Kadın Kütüphanesine Kısa Bir Bakış

Kütüphane haftasına özel, kütüphanelerde özellikle kadınların konumuna değinen inceleme yazısı.

Melis Marangoz 18 Mayıs 2022

Kadın Kütüphanesine Kısa Bir Bakış

Kütüphane kelimesi Fars-Arap ‘’kütüb’’ kökeninden gelmiş, ‘’kitapların evi’’ anlamını barındırmaktadır. Etimolojik olarak batı dillerine bakıldığında da benzer şekilde ‘bibliothek’ kelimesi de yine ‘’kitapların saklandığı yer’’  anlamından türemiştir. Evrensel olarak kitapların korunması, saklanması ve depolanması gibi anlamları barındıran ‘kütüphane’ kavramı her ne olursa olsun günümüzde gelenekselliğini de koruyarak yeni çağa da kendi içinde ayak uydurmayı başarmıştır. Eski çağlara dayanan arşivcilik ve kütüphanecilik, 21.yüzyılda şekil değiştirmiş olsa da kentlere ait kütüphaneler o kentin belleği, hafızası, üretim sahnesi ve aktarım alanlarıdır. 

Bu alanların bir kısmı günümüzde sanal ortamlara taşınsa bile ulaşılabilir olması, evrensel olması, kaynak oluşturması ve herkesin deneyimine hitap ediyor olması nesillerden nesillere aktarımı için oldukça önemlidir. 

Bir haftanın özel olması elbette önemli, kütüphanecilik apayrı bir dünyayken, bir de onun içerisine girip katmanlarına bakınca Türkiye tarihindeki ‘’kadın’’a dair her bilgiye erişebilmemizi sağlayan Kadın Eserleri Kütüphanesi’nden bahsetmemek olmazdı. Bu kütüphane bir çok kadının özverisiyle 14 Nisan 1990 yılında İstanbul’da kuruldu. Kadının her alanda olduğu gibi tarih ve kültür alanında da özne olarak eksikliği, kadın eserlerinin görünürlük kazandırılmasıyla kadın hareketinin kapsayıcılığı açısından politik bir eylemdir demek mümkün. Bu hazineler, toplumsal yapıyı her yönüyle incelememize olanak sunarak, bilgilerin doğru aktarımı için gerek akademik gerekse sosyo-kültürel anlamda geniş bir kaynak oluşturmaktadır.    

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, kuruluş senedinde de belirtildiği gibi “Kadınların geçmişini iyi tanımak, bu bilgileri araştırmacılara derli toplu bir şekilde sunmak ve bugünün yazılı belgelerini gelecek nesiller için saklamak” amacıyla, Aslı Davaz, Füsun Akatlı, Füsun Ertuğ-Yaraş, Jale Baysal ve Şirin Tekeli tarafından kuruldu. Günümüze kadar korunarak devam ettirilmesi de yüzlerce kişinin gönüllü çabaları sayesinde olmuştur. 

Kadınların tarihteki görünmezliğini ortadan kaldırmak, bugünün ve geleceğin araştırmaları için bilgileri derlemek, güncel yazılı belgeleri de gelecek nesiller için saklamak amacıyla kurulan Türkiye’nin ilk ve tek Kadın Eserleri Kütüphanesi, kadına dair her şeyi barındırma ilkesiyle bünyesinde 16 farklı koleksiyona da ev sahipliği yapmaktadır. Yaklaşık 15 bin kadın konulu kitap ve çeşitli süreli yayınlara da ulaşmak mümkün.  Türkiye tarihinde Osmanlı döneminde, öncesinde ve Cumhuriyet döneminde kadın hareketiyle ilgili bilgi ve belge eksikliğinin görülmesi ve feminist bakış açısıyla araştırılması ihtiyacı, kadın merkezli arşivciliğin önemini de Kadın Eserleri Kütüphanesinin kurulmasıyla gündeme getirmektedir. 

Kütüphane kelimesinin içeriğine dönmek gerekirse, tarihsel boyutta bir şeyin saklanması gizlilik ilkesi olarak değil, tarihsel aktarım boyutunda büyük önem taşımaktadır. Bir nesnenin saklanması durumu onun özel olduğuna işaret ederken, zamanı geldiğinde paylaşılması ve tek taraflı olarak değil bir çok kişi için alan açmaktadır. Açılan bu alan içinde kütüphanecilik ve arşivciliğin bir eğitim kurumunda bölüm olarak açılmasında önemli rolü olan Jale Baysal, kütüphanecilik alanında ilk kadın profesör ünvanını almıştır. 

Kütüphaneciliğe büyük katkılar sağlayan Jale Baysal, Türkiye’de kütüphane ilgili görüşlerini meslek hayatının sonlarında şu şekilde dile getirmiş ; 

“Kütüphaneciliğimin son yıllarına doğru, çok karamsar bir düşünce beni sık sık yoklar oldu: Türkiye’de bütün kitaplıkları bir gün için kapatsak ne olur? Kim ne kadar zarar eder? Bu zararı ölçebilsek ne buluruz? Adını anmaya değecek bir yer tutar mı? Toplumla bütünleşmemiş, tam bir anlaşma kuramamış bu ölü kurumları, yaşayan aranan, iş gören, vazgeçilmez toplum kurumlarına dönüştürmek gerekiyor…”

Baysal’ın bu sözleri, kütüphaneciliğin kurulma sürecinin sancılı olmasının yanı sıra oluşturulan ve oluşturulmaya çalışan milli servetin nasıl korunacağına, aktarılacağına ve toplumla nasıl bütünleştirileceğiyle ilgili endişeleri de vurgulamaktadır. Yine aynı şekilde çevre faktöründen kaynaklı bakış açılarının zorlayıcı olabileceğini de çıkarmak mümkün. 

“bir arşivin ya da bir belgenin toplumu değiştirme ve dönüştürme potansiyeli kataloglama metni ve yöntemine bağlıdır”

Ortaya konulan mesleki eserler, birincil kaynaklar, elektronik kaynaklar v.b. gibi sınırsız arşive erişim imkanı sağlayan kütüphaneler, tüm toplumlarca teşvik edilmesi ve kültürünün devam ettirilmesi gereken miraslardır. Çünkü Arthur Schopenhauer’un dediği gibi ‘’Kütüphaneler insanlığın tek güvenilir ve kalıcı olan belleğidir.’’ 

 

http://kadineserleri.org/

 

 

Fotoğraflar
Videolar