Kentler, Kasabalar, Köyler: Kütüphaneler, Kitaplıklar, Kitaplar

Konuk editörlüğünü Günseli Baki’nin üstlendiği “Kent ve Sanat” dosyası, Ali Taptık’ın “Kentler, Kasabalar, Köyler: Kütüphaneler, Kitaplıklar, Kitaplar” isimli kitap inceleme yazısıyla sona eriyor. Kitaplığını kasabaya, kütüphaneleri ise kentlere benzeten Taptık, kentlere dair farklı ölçeklerdeki fotoğrafçı ve sanatçı kitapları üzerine düşünüyor.

İzmir.Art 5 Mayıs 2023

Kentler, Kasabalar, Köyler: Kütüphaneler, Kitaplıklar, Kitaplar

Ali Taptık

Mütevazı kütüphaneler ve şahsi kitaplıklar, köylere, kasabalara; büyük kütüphaneler ve arşivler ise kentlere, metropollere benziyor. Kent üzerine sanatçı kitapları, fotoğraf kitapları ya da mimari kitaplar kütüphanemde özel bir yerde değil. Tematik ya da alfabetik ertesi gün unutacağım her düzene karşıyım; bizim kasabada kaybolmak bu yüzden kolay. Çünkü bu kasaba bir süre önce ikiye ayrıldı: Ofis ve ev arasında sürekli bir trafik var, kitaplar sürekli oradan oraya göçüyorlar. Fotoğraf ve sanat kitapları ofise doğru taşınırken, diğer karton kapaklılar evsizler; iki mekân arasında sıklıkla da paltolardan birinin cebinde yaşıyorlar. Bu kentlere kasabalara baktığımda belli boşluklar seçebiliyorum; sanki bir yıkım ya da felaketin silinmiş izlerini hayaletlerde görmek gibi… Bir kentin neredeyse tamamen yok olduğu günlerde Jalal Toufic’in tezini hatırlıyorum. Ardından sayısız felaketler ışığında parçalanmış tarihi ve küskün aktörleri. Bu kasaba da kendi felaketlerini gördü. 

Bu metni kent ve (sanatçı) kitap(ları) üzerine yazmak için yola çıktığımda, hakkıyla bir araştırma yapmadan ortaya belli savlar atmaktan çekindiğimi itiraf etmem lazım. Yine de hava yol durumuna bakmadan, kayıt dışı bir göçmen gibi başka bir şehre seyahat etmeye çalıştım. Bunun nedeni arşivlerini tutacak kurumların olmadığı, yıkım ve travmanın sürekliliğinin getirdiği amnezik toplumda böyle izinsiz ya da ehliyetsiz yazıların bir işe yaradığına dair inancım. Çeşitli kurumlar görevini yapmazken vatandaşa da elinden geleni yapmak düşüyor. Sanatçı kitapları ve fotoğraf kitaplarını ayrı ayrı değerlendirmek bir alışkanlıktır. Bunun haklı ve haksız bulduğum birçok nedeni üzerine farklı yerlerde konuştum. Kitaba kitap, binaya bina demek, tanımlarla takıntılı disiplinlerin göz ardı ettiklerini görmek ve göstermek için iyi bir fırsat gibi geliyor. Bu yüzden fazlasıyla fotoğraf, sonra sanat kitapları üzerinden Türkiye’deki üretime bakacağım, üretim ve eleştiriyi iç içe yapmak zorunda kalan bir sanatçı-yayıncı olarak.

