Louvre Sustuğunda

Louvre Müzesi’nde güpegündüz çalınan Fransız Kraliyet mücevherleri, sadece Fransa’yı değil, tüm sanat dünyasını şok etti. Peki, dünyanın en korunaklı kurumlarından biri, okyanusları aşan lazer sistemleri yerine basit bir pencere kırılarak nasıl soyulabilir? Yaşar Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük, Notre Dame’ı yakan "anlamsız kod"dan British Museum’daki iç tehditlere uzanan bir dizi vakayı inceleyerek, bu felaketlerin ardındaki ortak noktayı araştırıyor. En pahalı teknolojiler dahi, motivasyonu düşük veya yetersiz eğitimli bir personel karşısında ne kadar aciz kalabilir? Müzelerin "Turizm Canavarı" baskısı altında, asli görevi olan korumayı ne ölçüde ihmal ettiğini sorgulayan bu yazı, hırsızlıkların Batı'nın kültürel güvenlik anlayışındaki daha derin bir uyuşukluğun ve öncelik kaymasının sembolü olup olmadığını tartışmaya açıyor.

Rıdvan Gölcük 22 Ekim 2025

Louvre Neden Soyuldu?

Geçtiğimiz günlerde dünya, sanatın kalbine saplanmış bir hançerin haberiyle sarsıldı: Louvre Müzesi soyulmuştu. Olay, 19 Ekim Pazar günü, üstelik gece yarısı değil, gündüz saatlerinde gerçekleşti. Fransa İçişleri Bakanlığı'nın yaptığı şok edici açıklamaya göre, yerel saatle 09.30 civarında bir grup kişi, kırdıkları bir pencereden Fransız Kraliyet mücevherlerinin sergilendiği ünlü Apollo Galerisi'ne girdi. Çoğu 19. yüzyıldan ve Napolyon ile yeğeni III. Napolyon dönemine ait, Fransa'nın ulusal gururunun sembolü olan paha biçilmez eserler adeta buharlaştı. Soygunun 'nasıl' olduğu ise en az neyin çalındığı kadar sarsıcıydı: İlk raporlara göre, hırsızlar fark edilmemiş, alarmlar çalmış olsa bile bu uyarılara zamanında veya yeterli bir müdahale olmamıştı.

Haber manşetlere düştüğü andan itibaren, telefon ekranlarımızda ve kahve sohbetlerimizde sayısız komplo teorisi filizlendi. İmkânsız denilen gerçekleşmiş; pazar sabahı, müzenin en değerli varlıklarının bulunduğu bir galeriye girilmişti. Peki ya bu soygun, okyanusları aşan, lazerleri atlatan, teknoloji harikası bir planın değil de bir dizi basit, insani ve sistemik hatanın ürünü ise? Louvre'da ne olduğunu, o alarmlar çalarken neden zamanında müdahale edilmediğini anlamak için, zamanda birkaç yıl geriye gitmeli ve alevlerin Paris'in gökyüzünü kızıla boyadığı o trajik güne, Notre Dame Katedrali'nin neden yandığına bakmalıyız.

Bir Yangın, Bir Kod ve İhmalin Anatomisi: Notre Dame Dersi

15 Nisan 2019'da insanlığın ortak mirası Notre Dame Katedrali alevler içinde kaldığında, sebep olarak karmaşık bir komplo ya da terör saldırısı arandı. Ancak gerçek, çok daha basit ve bir o kadar da korkutucuydu. Sorun, katedralin yangın alarm sisteminin tasarımındaydı. Yangın uyarısı veren sistem, sorunun yerini net bir şekilde belirtmek yerine kimsenin anlamadığı ZDA-110-3-15-1 kodunu üretti: 2. kulede yangın var.

Bu anlamsız kodla baş başa kalan deneyimsiz güvenlik görevlisi, ne yapacağını bilemedi. Kodun hangi çatı katını, hangi bölümü işaret ettiğine dair en ufak bir fikri yoktu. Panik içinde, değerli dakikaları yanlış yeri kontrol ederek harcadı. Olay yerine gelen amiriyle beraber doğru yeri bulmaları tam yirmi dakika sürdü. Yirmi dakika... Ahşap bir çatıda alevlerin bir cehenneme dönüşmesi için fazlasıyla yeterli bir süre. Sonuç: Milyarlarca euroluk hasar, paha biçilmez bir anıtın yok oluşu ve Fransa'nın imajında derin bir yara. Oldukça maliyetli güvenlik sistemi, bir görevlinin anlayamadığı kötü tasarlanmış bir kod yüzünden çöp olmuştu. Bu olay bize en pahalı teknolojinin bile, iyi eğitilmiş, dikkatli, olayları anlayabilen insan faktörü karşısında ne kadar aciz kalabileceğinin en acı dersiydi.

