Yeni Bir Ses, Yeni Bir Hikâye: Selin Çıngır ile Müzik Üzerine

Selin Çıngır’ın müzik yolculuğunu, Ellerinin İzi şarkısının hikâyesini, yaratım sürecini ve onun müzikle olan duygusal bağını derinlemesine anlamak için merak ettiklerimizi sorduk. Kelimeleri melodilere dönüştürürken samimiyetini kaybetmeyen, duygularla teknik arasında kendi denge çizgisini kurabilen bir sanatçı. Bu röportajda onunla müziğin başlangıç noktasından yaratım sancılarına, sessizlikten sahneye, kelimelerden notalara uzanan içten bir yolculuğa çıkıyoruz. Şimdi sözü Selin Çıngır’a bırakıyoruz.

Osman Katmerci 2 Temmuz 2025

Bazı sesler ilk duyulduğu anda tanıdık gelir; sanki bir duygunun, bir hatıranın, hatta söylenilmeyen bir cümlenin melodisi gibidir. Selin Çıngır da o seslerden biri. Besteleriyle sadece kulaklara değil, kalbin kıyısında saklı duran yerlere de dokunan bir müzisyen. Şarkıcı ve söz yazarı Selin Çıngır, şarkılarını kendi yazan, müziğe olan tutkusunu sosyal medya ve dijital platformlarda paylaşan bir sanatçı. Ellerinin İzi şarkısı ise oldukça duygusal ve anlamlı sözleriyle dikkat çekiyor. Genellikle bağımsız bir sanatçı olarak müzik kariyerine devam eden Çıngır, daha çok bireysel projelere ve yaratıcı çalışmalara odaklanıyor. 

Selin Çıngır’ın müzik yolculuğunu, Ellerinin İzi şarkısının hikâyesini, yaratım sürecini ve onun müzikle olan duygusal bağını derinlemesine anlamak için merak ettiklerimizi sorduk. Kelimeleri melodilere dönüştürürken samimiyetini kaybetmeyen, duygularla teknik arasında kendi denge çizgisini kurabilen bir sanatçı. Bu röportajda onunla müziğin başlangıç noktasından yaratım sancılarına, sessizlikten sahneye, kelimelerden notalara uzanan içten bir yolculuğa çıkıyoruz. Şimdi sözü Selin Çıngır’a bırakıyoruz.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba, 29 yaşındayım ve Eskişehir’de doğdum. Ailemin tek çocuğuyum ve müzikle iç içe bir ortamda büyüdüm. Ebeveynlerimi ‘iyi dinleyiciler’ olarak tanımlayabilirim. Müziğe çocukluk yıllarımda ilgi duymaya başlamama rağmen, profesyonel olarak ancak daha geç yaşlarda bu alana adım attım.

Müzik hayatınız nasıl başladı? Müziğe ilk temas bir kırılma anı mıydı, yoksa kendiliğinden akan bir süreç mi oldu?
İlk temasım, evde sürekli çalan müzikle başladı. Şarkıları ezberler, kendi kendime söyler ve dans ederdim. Biraz daha büyüdüğümde, babamın çocukluğundan kalma orgla duyduğum sesleri taklit etmeye çalıştım. Tohumlar atılmıştı, ancak asıl kırılma anım ilkokuldayken dersimize giren bir drama öğretmenimiz sayesinde oldu. Tüm ölçüm adımlarını uyguladıktan sonra, müziğe yetenekli olduğumu ve mutlaka konservatuvara yönlendirilmem gerektiğini söyledi. Bu, benim içime atılan ilk tohumdu. Müziği çok sevmelerine rağmen, Türkiye’de müzisyen olmanın zorluklarını bilen bir ailem vardı. Bu nedenle, o yönlendirme pek işe yaramadı. Ta ki müziğin içimde bir ukde olarak kaldığını fark ettiğim ana kadar... Yirmi bir yaşımda ikinci kırılma anımı yaşadım ve ailemin sözlerini dinlemeyip müzik okumaya karar verdim. Müzik öğrenmeye başladım ve sonrası kendiliğinden gelişti.

Müzik sizin için bir ifade biçimi mi, bir sığınak mı, yoksa bir başkaldırı mı?
Aslında hepsi. İfade, içinde hem başkaldırıyı hem de bir sığınışı barındırıyor. Eğer içimdekileri böyle ifade edemiyor olsaydım dünyaya dair neşemi ve umudumu muhtemelen koruyamazdım. Müzik beni hayata bağladı.