Kronolojik gideceksem fotoğraf kitaplarında işim kolay: 1893 tarihli “Kostüm” ya da “Usul" mihenk taşları. Ahmet Ersoy başta olmak üzere, Dünya sergileri için bir resmi temsil olarak değerlendirilebilecek bu üretimler üzerine kaynak bulmak oldukça kolay, geç dönem Osmanlı entelektüel ortamının önemli isimlerini bir araya getirecek bu üretimlerin, hem orijinallerini hem de basım versiyonlarını bulmak da. Cumhuriyet Dönemi'ne gelindiğinde işler zorlaşıyor. Uğur Tanyeli “Türkiye Görsellik Tarihi’ne Giriş” 1 isimli kitabında, görsel kültür ve kamusal alanda var olan kentli bireyi birlikte irdeler. Her ne kadar bir cami minaresine çıksa da sokaklarda gezen birine bakıyoruz Suat Tenik’in fotoğraflarında ve 1938 için özenli bir matbu üretim olduğu görürüz. Suat Tenik’in gezintisinde uğradığı mekânlar günümüz İstanbul resminin hala önemli parçaları. Foto Tenik 1938 tarihli bu yayından sonra başka bir adresi bulmak ise zor. Sanki kentin burasında bir boşluk var. Önümüzde birçok arşiv ya birer define gibi kâşiflerini bekliyor ya da çoktan yitip gittiler. "Başka kitap olarak ne arayabilirim acaba?" diye düşünüyorum. Faik Şenol bir albüm yapmış mıdır? Selahattin Giz’in benzeri bir defteri var mıdır? 1945 -1980 arası Türkiye’de fotografik üretim üzerine kaynak bulamamamın nedeni tembellik mi? Yoksa Arif Aşçı’nın “Cumhuriyet fotoğrafı pek sevmedi”2 önermesi doğru mu?

İstanbul - Suat Tenik, 1938. F: Beyza Bayrak, Onagöre

Sanat ve sanatçı kitaplarına bakacaksak; İsmail Saray’ın kitaplarında, Koridor ekibinin üretimlerinde, Erkmen’in editöryal katkılarıyla yapılmış deneysel yayımlarında ya da Faruk Ulay ve YKY’den çıkan farklı sanat kitaplarında kent ya da kentliliği mesele etmiş sanatçı kitabı bulamadım. Hâlbuki dünyada sanatçı kitaplarının belki de ikinci yükselişi olarak görülebilecek Ed Ruscha’nın teksir makinesi ile çoğaltılmış kitaplarının döneminde fotoğrafla, fotoğrafçılarla başka bir iletişim halinde bir üretimde yapılı çevreyi mesele edinen birçok iş bulmak mümkün. Yüksel Arslan’ın artureleri de başka bir grup iş olarak konumlanabilir ama hak ettikleri formu bulamış gibiler benim için hep. Yine sanatçı kitaplarının doldurmasını umduğum boşluklar da hala oldukça boş3. Aynı tarihlerde bir yürüyüş gözüme çarpıyor; Cengiz Çekil’in 1979 tarihli “Görsel Parkurları”nı hatırlıyorum. Kitap ve defterlerle çalışmalarını bildiğimden, bu iş ve SALT’daki sergilenişi üzerine düşünüyorum. Öyle doğrusal bir sıra ile dizilmiş fotoğraflar. Acaba bu kitapların olmamasının bir nedeni de, tıpkı şimdi krizin etkisiyle yaşadığımız gibi bağımsız ve görsel anlamda kaliteli bir neşriyat üretiminin imkânsızlığından mı? Bundan yıllar sonra bulacağım sivil imge, İstanbul’un önemli yazarlarından biri John Freely’nin 1974 tarihli  “Stamboul Sketches” adlı çalışmasında Sedat Pakay’ın fotoğraflarını içeriyor. Suat Tenik’in İstanbul’undan farklı bir yere bakmıyoruz, sadece biraz daha endişesiz bir fotoğrafçı söz konusu. Aslında belki de ikonlaşmış İstanbul imgelerine samimi yaklaşımlar desek daha doğru olur. Pakay, o zaman 29 yaşında. O dönemden başka İstanbul kitapları mı? Yardımlarınızı bekliyorum. 

