Hazırlamak ve Tüketmek; Sinemada Mutfağın Anlatısı
Türkçede çok güzel bir söylem vardır; işin mutfağında olmak ya da işin mutfağından gelmek veya işi mutfağında öğrenmek. Hemen hemen çoğu iş için bu söylem kullanılırken, neden mutfak üzerinden bu alegoriyi kurarız?
Türkçede çok güzel bir söylem vardır; işin mutfağında olmak ya da işin mutfağından gelmek veya işi mutfağında öğrenmek. Yani bir işin perde arkasını bilmeyi, hangi iş olursa olsun onun yapım sürecinin içerisinde birebir bulunmayı ve en önemlisi o işin detaylarını bilmeyi işaret eder. Aynı zamanda o işin bütün zorluğunu, sıkıntısını ve nahoş yanlarını da tecrübe etmeyi anlatır. Hemen hemen çoğu iş için bu söylem kullanılırken, neden mutfak üzerinden bu alegoriyi kurarız? Çünkü mutfak, o zevkle ve iştahla tükettiğimiz yemeğin yapıldığı yerdir. Hazırlık sürecinin en sıkıntılı yerini işaret eder ve sonunda ortaya çıkan bir yemek vardır. İster bunu keyifle tüketelim, ister beğenmeyelim, ancak mutfak sürecinin sonunda tüketim gerçekleşir. Ve bu alegoriyi diğer işler üzerinde de kullandığımızda da, o sürecinin sonundaki tüketimi düşünürüz.
Mutfağın alegorisi; Zengin Mutfağı

Bir filmi izlemek onu tüketmekse, onu hazırlamak da o işin mutfağıdır. Sinema ise bu deyimle hem mecazi hem de gerçek bir bağ kurar. Yemeği ya da mutfağı başrolüne koymuş bir filmde hem gerçek anlamdaki mutfağı ve bir yemek hazırlanışını görebilir, hem de onu perdeye aktaran film ekibinin mecazi anlamdaki “mutfağında” hazırlanan bir filmi görebiliriz. Hatta bunu daha da öteye taşırsak, Brecht estetiğini kullanarak anlatıyı yabancılaştıran bir film bunu çok daha keskin bir şekilde anlatabilir. Bu konudaki en başarılı örnek yine Brecht estetiği ile yazılmış tiyatro eserinin sinemaya uyarlaması olan Başar Sabuncu’nun yönettiği Zengin Mutfağı’dır. Filmin başında telaşla koşuşturan Şener Şen’in oynadığı Lütfü usta, kamerayı görünce duraksar ve hikayesini birebir kameraya anlatmaya başlayarak bizi yani izleyiciyi mutfağına davet eder. Zengin iş adamı Kerim Bey’in mutfağında aşçılık yapan Lütfü Usta’nın hikayesini anlatan film, bir yemekten çok dönemin Türkiye’sinin politik ve toplumsal atmosferini yansıtır. Mutfak aynı zamanda bir tüketimin de alegorik anlatısı olur. Filmdeki karakterlerin hazırlanan yemeği tüketmesi gibi izleyici de büyük bir iştahla o filmi tüketir. Yine Zengin Mutfağı bakarsak, bize dönemin politik ve toplumsal yapısını bir yemek gibi hazırlayarak izleyicinin önüne koyar. Filmde gerçek bir mutfak olsa da, mecazi anlamdaki mutfak Türkiye’dir, ve aslında Türk izleyicisi o işin mutfağından gelir.
Bu alegorik bağlantıyı ve örneği bir kenarı bırakırsak, mutfak nasıl bir anlatı yaratabilir ve sinema bu anlatıyı nasıl şekillendirebilir?
Hazırlamak: Boş Bir Tuval Olarak Mutfak
Mutfağın fiziksel ve pratiksel özünü ele alırsak, sinema için muazzam bir drama kaynağıdır. Örneğin bir restoran mutfağı bize yüksek tempolu bir iş ortamı, dar alan ve birbiriyle çatışan şefler sunar. Bu drama için bolca alan yaratacaktır. Ancak bir restoran mutfağının tam anlamı ile kapalı bir alan olması, onu mükemmel bir metafora dönüştürür. Bir şef üzerinden iş ve yaşam mücadelesini anlatmak isterseniz, mutfak anlatınızı güçlendirir. Tıpkı 2022 yapımı Disney Plus’ta yayınlanan Bear dizisi ya da Philip Barantini’nin 2021 yapımı Boiling Point filmi gibi. İki örneğe de baktığımızda dar alana kısılmış şefler arasında bolca çatışma, iş ve yaşam üzerine çözülemeyen düğümler, yüksek gerilim ve bolca drama görürüz. Özellikle Boiling Point’in kurduğu dünya, plan sekans çekimiyle tam anlamıyla kapalı bir kutu yaratır. Birden fazla karakterin restoran dünyası içerisinde birbiriyle ve farklı farklı müşterilerle çatışması, yüksek tempolu, klostrofobik ve boğucu ama sonra derece güçlü bir atmosfer yaratır. Senaryonun karakterler üzerinde işlenişi oldukça başarılıdır. Zira bir iş ortamı olan mutfak ve o iş ortamında çalışan insanlar, sorunlarını bir şekilde çözme yoluna gider. Öte yandan filmin yönetmeni Barantini de ufak detaylara önem vererek, anlatıyı olabildiğinde organik hale getirir.