İçerideki Düşman: British Museum ve eBay Skandalı

Eğer Notre Dame dışarıdan gelen bir tehdide karşı sistemin içten çöküşü ise, British Museum skandalı kalenin bizzat içten nasıl çürüyebileceğinin kanıtıdır. Yıllar boyunca, müzenin kıdemli bir küratörü olan Dr. Peter Higgs, depolardaki, kayıtlara henüz geçirilmemiş veya unutulmuş olanlar da dahil, paha biçilemez binlerce eseri sistematik şekilde çalarak eBay üzerinden komik rakamlara sattı. Bu durum yıllarca fark edilmedi. Nasıl olur da dünyanın en prestijli kurumlarından birinde, bir personel envanterden eserleri tek tek eksiltebilir ve kimsenin ruhu duymaz? Cevap yine basitlikte gizli: Aşırı güven, yetersiz iç denetim ve bir kurumun kendi personeline karşı "kötü niyet" senaryosunu çalıştırmaktaki isteksizliği. Güvenlik kameraları kapılara odaklanırken, en büyük tehdit koridorlarda yürüyor, personel kartıyla depolara giriyordu. Bu olay, güvenliğin sadece dışarıdan gelecek saldırılara karşı değil, aynı zamanda içeriden kaynaklanabilecek sızıntılara karşı da ne kadar katmanlı olması gerektiğini gösterdi.

Pandeminin Hayaletleri: Avrupa Müzelerinde Soygun Dalgası

Pandemi dönemine geri dönelim. Müzeler için sessiz bir felaketti. Ziyaretçiler evlerine kapandığında, müzelerin koridorları boşaldı, güvenlik personeli sayısı azaltıldı ve bütçeler kısıldı. Bu durum, hırsızlar için eşsiz bir fırsat penceresi yarattı.

Hollanda: Singer Laren Müzesinden Van Gogh'un "İlkbaharda Papaz Evi Bahçesi" adlı tablosu, müzenin kapalı olduğu bir gece çalındı. Birkaç ay sonra, Frans Hals'ın bir eseri başka bir müzeden aynı yöntemle götürüldü.

Vincent van Gogh - İlkbaharda Nuenen'deki Papaz Evi Bahçesi - 1884

Almanya: Pandemiden hemen önce yaşanan ancak aynı zihniyeti yansıtan Dresden Yeşil Kasa (Grünes Gewölbe) soygunu, modern tarihin en büyük sanat hırsızlıklarından biriydi. Hırsızlar, yakındaki bir elektrik trafosunu ateşe vererek müzenin alarm ve aydınlatma sistemini devre dışı bırakmış, demir parmaklıkları keserek paha biçilmez mücevherleri çalmışlardı.

Bu olaylar, pandemiyle birlikte gelen güvenlik zafiyetinin ve personel eksikliğinin ne denli tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini ortaya koydu. Müzeler, adeta savunmasız birer hazine sandığına dönüşmüştü.

Louvre Soygunu: Alarm Çalıyor Ama Duyan Yok

Ve böylece Louvre'a geliyoruz. Soygunun pazar sabahı 09:30'da gerçekleşmesi, detayların kendisinden bile daha şok edici. İlk raporlara göre çalan bir alarm var... Ancak müdahale yok. Belki de bu ilk değildi. Belki de eskiyen sensörler, havalandırma sistemindeki bir aksaklık veya basit bir teknik arıza yüzünden son haftalarda defalarca yanlış alarm çalmıştı. "Alarm yorgunluğu" olarak bilinen bu durum, güvenlik personelinin gerçek bir tehdide karşı duyarsızlaşmasına, "yine bozuk sensördür" diyerek tepki süresinin ölümcül derecede yavaşlamasına neden olur.