Doksanlar ve sonunun önemli kitaplarından biri de “Biz”. Süreya Yılmaz Dernek ve Ergün Turan’ın çalışmasının editörü Serdar Erener. Özellikle 1960-1990 tarihleri arasında İstanbul üzerine sanat neşriyatı bulmak kolay değil. Kemal Cengizkan ve Dora Günel’in “Samatya” kitabı, sosyolojik ve görsel araştırmayı bir araya getirdikleri için önemli. Yayıncı tarafım, tüm bu yayınları bir silkelenip yeniden elden geçirerek içinde bulunduğumuz kent ve kırsal gibi ikiliklerin işlevsiz kaldığı yeni paradigma için tekrar yayınlamayı arzuluyor.

İçkalpakçı Çıkmazı: Bir Sokağın Monografisi - Kemal Cengizkan, Dora Günel, 2002. F: Ali Taptık / Onagöre

Sanatçı kitaplarında da anılması gereken bir kaç isim var. Oda Projesi ve yayınları bu dönemin önemli bir temsilcisi. Annex’ler bir sanatçı neşriyatı olarak fanzin formunda ve çeşitli sergi ve yayın gibi okazyonlara ek olacak şekilde çıkarılıyordu. Yedikule Bostanları yıkım ile gündeme gelmeden önce İstanbul ve kentsel tarım olasılıklarına odaklanılmıştı. Sinan Logie ve Melek Aksoy’un Istanbul Gardens ya da Christoph Schaefer tarafından bienal için üretilmiş bostan gazetesinin nasıl bir etkisi olduğunu da zaman gösterecek. 

Bunlardan Selin Kacagöncü’nün “Güzergâh”ı bunlardan bir tanesi... Sanatçının pek de keyifle yapmadığını hissettiğim bir otobüs yolculuğu boyunca tuttuğu bir sismograf. Benim kütüphanemde, kent yaşantısının bir izi olarak sık sık elime aldığım bir parçası. Bir başkası ise Sevgi Ortaç’ın fotoğrafları ve derlemesiyle oluşmuş ve 1500 yıllık kara surlarına bakan çalışması: “Baş Aşağı Anıt”. Türkçe ve İngilizce iki farklı versiyon olarak yayınlanan bu kitabı, bir fotoğrafçının derlediği bir kent kitabı olarak mı; bir sanatçı/yayıncının derlemesi mi yoksa bütünsel olarak bakıp janralar ötesi bir kitap olarak mı görmeliyim? Bu sorunun cevabıyla ilgilenmiyorum. Başka bir seri Engin Gerçek’in yine Tanyeli, Nalça ve Erkmen editörlüğünde ve Tanyeli ile ortak müellifi olan “İstanbul'da Mekan Mahremiyetinin İhlali ve Teşhiri: Gerilimli Bir Tarihçe ve 41 Fotoğraf” ve Garanti Galeri’nin keşke bir kitap değil bir web sitesi olarak kalsa diyeceğim “Tracing Istanbul (from the air)” kitapları son 20 senenin kritik üretimlerinden. Tabi,  İstanbul ya da İzmir’de ya da Ankara’dan metropol hikâyeleri bolca var. Sabit Kalfagil gibi ustaların albümleri de önemli dokümanlar; lakin bir kitap olarak beni heyecanlandırmıyorlar.

Baş Aşağı Anıt - Sevgi Ortaç, 2010. F: Beyza Bayrak, Onagöre

Son yirmi senedeki İstanbul imgesi olması gerektiği gibi: çok parçalı, birbiriyle çelişen, sıklıkla bıçkın ve arsız, yer yer oturaklı, biraz kendinden fazla emin… Otobiyografik hikâyelerin arka planı olarak gezdiğimiz mahalleler birbirine benziyor. Ona göre olarak Tefrika Istanbul serisinin amaçlarından biri, İstanbul’da sokakta, her kentli gibi sürekli, devamlı var olan fotoğrafçılara bakmaktı. Bu tarihlerde anılması gereken işlerden biri Cemre Yeşil ve “Maria Sturm’un For Bird’s Sake”  adlı kitabı. Bu çalışma yakın zamanda bir web sitesi olarak da sunuldu.

