir yeniliğin gerisinde kalmadan ilerlemek çok önemli. Bunun dışında zaman zaman o dönemde alana dair konu olan olaylar da yayınlarda yer buluyor. Örnek vermek gerekirse soru öncesinde söz ettiğimiz yok edilen kültürel miras, iklim krizi, şiddet vb. konular gündemde olduğunda o dönemdeki yayınların da konusunu oluşturabiliyor. 

Sosyal medya üzerinden yapılan kültürel içerik paylaşımları dergiler ve yayınevlerinin işlerini nasıl etkiliyor? Sosyal medyanın bu alandaki olumlu ve olumsuz yanları neler?

Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların dergileri ve yayınevlerini olumsuz etkilediğini düşünmüyorum. Aksine bizler de yaptığımız işleri sosyal medya aracılığıyla daha fazla insana ulaştırma fırsatı buluyoruz. Ancak doğru bilgi ve doğru kaynaklarla çok kaliteli içerikler paylaşan sosyal medya hesaplarının yanında ne yazık ki alana dair yanlış bilgiler paylaşan ve bu bilgilerin hızla yayılmasına sebep olan hesapların da azımsanmayacak kadar fazla. Sosyal medyada yayılan bu yanlış paylaşımları düzeltmek ve insanları doğru olana yönlendirmek bazen hiç kolay olmuyor. Bazen bu tür bilgileri hiçbir şekilde kaynağını araştırmadan bilinen ve çok takip edilen büyük gazetelerin, dergilerin sosyal medya hesapları da paylaşıyor. Geçtiğimiz aylarda Göbeklitepe’de devam eden kazıların durdurulduğuna dair bazı iddialar atıldı ortaya. Aylar geçti, kazı başkanının açıklamalarına rağmen sosyal medyada kazıların durdurulduğu konuşulmaya devam ediyor. Bu çok basit bir örnek tabii. Bunun yanında ciddi anlamda yalan yanlış paylaşılan bilgilerin ardı arkası kesilmiyor.

Kendisini daha fazla geliştirmek isteyen bir dergi editörü veya genel yayın yönetmeni olmak isteyen genç birisine neler söylemek istersiniz?

Editör olmak isteyen birine verebileceğim ilk tavsiye çok fazla okumak, yazmak, yerli ve yabancı pek çok yayın takip ediyor olmak ve elbette doğru insanları örnek alarak ilerlemek olabilir. Kendi adıma bu alanda iyi ki yapmışım dediğim en önemli şey doğru olduğuna inandığım insanı örnek alarak onun yolundan ilerlemeye çalışmak ve bu işi yapmaya devam ettiğim sürece sürekli olarak okumaktan, yazmaktan, alanımdaki yayınları takip etmekten hiç vazgeçmemek oldu. 8 yılı Arkhe Dergisi’nde olmak üzere 12 yıldır yayıncılık serüvenim devam ediyor. Bu süreçte her ay çıkan yayınları alıp incelemeye hep özen gösterdim. Hazırladığım eski yayınları dönüp tekrar tekrar gözden geçirmek, yazdığım eski yazıları okumak da ayrıca zaman içerisinde nasıl ilerlediğimi, doğrularımı, yanlışlarımı görmemde son derece etkili oluyor.

Fotoğraflar
Videolar
Yazar Profili
Osman Katmerci
Osman Katmerci

11 İçerik

2016 yılında Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde haber editörlüğü yaptı. Gazetecilik mesleğini, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Daire Başkanlığı’nda sürdürmektedir.

Yazar Profil Sayfası