Hırsızların hedefinin Apollo Galerisindeki Fransız Kraliyet Mücevherleri olması ise tesadüf değil, sembolik bir mesaj olabilir mi? Öyle ya da değil! Bu koleksiyon, Napolyon'un ganimetlerinden farklı olarak, doğrudan Fransız monarşisinin, devlet gücünün ve ulusal kimliğinin kalbini temsil eder. Bu eserlerin çalınması, sadece maddi bir kayıp değil, aynı zamanda Fransa’nın kültürel egemenliğine indirilmiş tarihi bir darbedir. Hırsızların sabah saatlerinde, adeta hayalet gibi girip çıkmaları, bize filmlerdeki gibi lazerli, kasalı, baskı sensörlü bir sistemin değil; yorgun, dikkati dağılmış, belki de yetersiz eğitimli bir güvenlik ağının aşıldığını düşündürüyor.

*Hırsızların 19 Ekim'de kraliyet mücevherlerini çaldığı Paris'teki Louvre Müzesi'nin Apollo Galerisi'nin dış ve iç mekanını gösteren infografik. Marie-Amélie ve Hortense - Kaynak: AFP

Büyük Resim: Turizm Baskısı, Kolonyal Miras ve Stratejik Körlük

Sonuç olarak, Louvre soygunu ve benzeri olaylar, basit güvenlik hatalarından çok daha derin ve sistemik sorunların bir yansımasıdır.

1. Turizm Canavarı Güvenliği Yutarken: Louvre gibi mega müzeler, artık birer kültür mabedi olmaktan çok, birer turizm makinesidir. Günde on binlerce insanın aktığı bu devasa yapılar, birincil önceliği olan "koruma" görevini, "ziyaretçi memnuniyeti" ve "ziyaretçi hacmi" gibi hedeflerin arkasına atmak zorunda kalıyor. Devasa kalabalıklar, güvenlik personelinin dikkatini dağıtır, her köşeyi kontrol etmeyi imkânsız kılar ve personelde tükenmişliğe yol açar. Güvenlik, turizmin yarattığı bu ezici operasyonel yükün altında ezilmektedir.

2. İnsan Faktörü, En Zayıf Halka: En gelişmiş yapay zekâ destekli kameralar bile, motivasyonu düşük, eğitimi yetersiz ve tehlike senaryoları üzerine hiç simülasyon yapmamış bir güvenlik görevlisinin yerini tutamaz. Sorun teknoloji eksikliği değil, bu teknolojiyi kullanacak insana yapılan yatırımın eksikliğidir. Notre Dame'daki görevlinin o anlamsız kodu hayatında ilk kez görmesi gibi, birçok müze personeli de acil durum protokollerine hâkim değildir.

3. Kolonyalizmin Hayaleti ve Nefretin Hedefi: Post-kolonyal bir dünyada Batının büyük müzeleri, sömürgecilik döneminin yağmalanmış hazinelerini sergiledikleri gerekçesiyle yoğun bir eleştiri ve hatta nefretle karşı karşıyadır. Bu durum, bu kurumları benzersiz bir risk altına sokar. Louvre soygunu haberini duyduğunda, dünyanın farklı köşelerinde birçok insanın içten içe "iyi oldu, zaten onlar da başkalarından çalmıştı" dediğini duyar gibiyim. Bu kin duygusu, bir müze için en korkunç tehditlerden biridir. Çünkü bu, hırsızlığı sadece bir suç değil, aynı zamanda bir "adalet" eylemi olarak gören potansiyel saldırganlar yaratır. Bu soygunu yapanların, Napolyon ordusunun sanat eserlerini alıp getirdiği topraklardan gelen insanlar olmasına şaşırmam.

4. Kaledeki Çatlak: Avrupa'nın Genel Güvenlik Zafiyeti

Müzelerin duvarları içinde gördüğümüz bu temel zafiyetler, aslında Avrupa'nın genel güvenlik anlayışındaki daha derin bir uyuşukluğun ve öncelik kaymasının bir mikro-yansımasıdır. Bir yanda, (özellikle Trump sonrası dönemde) ABD gibi müttefiklerin sert söylemleriyle kendi askeri kapasitelerini ve NATO'ya olan bağımlılıklarını sorgulamaya başlayan bir Avrupa var. Ordularının modern tehditlere karşı yeterliliği sorgulanırken, bu savunmasızlık hissi sadece ulusal sınırlarda kalmıyor; Londra, Paris veya Berlin sokaklarında hissedilen gündelik güvenlik endişelerine kadar sızmış durumda. Avrupa, on yıllardır "yumuşak güç" unsurlarına (kültür, turizm) o kadar odaklandı ki, bir katedralin alarm kodunu tasarlamak, bir müzenin kapısını kilitlemek veya bir başkentin sokaklarını güvende tutmak gibi "sert güvenliğin" en temel unsurlarını ihmal etti. Louvre soygunu, sadece bir müze soygunu değil, belki de Avrupa'nın bu yeni dönemdeki genel savunmasızlığının kültürel bir sembolüdür.