Atmeydanı’nda başlayıp Atmeydanı’nda bitirmek istemiştim. “Agora”, Serkan Taycan’ın bir kitabı: Karadayılar tasarımı ile basit fikirler, Taycan’ın büyük format fotoğrafları sayfalara doğranıyor. Bu kitabın metni de bana düşmüştü.  Ben de onu, bir bibliyografya etrafında hayal ettiğim diyaloglar olarak kurgulamıştım. Ödüllü Agora hakkında ne mi düşünüyorum: mecralar arası dönüştüren, yani bir sergiyi ya da bir baskıyı bir kitapta ifade etmeye çalışan trans-üretimler üzerine düşünmeliyiz. Pencerelere bölünmüş Taksim Meydanı bize yeni bir şey söylüyor mu? Ya da geriye nasıl bir tortu bırakma şansı var? Kitapların tamamı yayınlansaydı belki ama… Göreceğiz.

Agora - Serkan Taycan, 2017. F: Beyza Bayrak, Onagöre

Bu yazı, mahçup olacağım miktarda gecikti. Sabahları evden ofise geldiğimde, üç arkadaşın üzerinden atlıyorum; apartman içeride uyumalarına izin vermiyor; biz yayınevi olarak uğraştık ama zaten tahliye ediliyoruz. Mesele değil; her gün aynı parkuru yürüyoruz. Konfeksiyon ticaretinin kent merkezindeki en acayip mekanı Meşrutiyet Mahallesi’nde yürüdükçe aynı yolu her gün… Körleştiğimi biliyorum; benzer yazılar da yazarı körleştiriyor. Yine de düşünüyorum; bu yollarda kimse yok mu yani? Yazıyı bitirirken bile birçok yarım kalmış iş aklıma geliyor.

Dipnotlar:

1) Başında bahsettiğim Uğur Tanyeli kitabının siyam ikizi ise benim bir kitabım İstanbul’u Resmetmek, Kaza ve Kader ve Şaşılacak bir şey yok gibi kent hikayelerimden canlıları çıkartarak mekanına bakıyor. 

2) Bu söyleşi Radikal gazetesi arşivi ile internetten yok olmuş gözüküyor. Sürekli tehdit altındaki İnternet Arşivi’nden bulabildim. 

3) Türkiye’de sanatçı kitaplarının detaylı bir tarihi için Yavuz Parlar’ın yüksek lisans tezine bakılabilir. 

 

 

ALİ TAPTIK 

Ali Taptık (1983, İstanbul) sanatçı, mimar, yayıncı. Kent ve tekstil üretimi etkileşimi üzerine İTÜ Mimari Tasarım programındaki doktora çalışmasını yedi senenin ardından ideolojik nedenlerle terk etti. Sanat ve yayımcılık çalışmaları, kentsel peyzaj ve mimarinin temsili, birey ve kent arasındaki ilişki, edebiyat görsellik ilişkisi gibi konulara odaklanıyor. Kaza ve Kader (Filigranes Editions, 2009); İstanbul’u Resmetmek - Türkiye’nin Görsellik Tarihine Giriş (Prof. Dr. Uğur Tanyeli’nin iş birliğiyle; Akın Nalça Kitapları, 2010), There are no failed experiments (Atelier de Visu, 2012) ve Nothing Surprising (Marraine Ginette, 2015) isimli kitapları bulunuyor. Çalışmaları SALT (İstanbul), MAXXI (Roma), Ashkal Alwan (Beyrut) ve Venedik Mimarlık Bienali’nin de aralarında yer aldığı bir çok kurumda sergilendi. Taptık aynı zamanda, bağımsız sanatçı kitaplarının dağıtımı üzerine çalışan Bandrolsüz kolektifinin kurucularından ve kurucusu olduğu tasarım ve yayıncılık alanında aktif Onagöre’yi yürütüyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fotoğraflar
Videolar