Mutfağın bu yönünü bir yana koyarsak, birbirleriyle anlaşamayan ama aralarında romantik bir bağ oluşmasını istediğimiz bir çift oluşturmak istersek mutfak bize nasıl yardımcı olur? Bunun için belki de en güzel örnek bir dönem yayınlanmış yine Şener Şen ve Türkan Şoray’ın başrolünü oynadığı İkinci Bahar dizisi olur. Yine 2007 yapımı No Reservations (Aşk Tarifi) ve son dönemde büyük beğeni toplayan 2023 yapımı Taste of Things filmi buna örnektir. Bir başka açıdan bakarsak, son dönemde ses getirmiş 2022 yapımı The Menu filmi de mutfağı kullanarak korku ve gerilim yaratmayı başarır. Kısacası mutfak, form olarak bir yönetmenin her türden resim yapabileceği boş bir tuvaldir.

Tüketmek: Bir Anlatı Aracı Olarak Yemek
Mutfakta yemeği hazırlarız ve bunu tüketmek için yaparız. En başta söylediğimiz “işin mutfağından gelmek” de dediğimiz gibi bir tüketimi işaret eder. Tıpkı mutfak gibi, o mutfaktan çıkan şeyi nasıl tükettiğimiz de birçok doneyi bize verir. Bir yemeği nasıl yediğimiz, neleri sevdiğimiz gibi şeyler bir insanı tanımamız üzerine bizlere ipuçları verir. Bu yüzden ilk buluşmada yemeğe çıkarılır, ya da bir iş anlaşması için pahalı bir restoranda yemek masasına oturulur. Film anlatısı içerisinde de karakterleri tanımamız açısında ve tüketilen yiyeceğin içinde bulunduğu bağlam açısından önemlidir.

Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü filminde Gondor kralı Denethor tek oğlu Faramir’i kesin bir ölüme yolladığında yediği ufak bir domates, onun ağzında kanlı, vahşi bir şeye dönüşür. Ya da Otomatik Portakal'da süt gibi masumlukla özdeşmiş bir içecek, vandallığın ve kötülüğün simgesine dönüşebilir. Yine Jûzô Itami’nin Tampopo filmindeki meşhur öpüşme sahnesinde yumurta erotikliğe katkı sağlar.
Yiyeceğin dönüşümü bir yana, karakter de yemek esnasında bize bir çok şey anlatabilir. Özellikle Tarantino bunu çok sık kullanır. Rezarvuar köpeklerinin açılış sahnesi bir yemek masasıdır ve bahşiş üzerine konuşmada karakterleri tanırız. Yine Pulp Fiction’da Jules ve Vincent’in ev bastıkları sahnede, aşırı gergin bir ortamda Big Kahuna Burger yemeleri o karakterlerin rahatlığını bize sunar. Yine Soysuzlar Çetesi filminde Nazi subayı Hans Landa’nın yediği Strudel tatlısını övmesine karşın yarım bırakarak üzerinde sigara söndürmesi de bize çok şey anlatır.

Bütün bu örneklerle beraber, izleyici de tükettiği, beğendiği veya beğenmediği filmlere göre kendisi hakkında ipuçları verir. Pazarlama stratejilerinin de temelini oluşturarak dolaylı yoldan işin mutfağına katkıda bulunur.