“Louvre'daki bu olay, sadece Fransa için değil, tüm Batı Avrupa müzeciliği için bir alarm zilidir. Basit güvenlik önlemlerinden turizm yükünün yönetilmesine, en önemlisi de kolonyalist geçmişin yarattığı olumsuz imajla yüzleşmeye kadar birçok konuyu acilen masaya yatırmaları gerekiyor.” 

Sonuç olarak, teknolojik koruma kalkanları tek başına yeterli değildir. Tehlike senaryoları konusunda eğitilmemiş, devasa turist kalabalıkları altında ezilen ve motivasyonu düşük personelin görev yaptığı bir sistemde, en basit hatalar bile felaketlere yol açabilir. Bu yoğun turistik baskı, müzelerin araştırma, yayın ve eğitim gibi diğer asli fonksiyonlarını da ötelemektedir. Louvre'daki bu olay, sadece Fransa için değil, tüm Batı Avrupa müzeciliği için bir alarm zilidir. Basit güvenlik önlemlerinden turizm yükünün yönetilmesine, en önemlisi de kolonyalist geçmişin yarattığı olumsuz imajla yüzleşmeye kadar birçok konuyu acilen masaya yatırmaları gerekiyor. Elbette, Avrupa medeniyetinin insanlık tarihine yaptığı eşsiz katkılar yadsınamaz; ancak bu büyük mirasın temelindeki katı 'Eurocentric' (Avrupa merkezci) bakış açısı, artık bu eksenin kaymasına ve tüm yapının savunmasız hale gelmesine neden olmaktadır. Aksi takdirde, bir sonraki soygunun veya felaketin haberini okumamız an meselesidir.

 

 

Rıdvan GÖLCÜK

Yaşar Müzesi Müdürü

Fotoğraflar
Videolar
Yazar Profili
Rıdvan Gölcük
Rıdvan Gölcük

3 İçerik

1981, İstanbul doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 2003 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünden mezun oldu. Bir süre İstanbul’da özel sektörde çalıştıktan sonra, 2007 yılında Muğla Müze Müdürlüğüne Müze Araştırmacısı olarak atanmıştır. 2009 yılında Kocaeli Müze Müdürlüğüne görevlendirilmiş ve 2015 yılına kadar Müze Araştırmacısı ve Arkeolog olarak görev almış, 2015-2019 yılları arasında ise Müze Müdürü olarak görev yapmıştır. Bu süre zarfında çalışma arkadaşları ile “Kocaeli Müzesi Çocuk Eğitim Atölyesi” nin kurucusu olmuştur. 24 ayı aşkın süre Kocaeli’de devam eden “Gezici Bavul Müze” projesini hayata geçirmiştir. Nikomedia Kenti Batı Nekropolü Kurtarma Kazısı Başkanlığını yürütmüştür. 2019 yılında Yunus Emre Enstitüsü Kültürel Diplomasi Akademisine seçilmiş ve eğitimini başarı ile tamamlamıştır. 2019 yılında Troya Müze Müdürlüğü görevine getirilmiştir. Yönetimi altında Troya Müzesi 14 Şubat 2020’de, Attraction Star Awards ödüllerinde “En Başarılı Müze”, 2020 Avrupa Yılın Müzesi Özel Takdir Ödülü, 2020-2021 Avrupa Müze Akademisi Özel Takdir Ödülü, 2021 Homeros Bilim Kültür ve Sanat Ödülü, 2021 Museums In Short Özel Takdir ödüllerini almış ve bu süre zarfında Troya Müzesi “Ödül Avcısı” olarak anılmaya başlamıştır. 2025 yılında Yaşar Müzesi Müdürlüğüne getirilmiştir. Yüksek Lisansını Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümünde tamamlamış ve aynı üniversitede doktora eğitimine devam etmektedir.  İki yıldız dalıcıdır. Evli, Ahsen İnci ve Asya’nın babasıdır.

Yazar Profil Sayfası