Müziğinizin tarzını nasıl tanımlarsınız? Kendi müziğinizi nasıl tarif edersiniz?
Müziğimi ‘kendim olmak’ diye tanımlıyorum. Bu zamana kadar birçok şeyi işlemiş usta sanatçılardan esinleniyorum. Çünkü sanat çoğu zaman esin üzerine kuruludur; biz her ne kadar fark etmesek de… Yine de buna rağmen yola çıkışım tamamen yeni bir şey yapma arzusuyla başladı. Hem olan hem olmayan bir şey. Bu yüzden bağımsız ve tek bir türle sınırlandırılmayacak akışkan bir üretim sürecim olacağını söyleyebilirim. Çünkü müzik derya deniz bir kavram. Ve duydukça açılacağım denizde, bir gün ne yapmak isterim bilemiyorum.

Şarkı yazma süreciniz nasıl işliyor? Gündelik bir an mı, derin bir iç konuşma mı, yoksa bilinçsizce dökülen bir şey mi?
Kendimi, hayatı, insanları, yaşadığım olayları fazla gözlemliyor, izliyorum. Ve üzerine çıkarımlar yapıyorum. Bu düşünceler ifade biçimlerine dönüşüyor zamanla, bunları not ediyorum. Bu notlar üzerine daha sonra ne anlatmak istediğimi tekrar düşünüyorum. Hep beraber ne yaşadığımızı… Bazen de enstrümanlarımla vakit geçirirken melodiler, bazı hisler ve kelimeler buluşuyor aniden… Açıkçası üretim süreci de çok değişken olabiliyor. Hepsi mümkün, hepsi oluyor.

Bir şarkının ‘tamamlandığını’ nasıl hissediyorsunuz?
Anlatmak istediğim her şeyi sığdırabildiysem ve melodileri bana iyi hissettirdiyse tamamlanmış hissediyorum. Ancak artık melodilerin ve müzikalitenin daha zengin olması için tamamlanma sürecine daha fazla zaman ayırıyorum. Ayrıca, eserlerimi yakın çevreme dinletip onların yorumlarını almayı da ihmal etmiyorum.


Ellerinin İzi çok duygusal bir derinlik ve içsel bir samimiyet barındırıyor, bu da onu dinleyenlerde büyük bir etki bırakıyor. Bu şarkının hikâyesi nedir?
Bu şarkının hikâyesi, bir zamanlar hayatımda olan birini kaybetme korkusuyla ilgiliydi. Bazen tüm dünyadan izole olup, yalnızca derin sevgi duyduğunuz birinin kollarında, kimseye ihtiyaç duymadan yaşayabileceğinizi hissedersiniz. Ellerinin İzi hem sevgi hem de sitem barındırır. Çünkü bu arzunuz karşılık bulmadığında yaşadığınız hayal kırıklığı çok zorlayıcıdır. İşte bu duygularla yazdığım bir şarkıydı. Dinleyiciler tarafından karşılık bulması ise beni şaşırtıyor; demek ki hislerimiz çok ortak.

Geçmişte yazdığınız bir şarkıya bugün tekrar baktığınızda ne hissediyorsunuz? Selin Çıngır’ın müziği hangi yollardan geçiyor?
Geçmişte yazdığım şarkıları çok seviyorum; tıpkı hatalarıyla birlikte sevdiğim geçmişteki Selin gibi. İnsan değişiyor, gelişiyor, dönüşüyor. Müzik de hayatım gibi; benimle birlikte büyüyor ve değişiyor. Bu durum beni çok mutlu ediyor. Müzikal yolculuğum ve öğrenme sürecim zorlu geçti çünkü müzik, bebek gibi emek isteyen bir şey. Geldiğim noktayı ise bu yolun başlangıcı olarak görüyorum. Önümde daha çok yol var...

Yakın zamanda Kadebostany sosyal medya hesabından birlikte yaptığınız yeni çalışmanın ilk sinyalini verdi. Kadebostany ile ortak çalışma hakkında bize neler söyleyebilirsiniz? Yeni projeleriniz nelerdir? Yakında dinleyebileceğimiz çalışmalarınız var mı?
Kadebostany ile çalışacağım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Onun müziğe bakışıyla birçok ortak noktamız var. Sınırları aşan düşünce tarzı ve müziğinde dünyanın dört bir yanından seslere yer vermesiyle örnek alınması gereken bir müzisyen. Lise yıllarımda radyoda onun bir şarkısını ilk duyduğum günü hâlâ hatırlıyorum. Şimdi ise beraber çalışıyoruz. Bu, hayallerin nasıl sihirli bir şekilde gerçekleşebileceğini bir kez daha gösteriyor. Şu ana kadar üç şarkı kaydettik ve hayatımda ilk kez başka bir dilde şarkı yazdım. Çalışmaya devam edeceğiz gibi görünüyor. Eylül ayında da iki şarkımız yayınlanacak.

