Seçimler, Medya ve Sinema: No Filmi’nin İncelemesi

Türkiye’nin gündemindeki seçimle beraber medyada politik bombardımanlara maruz kalsak da, temelde hep aynı yüzeysel tartışmaları görüyoruz. Geniş medya kuruluşlarından, sosyal medyadaki yorumlara kadar herkes kendi politik görüşünden seçimin olaylarını değerlendirdiği günlerdeyiz. Çoğumuz için bıkkınlık verici bir durum olsa da, sinemayla bu gündemin perde arkasına bakabilir, farklı toplumların, farklı politik reaksiyonlarını inceleyerek politikanın mekanizmasını daha iyi kavrayabiliriz.

Emre Can Acar 18 Mart 2024

“Tüm filmler politiktir, ancak her film aynı tarzda politik değildir”


Politik Film, Üçüncü Sinema’nın Diyalektiği kitabının yazarı Mike Wayne bu sözüyle sinemanın bakış açısını tek cümleyle özetler. Direkt olarak politikayı ele alan filmler de aslında böyledir. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika merkezli politik filmler başka bir şey anlatır; Güney Amerika’daki diktatörlükle yönetilmiş ülkelerin politik filmleri başka bir şey anlatır. Robert Altman’ın 1988 yapımı Tanner 88” kısa televizyon serisi, Alexander Payne’in 1999 yapımı Election, Mike Nichols’ın 1998 yapımı Kirli Yarış ve Michael Ritchie’in 1972 yapımı, Robert Redford’un başrolünde olduğu Aday gibi Hollywood filmleri, politikayı ve özellikle seçimleri daha sarkastik biçimde ele alır. Daha ciddi diyebileceğimiz, George Clooney’in yönettiği 2011 yapımı The Ides of March ya da Alan J. Pakula’nın 1976 yapımı All the President's Men gibi filmler, politikayı sinema dilinde aksiyonlu, gizemli ya da merak uyandırıcı olarak yansıtır. Bu yönüyle Batı Avrupa ve Amerikan kültürünün politikaya daha mesafeli ancak meraklı bir konum aldığı söylenebilir. Zararsız, çekişmeli, demokrasi içerisinde kirli oyunların dönebildiği ancak çok çalışan ahlaklı bir kahramanın olduğu hikâyelerle bezenmiş anlatılar karşımıza çıkar.

Öte yandan Güney Amerika sinemasındaki politik anlatı, yukarıda bahsettiğimiz Amerikan sinemasından bambaşka bir yerde, çok farklı bir anlatıda yaratılır. Zira politika, o toplumlar için bir rekabet, çekişme, arkada kirli oyunların döndüğü hesaplaşmadan çok; diktatörlerin askeri vesayet ile hüküm sürdüğü, halklarını sindirdiği, kan döktüğü bir alan olmuştur. Arjantin’de Juan Perón ve Jorge Rafael Videla, Şili’de Augusto Pinochet, Bolivya’da Hugo Banzer ve buna benzer sayısız isimin olduğu toplumlardaki politik sinema da buna göre şekillenir. Álvaro Brechner’in 2018 yapımı 12 Yıllık Gece, Santiago Mitre’nin 2022 yapımı Argentina, 1985 ve Pablo Larrain’in 2012 yapımı No filmi bunlara örnektir. 