Kreşendo'nun Unesco desteğiyle hazırladığı "Müzikte Eşitlik: Türkiye’de Müzisyenin Durumu" raporu yayınlandı. Raporda malumun ilamı hususlar olmakla beraber bilmediklerimiz ve göz ardı ettiğimiz ancak çok önemli sorunların da altı çizildiğini görüyoruz. Bu rapordan yola çıkarak birkaç soru daha sormak isteriz. Rapor doğrultusunda, müzisyenlerin yalnızca %37’si müzikten kazandığıyla geçinebiliyor. %31’i hiç sigortası olmadan çalışırken, sadece %12’si “müzisyen” olarak sigortalı. Sosyal güvencenin olmamasının temel nedeni nedir ve bu koşullarda üretmenin sonuçları nelerdir?
Türkiye’de müzisyenliğin ne yazık ki yasal bir meslek tanımı yok. Çalışma koşullarının belirsizliği ve değişkenliği de bu duruma uygun bir zemin yaratmıyor. Kırk yılda bir konser veriyorsunuz, verginizi ödüyorsunuz ama sonunda hiçbir güvenceniz olmuyor. Müzisyenliğin çalışma şartları, ortamları ve meslek tanımı detaylıca ele alınmalı; buna uygun mevzuat nasıl olmalı, bilinmeli. Meslek birlikleri de hak aramak için kurulmuş olsa da, maalesef pek bir faydası olmuyor. Bu koşullarda üretmek gerçekten zor. Müzisyenlik karın doyurmuyor, yarın ne olacağı belirsiz. Ancak bunu düşünerek hareket etmek de mümkün değil; herkes kendi yaşam koşullarına göre, hayatta kalmak için farklı yollar planlamak zorunda. Ben de ekstra işler yapıyorum. Ailemle yaşarken kira yükünden kurtulmak için, şimdi arkadaşlarımla kalıyorum; bir şekilde idare etmeye çalışıyorum. Ama ailem sık sık soruyor: “Bugün gençsin, böyle idare ediyorsun ama yarın yaşlandığında, hastane masrafları, yaşlılık dolayısıyla çalışamama gibi durumlar olursa ne yapacaksın?” Ben bunu fazla düşünmek istemiyorum. Sonuçta müzisyen ol ya da kamyon şoförü, bu dünyada emeği olan bir insansınız. Herkesin temel haklarından sorgusuz sualsiz faydalanma hakkı olmalı; hele ki bu kadar adaletsiz bir dünyada, kaynaklar ağır abiler tarafından sömürülürken. Söylemek istediğim şu ki, bunları gerçekleştirmek hayal değil. Bir gün herkes temel haklarına lütuf değil, doğal bir hak olarak erişebilir.