Bana göre hem medya ve siyaset ilişkilerini, hem de toplumsal politik refleksleri anlatan ve üzerinde durulması gereken yapım Pablo Larrain’in 2012 yapımı “No” filmidir. Zira film en başta bahsettiğimiz, medya ve toplum algısı üzerine üst düzey bir anlatı ortaya koyar. 1973'te CIA'nın desteğiyle General Augusto Pinochet, Başkan Salvador Allende'yi devirdi. Darbenin ardından Pinochet, Şili'yi neo-liberal politikalarla tanıştırdı, ancak yönetimi sırasında meydana gelen insan hakları ihlalleri nedeniyle demokratikleşmeye yönelik uluslararası baskılar meşruiyetini zedelemeye başlayarak onu “evet” (Pinochet ile devam) ve “hayır” üzerine iki oylu demokratik bir seçime zorladı. Film de bu seçim sürecini konu alarak Şili halkını 1988 yılında Augusto Pinochet'e karşı oy vermeye teşvik eden ve gerçek hayattaki medya kampanyasına dayanan kurgusal bir hikâyeyi anlatır. No’nun anlatı dili belgesel tadında olsa da yönetmen Larraín gerçek olaylara ve kişilere, reklamcı René Saavedra ve Lucho Guzmán gibi kurgusal karakterler ekleyerek duygusal, canlı ve zekice bir film yaratır. Öte yandan Larraín, No’yu 1980'lerde Şili'de televizyon yayını için kullanılan düşük kaliteli U-matic video kameralarla çekerek, gerçek arşiv görüntüleri ile kurmaca arasındaki sınırları daha da bulanıklaştırır. Bu açıdan film izleyicide “Hangisi gerçek, hangisi kurmaca?” sorusunu sordurarak bir ikilem yaratır. Tıpkı gerçekte medyada gördüğümüz olayları değerlendirmemiz gibi, film de alttan “Anlatılan her şey yüzde yüz doğru değildir” mesajını aktarır.

Filmin senaryosu yukarıda bahsettiğimiz Hollywood filmlerinin aksine, dahi karakterler ve kurtarıcı figürüyle bezenmiş anlatı sunmaktan kaçınır. Her ne kadar filmin olay örgüsü ve karakterler buna elverişli olsa da, temelinde anlatı medya ve toplum algısı üzerinden ilerler. Zira tıpkı gerçekte olduğu gibi, filmde de, hem hayır hem de evet tarafına televizyonda kendi propagandalarını yapmaları için on beş dakika süre tanınır. Hayır kampanyasının politik kanadı, bu tahsis edilen yayın süresini Pinochet yönetiminin korkunç ekonomik eşitsizliğini ve insan hakları ihlallerini halka duyurmak için isterken Rene olgulara reklamcı gözüyle bakarak, demokrasiyi ve hayır sloganını tıpkı tüketilebilir bir ürün gibi satmak istiyor. Zira Rene'nin hedefi ve iddiası, Şili'de yerleşmiş olan korku kültürünü yalnızca ileriye dönük bir "mutluluk ve umut" mesajıyla aşarak, toplumun algısını kırmaktır. 

Filmde “evet” kampanyasını ise Rene’nin patronu Guzman yönetiyor. Kullandığı yöntem ise “hayır” tarafının mesajlarını, sloganlarını ve görsellerini alaya alarak, çarpıtarak ve değiştirerek sloganların içini boşaltmak. Bu zeminin üzerine de Pinochet kapitalizminin çekiciliğini ve herkesin zengin olabileceğinin aksine serbest piyasa inancını satmak üzerine bir dil getiriyor. Bütün bu medya anlatısının başarılı olup olmayacağı günümüzde her ne kadar tartışılsa da ve Rene karakteri üzerinde karikatürize reklamcı algısını yaratsa da, film medya, reklam ve politika üçgeni açısından doğru bir noktaya parmak basar. Film kampanyanın iki tarafını da anlatarak bu tartışmayı daha da güçlendirerek medya ve politikanın karanlık doğasını başarılı bir biçimde yansıtır. 

Öte yandan gerçekte hayır kampanyası üzerine çalışmış Genaro Arriagada New York Times’a demeç vererek filme şöyle bir eleştiri getirir: “Film gerçeği aşırı derecede basitleştirmiş. Güçlü sendika ve öğrenci hareketlerinin, sağlam siyasi partilerin ve aktif bir insan haklarının olduğu bir ülkede birdenbire oraya çıkan Meksikalı reklamcının, 'Beyler, yapmanız gereken budur' demesi gerçekliği karikatürize etmektir.”

Bu eleştirinin doğruluğu, yanlışlığı tartışılır. Ancak film medya, toplumsal algı ve politika üzerine sağlam bir çalışma yapar. Diğer taraftan sağcı ve solcu karakterlerin temsili üzerine de birçok çıkarım yapabileceğimiz film, farklı estetiğiyle kayda değer bir dil ortaya koyar. 

 

Emre Can ACAR 

2024

Fotoğraflar
Videolar