Özellikle müzikte ve sinemada dijitalleşmenin faydası kadar zararları da oldu. Örneğin fiziki alanlara ilgi azaldı; sinema salonları boşalırken, canlı müzik alanlarında azalmalar gerçekleşti. Kuralları algoritmalar ve onları yazanlar koymaya başladı. Bu konuda düşüncelerinizi merak ediyoruz. Dijital platformların müziğe (piyasasına değil) bakışı nasıl? 
Ben biraz eski kafalı bir insanım. Çoğu zaman “Keşke plakların, kasetlerin ya da en azından CD’lerin olduğu dönemlerde yaşasaydım” diye düşünüyorum. Günümüzde ise hemen hemen herkes müzik kaydetme imkânına sahip. Müzik bilgisi olmadan, sadece hevesle ve parasıyla şarkı çıkaran çok kişi var. Eskiden ise gerçekten bir çaba ve eleme sistemi vardı. Yani, cidden yetenek ve emek olmalı ki plağın basılsın. Şimdi ise her gün milyonlarca şarkı aynı anda yayınlanıyor. Bu durum bana uzayda bir “ses çöplüğü” gibi geliyor. Dinleyiciye ulaşmak, eskiye kıyasla çok daha zor hale geldi. Tabii, dijital platformlardaki dinlenme sayıları da ayrı bir mesele... Bu platformlar, popüler olanı daha da ön plana çıkararak kendi çıkarlarını koruyorlar ve bunu bırakmıyorlar. Duyduğum liste şarkılarının çoğu, müziğin özüne hiç yakışmayan türden. İyi müzik kültürüne sahip, gönül vermiş dinleyiciler idealist bir şekilde uğraşılmış eserleri tanır ve öne çıkarır. Ama sosyal medyadan fenomen olup müzikle ilgisi olmayan bazı kişiler öne çıkarılıp gerçek sanatçılar hak ettikleri değeri görmezse, evrendeki ses çöplüğümüz daha da büyür. Gerçekten hak eden insanlar hak ettikleri yaşam koşullarına erişemezken, müziğe tutkusu olmayan; sadece para ve şöhret peşinde koşan bazıları lüks içinde yaşıyor. Bu durum bana oldukça trajikomik geliyor. Bence müzik platformları, müzik şirketleri ve hatta dinleyicilerle oturup bu konuları konuşmak gerekiyor. Bir eleme sistemi şart. Kısa bir örnek vermek istiyorum: Ben müzik öğretmeniyim. Bazı aileler çocuklarının müzisyen olmasını istiyor, ancak çocukların müziğe yeteneği yok. Bu sadece bir heves; ama yetenek ve istek yoksa o işten hayır gelmez. Doktor da olsa, müzisyen de olsa, editör de olsa fark etmez; uğrunda ağlamanız, mücadele etmeniz ve her şeyi göze almanız gerekir. Para için değil. Ben ailelere ve çocuklara tatlı dille, başka yetenekleri üzerine gitmelerinin daha sağlıklı olacağını söylüyorum. Herkes müzisyen olsa ya da herkes çiftçi olsa bu sistem çöker. Hepimizin farklı zekâları, becerileri ve yetenekleri var. İyi düşünüp karar vermek lazım. Bu yüzden müzik yapmak isteyenlere önce müziği iyice öğrenmelerini tavsiye ediyorum. O zaman dolaşımda daha az şarkı olur ve güzel müziğin dinleyiciyle buluşması kolaylaşır.

Kreşendo'nun sorduğu soruyu onlar adına size de sormak isteriz. "Müzikte eşitlik" denildiğinde sizin aklınıza ne geliyor?
Müzisyenlik benim için cinsiyetsiz bir kavram; kadın-erkek ayrımı yapmıyorum. Daha çok, daha fazla konser yapabilen ve yapamayan insanlar var. Elbette verilerde kadınların imkânlarının ne kadar kısıtlı olduğunu görüyoruz ve bunu her zaman biliyoruz. Müziğe ya da bir enstrümana erişim konusunda da durum benzer. Bunun çözümünün ne olduğunu gerçekten bilmiyorum. Çünkü olayın sosyolojik ve psikolojik boyutları da var; zorbalıklar, psikolojik üstünlük kurma çabaları her alanda olduğu gibi müzik dünyasında da mevcut. Bizler ise bu alanda daha fazla yer açmak için fazlasıyla mücadele etmeliyiz; çekinmeden, korkmadan…

Dinleyiciden gelen hangi yorum/lar sizi en çok etkiliyor?
Dinleyicilerimle aramda özel bir bağ olduğunu hissediyorum. Milyarlarca ve bir arada yaşayan insanların birbirine temas etmeden yaşama ihtimali bana hep garip geliyor. Müzik bana bir sürü insanla temas halinde olma imkânı sağlıyor. Yaşamına son vermeye ramak kala müziklerimin ona güç ve umut verdiğini söyleyen kişiler oldu. Bu çok garip hissettiriyor. Ellerinin İzi için de çok duygusal geri dönüşler alıyorum. Ellerinin İzi eşliğinde evlilik teklifi edenler var. Bizim dans şarkımız olacak yazıyorlar. Bu da harika bir his. Düşünsenize belki yıllar sonra çocuklarına benim şarkımı ‘‘bizim şarkımız’’ diye dinletecekler.

Fotoğraflar
Videolar
Yazar Profili
Osman Katmerci
Osman Katmerci

16 İçerik

2016 yılında Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde haber editörlüğü yaptı. Gazetecilik mesleğini, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Daire Başkanlığı’nda sürdürmektedir.

Yazar Profil Sayfası